Türkünün bir sahibi olamaz!
“…ama halk türküleri hiç kimsenin tekelinde değildir. Türkünün tek sahibi olamaz. Biliyorsunuz türküler anonimdir. Benim bu konularla ilgili hiçbir iddiam, amacım, sahiplenmem yoktur. Tek derdim bu millete hizmet vermektir.”
Bu hafta, TRT İzmir Radyosu’nun önde gelen Türk halk müziği ses, Mey ve klarnet sanatçısı, Yurttan Sesler Koro Şefi Mustafa Yarıcı çocukluğunda okuldan kalan zamanında koyunları kaval çalarak nasıl otlattığını anlatıyor. Klarnet sanatçısıyken mey ateşini kimin yaktırdığını, Anadolu’nun müthiş geleneği İMECE’yi gelin birlikte dinleyelim.
- TRT yayınlarında hiç kaval çalabildiniz mi?
Kaval çalamadım.
- Kaval çalarken köyde koyun otlatmaya gider miydiniz?
Anadolu ailelerinde bağı bahçesi olan insanların muhakkak 3-5 koyunu vardır. Bizim de koyunlarımız vardı. Ben de kavalla koyun kuzu otlatmaya gittim.
O zaman çift tedrisat değildi okullar. Tekti. Okula sabah saat 9'da giderdik üçte çıkardık.
Sabah gün doğmadan kalkardım hem kitabımı hem de kavalımı, cümbüşümü alıp davarı otlatmaya götürürdüm. Saatim de yok, güneşin hareketine göre sekiz buçukta geri dönerdim eve. Oradan da okula giderdim. Okuldan geldikten sonra yine hayvanları salar götürürdüm.
- Otlatmaya tek mi giderdiniz? Yanınızda arkadaşlarınız olur muydu?
Bazen arkadaş oluyordu, bazen de tek oluyordum. Davarı otlatırken sürekli çalar söylerdim. Hatta orada yaşayan komşular “bizim tarafa doğru da gel söyle” derlerdi.
- Kurtlar gelir miydi?
Bir gün koyunları otlatıyorum. Yukarıda bir Karadağ vardı. O akşam güneş battı, geç kaldım. Ben halen dağdayım. Müziğe dalmışım ve geç kalmıştım. Bir baktım ki koyunlar birdenbire koşmaya başladılar ve benim önüme geçtiler. Bir döndüm arkaya iki tane kulak, taşın arkasına saklanmış kurt. Ama ben de çok korktum tabi, çocuğum daha. Hemen kavalı üflemeye başladım ve yavaş yavaş aşağıya doğru geldim. Kurt arkamızdan gelmedi.
Hayvanların müziğe karşı ilgisini herkes biliyor. Videolarda ritmik oynayan hayvanlar bile var. Kuşlar, papağanlar...
KOYUNU SUYA İNDİRME HAVASI
- Kaval çalındığında otlaktaki hayvanların hareketlerinde bir değişim oluyor mu?
Tabi… Kaval çaldığınızda otlağa götürdüğünüz hayvanlar sizden fazla uzaklaşmazlar. Bu işi yapan 300-550 koyunu otlatmaya götüren getiren çobanlarımız var. Tamamen bir alışkanlığa bağlı. Suya götüreceği zaman bir ezgi çalıyor. Ve her zer zaman aynı ezgi çalınıyor.
İ. Can: Anadolu’da özellikle Tokat, Sivas yöresinde onun bir ismi var. “Koyunu suya indirme havası” denir.
Evet… Tekrar geri çağırma havası. Masal mıdır bilmiyorum ezgi ile suya indirip aynı ezgi ile su içirmeden geri döndürülebiliyormuş. Bu ezgiyi iyi çalanlar, usta kabul ediliyormuş. Tokat, Sivas, yöresinde böyle ustalar var.
MEY ATEŞİNİ BANA MUSTAFA HOŞSU HOCA YAKTIRDI
- Radyoda ilk olarak Yurttan Sesler Korosu’na mı dahil oldunuz?
Evet, Yurttan Sesler’e girdim. Rahmetli Mustafa Hoşsu hocamızdı, beni beğenirdi, öyle zannediyorum. Bir gün dedi ki, “Mey de ses bir oktava varmıyor. Yedi tane ses, sekiz tane ses arasında dönüp duruyorsun, bir açış yaptığın zaman. Daha yaratıcı olamaz mısın?” dedi. Ve neredeyse her yurttan sesler programında bana mey ile açış yaptırırdı. Dedim ki, “Hocam şöyle yapabilirim bir ana mey, onun devamı olan bir cura mey. Yani bir oktav, onun bittiği yerdeki sesten başlayan bir öbür mey, öyle yapabilirim” dedim ve onu yaptım. Hiç unutmadı, çok da beğendi ve devamlı söyledi. Bana çok önem verirdi ve her programda o mey ateşini bana yaktırdı. O eski tabii, Sarısözen zamanlarından kalan bir hocamızdı.
E.A. İlk solo türkünüz hangisiydi?
Elazığ'dan “Kara erik, çağla” türküsünü okudum.
MUSTAFA KESER’İN TÜRKÜSÜNÜN BAŞINA GELEN
- Daha önce TRT ile iletişiminiz oldu mu?
Sınavını kazanmadan önce de gider gelirdim Radyo’ya. Eskiden amatör ya da mahalli sanatçı sınavı olurdu. Mahalli sanatçı sınavına girdim, kazandım. Dediler ki senin türkülerinin yayınlanması için bir bant yapman lazım. Biz sana bir gün veririz, buraya gelip bant yaparsın, mümkünse hiç duyulmamış türkülerden en az bir tane olursa, onu tercih ederiz dediler. Tabii o ara Mustafa Keser ile aynı Yeşilyurt bölgesindeyiz. Sohbet ederdik ara sıra. Dedi ki bir türkü var, onu ben de okumuştum, repertuarda yok, istersen onu oku. “Karanfil Ekilende” türküsünü bana verdi. O türküyü çalıştım ve radyoda banda okudum.
Aradan on yıl, belki daha fazla geçti. Rahmetli Altan Demirel hocamız Ankara’da görevliyken o türküyü notaya yazmış. Kaynak kişi olarak Mustafa Yazıcı yazmışlar. Benim soyadım Yarıcı ama Yazıcı yazmışlar. Ben hiç üstüme mal etmedim, belki de öyle birinden almışlardır diye.
Bir süre sonra Mustafa Keser beni aradı. “O türküyü ben sana verdim, babamın türküsüdür” dedi. Mustafa Keser’in babası da keman çalarmış. “Evet sen verdin” dedim. “Ama senin adını yazılı dedi. Yazıcı yazılmış oraya ama benim soyadım Yarıcı dedim. Aramızda böyle bir konuşma geçti Mustafa Keser’le. Sonra radyoya gittim müdürlüğe, Hayri Damar’a bir dilekçe verdim, kaynak kişisi ben değilim, bu türküyü bana Mustafa Keser verdi diye. Sonradan değişti mi değişmedi mi bilmiyorum.
İ. Can: Mustafa Keser ile aranızda sorun oldu mu? Burada da açıklayıp tarihe şerh düşüyorsun. Gerek Mustafa Keser'in gerek de bizim de bildiğimiz şudur; kaynak dediğimiz kişi türkünün bestekarı ya da gerçek sahibi değildir. Türküyü herkes bilir ama senden alınmış olabilir. Bu sana ait olduğu anlamına gelmez.
Evet, öyledir…
Örneğin Göreleli usta kemençeci Katip Şadi’nin bir türküsünü ya da başka bir üstadın türküsünü onun talebesi, birebir çalıştığı için okur. Radyoda okurken kimden aldığını söylemediğin için on sene sonra birisi gelir, sen seni dinlerken, “Mustafa Yarıcı ne güzel bir türkü okumuş” diye yazıyor. Kim okumuş, Mustafa Yarıcı?
Mustafa Keser'in de çok seviyoruz, iyi bir Türk halk müziği sanatçısıdır. Başarılı babasına rahmet diliyorum, kendisine de buradan selam gönderiyorum. O türkü de o ailenin kattığı bir türkü olsun. Ama siz burada iyi bir görev yapmışsınız. Esasında sizin pozisyonununuza, radyoda ‘aktaran’ denir. Kimden aktarıyorsun, Mustafa Keser’den. Mustafa Keser kimden aktarmış babasından. Siz Kaynak kişi değil, aktaran kişisiniz.
Evet, öyle… Mustafa Keser'e teşekkür ediyorum. O zaman bana bir türkü vererek yardımcı oldu. Ben de onu okudum. Denetimden geçti.
ADIMIZIN GEÇİP GEÇMEMESİ ÖNEMLİ DEĞİL
İ. Can: Türk halk müziği sanatçılarının amacı, türkülerden para kazanmak değil, türküyü tanıtmak ve repertuara kazandırmak, keyifle okumaktır.
Efendim bir türküde radyo sanatçıları için adımızın geçip geçmemesi çok önemli değildir. Radyo sanatçısı zaten sayısız bant yapmıştır. Televizyon ve radyo programları üretmiştir. Birçok yerde ismi geçmiştir ve de ebedi geçecektir. Ben buradan tekrar Mustafa Keser'e teşekkür ediyorum. Olmasaydı ne olurdu? Başka bir türkü bulurduk. Burada sadece aktarıcı oldum. Benim haberim olmadan, o nota yazılmış, isim yazılmış ve repertuara geçmiştir.
Rahmetli Altan Demirel Keşke bizi arasaydı ve bize sorsaydı, biz de doğrusunu söyleseydik.
Bu durum yazım hatasıdır.
İ. Can: O zaman sizi arasaydı ikinizin de ismi yazılırdı altına. Kaynak kişi Mustafa Keser, aktaran Mustafa Yarıcı olacaktı. Evet, işin doğrusu bu, düzeltmesi de böyle olması gerekiyordu.
Doğrusu bu ama halk türküleri hiç kimsenin tekelinde değildir. Türkünün tek sahibi olamaz. Biliyorsunuz türküler anonimdir. Benim bu konularla ilgili hiçbir iddiam, amacım, sahiplenmem yoktur. Tek derdim bu millete hizmet vermektir.
İ. Can: İnan arkadaşlarımızın yüzde 90'ı böyle düşünüyor. Bu da bizi çok mutlu ediyor. Yani fedakarlık karşılıksız verme ve kendini adamak.
Bizde öğretmenlik de var. Öğretmen başkasına bir şeyler öğreten kişidir. Eskiden hayat bilgisi dersi vardı. Yani hayatın nasıl yaşanacağını öğretirdi. Bir defa barışçı, çalışkan olmak ve özel çıkarlarla uğraşmamak lazımdır. Ben şuna inanıyorum, bu ülkede herkes kendi görevini hakkıyla yaparsa, ülke kendini yukarıya taşır. Biz hastaneye gittiğimizde hemşire hanım bize bakmadı, bizi bekletti, doktor bana şöyle dedi, vergi dairesindeki memur bana iyi davranmadı diye şikayet etme! Sen vatandaşlık görevini önce iyi yap, ondan sonra başkasından iste. Herkes görevini iyi yaparsa bu şikayetler ortadan kalkar.
ALBÜM YAPMADIM
İ. Can: Kamuculuk da budur. Kamunun ortak çıkarı için fedakar olmak, yardımlaşmak ve dayanışmak gerekir. Bu para hırsı, kamuculuğu öldürürse o zaman millet olma vasfı da ortadan kalkar.
Benim hiçbir zaman öyle bir hırsım olmadı. Dikkat ederseniz emekli oluncaya kadar devamlı sınavlara girdim. Niye? İnsan devamlı çalışmalı, bir şeyler üretmeli ve kendini yükseltmeli. Ben halen daha kendimi pasif görürüm, niye daha çok çalışamadım diye…
Kendimde eksik gördüğüm bir de şu var. Ben Anadolu'yu gezip en azından iki yüz, üç yüz türkü derlemeliydim. Ama bunu niye yapamadım? Çünkü benim geçim derdim, çoluk çocuğumu vardı. Memur maaşıyla geçiniyorum. Ayrıca memuriyetten izin alma sorunu vardı.
İ. Can: Türkü derleme konusunda, üniversitelerin kaynak yaratıp, öğrencilerini sahaya götürmelidir. Öğrencilerinden hem verim alabilmek hem de çalışmalarını bir tez olarak kabul etmesini çok doğru buluyorum. Sizin gibi sanatçılarla iletişim içinde olup danışman olarak görevlendirmeleri gerekirdi.
- Albüm yapabildiniz mi?
Yok piyasaya albüm yapmadım. Benim kendi kasetlerim, yaptığımız programlar TRT'nin içerisinde var.
İ. Can: Albümü olması gereken bir kişiydiniz siz. Sesiniz pırıl pırıl, hem yöre tavrı, hem öğretmen diksiyonu ve tadı var.
- Sesiniz gerçekten çok etkileyici.
İ. Can: Mustafa Yarıcı harika bir ses. Keza usta sanatçı Esat Kabaklı’da Elazığlı. Ayrıca eniştemiz. Bizim Trabzon Vakfıkebir’den evlidir. Elazığ’da onunla bir çalışmanız oldu mu?
Esad'la daha önceden tanışmıyorduk. Radyo programlarında beraber olduk, Ankara'ya giderdik. Zafer'in yönettiği canlı yayınlara katılırdık. Benim şef olduktan sonra yaptığım canlı programlar vardı. Program solisti olarak bir defa da Esat'ı ben davet ettim, İzmir'e geldi.
- Yurttan Sesler koro şefliği o dönem mi yaptınız?
“Yurttan Sesler”, “Beraber ve solo türküler”, “türküler ve oyun havaları” programları yapılırdı. Ben beraber ve solo türküler programı çok yaptım. Yurttan Sesler programı gibi oldu. Niye öyle oldu? Yurdun her tarafından eserler kullanıldı.
- O dönemde Yurttan Sesler Koro şefi olan Köksal Coşkun dönemiydi. O dönem tanıdığınız başka kimler vardı?
Ben, Hale Gür, Hasan Karakaş, Nihat Kaya, Necdet Mahir Ün, bizden daha önce giren rahmetli Salih Urhan, Mustafa Hoşsu vardı.
İMECE ANADOLU’NUN MÜTHİŞ BİR GELENEĞİ
- TRT sınavlarına girerken size yardımcı olan var mıydı?
İlk olarak klarnet sınavına girdim. Çeşitli yörelerden ezgi ve değişik yerlerden transpoze çaldırdılar. Nota okuttular. Bazı sorular soruldu mesela, hiç unutamıyorum. Sizin yöreyi de ilgilendiren bir şey. Yaşar Aytaş, Yücel Paşmakçı, Mustafa Hoşsu jüri üyesiydi.
Öğrencilik yıllarımda düğünlere de gider, gazinolarda da çalardım. Okul harçlığımızı bu şekilde çıkarırdık. O dönem, düğünlerde gelini evinden alıp götürürlerken, yol havası çalınırdı. “Gelin havası” ya da “yola havası” iki ismi vardır. Sınavda bana “Yol havası” nedir diye sordular. “Yol Havası”, Karadeniz'de uzun havaların ismi. Ama ben onu değil de bizimkini söyledim. Bizim yörede, düğünlerde gelini alırken çalınan havaya denir dedim. Birbirlerine baktılar.
İ. Can: Onlarda yeni bir şey öğrenmiş oldular. Ben de yeni öğreniyorum. Karadeniz’de Çepni Türkmen kültürü olduğu için, hatta Tunceli ile Karadeniz'in mezar taşları, Koç Başlar, bağlamalar gibi, çok ortak kültürümüz var. Birbirine çok benzeşir. Biz de yol havaları, dışarıdan görüldüğü gibi sadece uzun havaları değildir.
Horon da bir yol havasıdır, biliyor musunuz? Horon niye oynanır? Horon yavaş yavaş oynanır. Yol yokuşsa topuğu kaldıra kaldıra gidilir. Bakarsın tepeye çıkmışsın. Bu yolu kolaylaştırmaktır. Yol havası bizim hayatın her alanında vardır.
Eskiden bizde imece daha çok varmış tabii. Köylülerin beşer-onar dönüm buğday ekilmiş tarlaları var. Köylü kendisi orakla, tırpanla toprağı ancak on beş günde hatta bir ayda kazabilir. Mahallenin yirmi otuz genç birleşir, bir ay ışığı gecesinde, bir gecede toprağı kazarlardı.
- İmece Anadolu'nun müthiş bir dayanışma şekli, işi kolaylaştırıyor. Müzik eşliğinde mi yapılıyordu?
Müzikle de müziksiz de yapılıyordu. Sırayla köylülerin bütün topraklar kazılırdı.
Önümüzdeki hafta türkümüz Kars-Kağızman’dan: “Uca Dağların Başına Balam Yarim Gelir Güle Güle”