Türkiye’nin sırtındaki hançer: HDP
12 Eylül sonrası PKK’ya ve onun legal partilerine sempati göstermeyen, onlarla birlikte hareket etmeyen kimseler, sol sayılmamaya başlandı. Medyadan edebiyata, akademiden siyasi hayata… PKK’nın legal partilerinin liderleri 'sosyal demokratlar' eliyle meclise sokuldu.
Kişilerin tek tek veya gruplar halinde mevcut iktidarın herhangi bir uygulamasına karşı çıkma hakkı meşrudur ve buna saygı duyulmalıdır. Keza iktidara karşı bütünüyle direnmek, onun yerine geçmek için çaba göstermek de meşrudur. Ama? Muhalefetin tümüyle “5. Kol” haline geldiği durumda… O muhalefetin herhangi bir unsuruyla ve hatta o muhalefetle ilişkide unsurlarla bu direniş veya muhalefeti göstermek haklılık ve meşruluk açısından ağır sorunludur.
Niye “Muhalefet tümüyle 5. Kol haline gelmiştir” diyorum. İçinde, hatta merkezinde HDP’nin bulunduğu 40 yıllık hazin tablomuzdan ötürü. ABD-AB’nin ülkemize karşı yıkıcı müdahaleleri, FETÖ gerçeği ve HDP-PKK terörü bir ve bütündür. 2010 yılındaki kaset operasyonundan sonra CHP adım adım tam bir ABD aplikasyonu haline getirildi, HDP’leştirildi. CHP dışı sözde sol çok öncesinden PKK-HDP kuyrukçusu durumuna gelmişti. Muhalif medya, DİSK, KESK, başta TTB olmak birçok meslek odası HDP yancılarının elindedir. PKK en kanlı katliamlarını FETÖ’nün polis ve asker içinde en yoğun yuvalandığı zamanlarda gerçekleştirdi. Büyük patronları ve ilişkileri malumdur. Sözde ülkücü İYİ Parti bile bir yandan FETÖ bağlantıları, öte yandan HDP’ye gönderdiği “hoşgörü mesajları”, HDP’nin de katıldığı anayasa görüşmeleriyle zan altında.
İşte bu durumda “ulusalcılıkta” hâlâ iddialı, keskin Atatürkçü kişi veya çevrelerin böylesine köşeli bir gerçeklik yaşanmıyormuş gibi… Bu kalın kırmızı çizgili saflaşmadan hiç söz etmeksizin… İktidara yüklenmeleri ne anlama geliyor? Dedik ya, herkesin muhalefet veya direnme hakkı bakidir ve bu hakkı kullanmada sakınca aranmamalı. Ama!.. Yine geliyoruz aynı “ama”ya. Bunu yaparken her adımda, her bildiride, her ağız açışta, her cümleyi yazarken… Biz HDP’ye de karşıyız, onunla işbirliği yapanlara, CHP’ye de karşıyız… Onunla masaya oturanlara, hoşgörü gösterenlere de karşıyız… Demeleri gerekir. Tıpkı “helal” gıda iddiasındakilerin her ürünün üstüne “Mamullerimizde kesinlikle domuz eti… Domuz yağı katkılı madde yoktur” diye belirttikleri gibi. Bu tavrın vurgulanmadığı her adım şaibeli duruma düşecektir.
Hatta bu aldatmaca öyle bir hal aldı ki… “HDP Kapatılsın” diyenlerin bile bir bölümü HDP’nin göbeğinde yer aldığı, aslında basbayağı herkese ayar çektiği muhalefeti bir yandan sözde eleştiriyor, ama iktidara karşı hemen her gündemde onlarla birlikte hareket ediyor. Ne anladık o zaman sizin muhalefet eleştirilerinizden, HDP karşıtlığınızdan? HDP ile bir araya gelme… Onu sert eleştir… Ama onlarla bir ve aynı olanlarla, onlarla düşüp kalkanlarla bir arada ol! CHP’den vazgeçeme, İyi Parti de yanımızda dursun, sakınca yok… Otobüste öyle bir koltuk ver ki, pencere kenarından, bir de önden olsun, teker üstünde olmasın… Çok iyiymiş yahu! Bu HDP karşıtlığı türü, yani sözde Atatürkçü, sözde keskin ulusalcı gizli HDP’cilik türü, açık HDP’cilikten daha tehlikeli hale gelmek üzere.
SOLUN SIRTINDAKİ HANÇER
PKK siyaset sahnesine 70’li yılların ikinci yarısında çıktı. Devlet desteği gördüğü açıktı. İşe devrimci ve Kürt öldürerek başladı. Birçok radikal sosyalist örgütle çatışmaya girdi, buna rağmen 80 öncesinde bile bir kısım “sol”un destek ve sempatisini kazanmayı başardı. Darbe gelmeden o zamana dek hayli güçlenmiş birçok Kürt örgütünü silip yok etti. Öldüre öldüre…
80 sonrası ilk ve en güçlü biçimde toparlanan örgüt oydu. 1984’te yeniden eylemlere başladı. Bu kez devlete de vuruyordu, ama yine daha çok Kürtleri öldürüyordu. Bir sosyolojik bilimsel kitaba bile geçmiştir, vahşi, fakat kurnazca bir stratejiydi bu: “Kürtleri kazanmak için onları devletten daha fazla korkutalım ki… İki seçenek dışına çıkamasınlar, bizi seçsinler.” Planları tuttu, dehşet ve panik yayarak bölge halkı üstünde hızla güçlenmekle kalmadılar, aslında Kürt olmayan eski Dersim bölgesi kökenli geniş bir etnik grubu, Zaza Alevileri de asimile etmeye başladılar.
O dönem öncelikle Avrupa devletlerinden, bir de Suriye’den destek görüyorlardı. ABD henüz mesafeli, temkinli yaklaşıyordu olguya. Türk egemen çevrelerinde, devletinde ise ABD’ciler hakim durumdaydı. Darbeden yenik çıkan “sol” PKK’yı devrimci direniş odağı gibi görüyordu artık. Bu sempati ve destek hızla yayıldı muhalif sol ve liberal çevrelerde. Giderek PKK’ya ve onun legal partilerine, legal yayınlarına sempati göstermeyen, onlarla birlikte hareket etmeyen hiç kimse “özgürlükçü” veya sol sayılmamaya yüz tuttu. Medyadan edebiyata, akademiden siyasi hayata… inanılmaz boğucu bir dalgaydı bu. Gerçekler için, düşünen beyinler için… Kapatılan veya soruşturmalara uğrayan PKK’nın legal partilerinin liderleri “sosyal demokratlar” eliyle meclise sokuldu.
EMPERYALİZMİN OKUMUŞ BEYİNLERİ TAM TESLİM ALIŞI
Şu var ki “HDP solun ve Türkiye’nin sırtına saplı hançer” derken tüm kabahati de onlara atmayalım. Solun tüm değerlerini unutuşunda, arkasına saplı kanlı bir hançerle zombi gibi dolaşmaya başlamasında HDP’cilik belki de sadece bir araçtı. Çünkü Türkiye gibi, Yugoslavya gibi etnik belaya sarılmayan ülkelerde de okumuş takımı ve sol aynı duruma düştü. Çünkü kapitalizm-emperyalizm iki kutuplu dünyanın sona ermesiyle kendini pek güzel restore etti. Bu kesimleri gayet enfes mamaladı. Kendine şahane faça yaptı. Bize yönelik olarak da Avrupa devletleri, fonları, gizli servisleri bizim yurt dışı “mülteci” kesimlerimiz üstünde, sol örgüt liderleri nezdinde gayet başarılı işler becerdi. Bizim eski solcuların pek çoğu palazlandı, semirdi. İşçiyi, yoksulu sevmez elit mahallelerin kafelerine, barlarına kurdular devrimci karargahlarını. Doğan Medya’sıydı, Radikal’i, İletişim’iydi… Belge’si, Çandar’ı, Baydar’ıydı… İdeolojik saraylarını donattılar. Nefes aldırmaz bir aura yarattılar “eski kafalılara”, “dinozorlara”. Yeni sinemacılarımız çıktı, buhranlı, buhurdanlı duman altı edebiyatımız gönendi görkemlendi. Ahmet Altanlar, Elif Şafaklar, Toptaşlar yarattılar, Pamuk beye Nobel bile tıktılar. Kapitalizmin köleleştirdiği zamane solcuları, konformist liberaller, kendileri yerine solculuk, kendileri yerine özgürlükçülük yapacak PKK-HDP gibi bir güç bulmakla işte böyle bir nitelik içinde sevindirik oldular.
90’ların ilk yıllarında ve özellikle Körfez Savaşı’yla birlikte ABD kesin biçimde devreye girdi, PKK’ya açık destek vermeye başladı, onu himayesine aldı. Bu gelişme “solda” ilk kırılmayı başlattı. Aynı zamanda devlet içinde, ordu ve istihbarat içinde de… Ordu içindeki tartışmalar ilk ayrışmaları, milli çıkışları ve Anti-Amerikan subaylara, aydınlara karşı suikastları beraberinde getirdi. Kendine sosyalist diyen radikal solcular PKK’yı sosyalist saymıyorlardı ama devrimci ve kendi cephelerinden sayıyorlardı. Bu “ABD desteği” söylentileri ilk kuşkuları ve ayrışmaları doğurdu. Ama büyük çoğunluk tınmadı. İtirazları “ulusalcı” aşırı mihrakların bozgunculuğuna yordular ve kulaklarının üstüne yattılar. Ne ki CHP, en azından önemli kesimi PKK-HDP’ye daha sorgulayıcı bakıyordu artık. Gerçi Ecevit ve DSP bunu ve başka şeyleri yeterli görmedi, daha milliyetçi bir çizgiye kaydı.
2000 BAŞLARI VE BUGÜNKÜ BELALAR AYNI ÇEVRELER
PKK-HDP’ye karşı, onun arkasındaki ABD’ye karşı ulusal uyanış ve tepki 1999 yılında DSP-MHP iktidarına yol açtı. Ancak bu iktidara 2002’de son verdiler ve AKP’yi başa geçirdiler. Bir dizi provokasyonla ortaya çıkan ekonomik ve siyasi kriz, milli görüşten ayrılan yeni bir kadroyu seçimlerde galip getirdi. Hükumeti o ekonomik krizle yıkan kadro DSP içindeki muhalefetti. Dolayısıyla AKP’yi de onlar başa getirmiş oldu. Kemal Derviş ve ekibi. Bu ekibin önemli figürlerinden biri de bugünkü CHP sözcüsü Faik Öztrak.
Yeni iktidar ABD destekliydi, içinde FETÖ yuvalanmıştı. Tüm “özgürlükçü” liberaller o safta yerini aldı. FETÖ daha da güçlendi, HDP ve HDP’cilik ideolojik, siyasi ve askeri anlamda daha da güçlendi. İktidarla PKK ilişkisi gelgitli, çelişkili, çatışmalı, barışlı bir çizgide istikrarsızdı. Sonradan anlaşıldı ki FETÖ buralarda bayağı bir mesai yapmış. Bir yandan PKK-HDP’yi bir rakip olarak görmüş, sert söylemlere girmiş, öte yandan büyük patrondan gelen direktiflerle hayli gizli destek vermiş… Bu dönem HDP, iktidarın cumhuriyeti tahrip eden her türlü girişimine, Ergenekon, Balyoz gibi geniş “hukuksal terör” operasyonlarına arka çıktı. HDP’ci sözde sol da öyle…
O dönemde CHP dışı sol büyük çoğunlukla yine PKK’yı azcık eleştirmeye, çokça destek vermeye devam etti. Kitle örgütlerinde, mitinglerde, medyada, edebiyatta, sanatta, akademide kol kola hareket etmeye devam etti. Bu romantik beraberliği eleştiren herkesi dışlamayı, ötelemeyi, onlara hayatı zindan etmeyi sürdürdüler. Hangi açık gerçeğe değinseniz sizi “ırkçı ulusalcı fanatik faşist” ilan edip dediklerinizi tek lafla geçersizleştirme şerefsizliği o zaman ortaya çıktı, köklenerek devam ediyor. PKK yine Kürt öldürdü, yine çokça işçi öldürdü, aydın öldürdü… Bahsetmediler bile, işçi katilleriyle birlikte solculuğu sürdürdüler... 100 kadar çocuk öldürdüler, yüzlercesinin ölümüne yol açtılar, binlerce kadın katlettiler… Sözde soldan, değil kınama, yayın organlarında haber bile görmedik. Düzenle bağlarını, avantalarını kişisel ve örgütsel düzeyde garanti altına alacak işbirlikçi duruşlarını pekiştirdiler. PKK polis asker öldürdükçe, sivil öldürdükçe sevindiler. Öldürülen her kimse sağcıydı, faşistti onlara göre, mutlu oldular. CHP içindeki önemli bir kesim de bu katliam seviciliği utangaçça yaptı, CHP 2010’da yeniden dizayn edildikçe utanmadan yaptılar.
Yarın devam edecek...