Uğur Mumcu ve Gaffar Okkan hala cephedeler
Gazeteciliğe başlayanların hedefidir Uğur Mumcu gibi olmak. Vatanının bağımsızlığı ve milletin için elinde kaleminle cepheye dalmak... Uğur Mumcu olmak kolay değil.
Kolay değil gerçeklerden bir milim sapmadan, halkından başkasına sırtını dayamadan, eğilip bükülmeden, kimseye göz kırpmadan bir fidandan ağaca doğru kararlı ve sağlam göğe uzamak.
Gazeteci yazar Uğur Mumcu’nun 29. ölüm yıl dönümü. 24 Ocak 1993 günü Ankara’da katledilen Mumcu, araştırmacı gazeteciliğin en iyi örneklerinden biriydi. Genç gazetecilerin örnek aldığı bir insandı. 1960-70 yılları arasında yolsuzlukları, 1970-80 arasında darbe maksatlı terörü ve bağlantılarını, 1990-93 arasında ise PKK ve destekçilerini araştırıyordu. Bu araştırmaları ABD ve İsrail’i rahatsız etti ve Türkiye’deki mekanizmaları olan Gladyo eli ile katledildi! Saldırı baştan sona, tam manasıyla Gladyo eylemiydi ve üstü örtülerek hedef saptırıldı. Bir örnek verelim: Aracına konulan bomba C-4 idi ve bu patlayıcı NATO standardında ABD malıydı. Amatörlerin üzerine atıldı, İran hedef gösterildi. Bu yalanlara kimse inanmadı. Dönemin hükümeti “namus sözü” vermesine rağmen suikastı çözemedi. Dönemin Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar’ın deyimiyle “tuğla kaldırılırsa birileri altında kalır” idi. Ne “tuğla” kaldırıldı ne de daha ileriye gidildi.
ABD ELİYLE BÜYÜTÜLEN ÖRGÜT
ABD’nin Irak’a abandığı günlerde PKK, Lübnan’daki kamplarını Irak’ın kuzeyine taşımış ve Türkiye’ye yönelik saldırılarını yoğunlaştırmıştı. Öyle ki bölük seviyesinde saldırıyordu. Bölgeye gelmesiyle ABD’nin kontrolüne girmesi bir oldu. Yeni taktik ve yöntemlerle saldırmaya başladı. 1991 yılına kadar köy baskınları yapıyor, alan hâkimiyeti kurmaya çalışıyordu. Yüzlerce köy baskınlarıyla binlerce vatandaşımızı alçakça katletti. Korku saldı... Türkiye 1991-94 arasında Güneydoğu’da büyük operasyonlar yapmasına rağmen tam manasıyla alan hâkimiyeti kuramamıştı. 1994 yılında Org. İsmail Hakkı Karadayı’nın Genelkurmay Başkanı olmasıyla hâkimiyet başladı. Karadayı, halkı kazanma taktiğini öne çıkardı. Doğrusu da buydu… Bu yöntem başarılı oldu. Bu süreç 1999 yılında PKK’nın elebaşı Abdullah Öcalan’ın yakalanarak Türkiye'ye getirilmesiyle tam hâkimiyete dönüştü.
SİNDİRME VE SUİKASTLAR DÖNEMİ
İşte 1991-94 arasında Türkiye’nin baş sorunu PKK terörü idi. Devlet yöneticileri bu dönemde ABD ve Avrupa ülkelerini, PKK’nın destek aldığı “dış güçler” olarak açıklıyorlardı. Gazeteci Uğur Mumcu ise araştırmalarında ABD ve İsrail’in parmağını net şekilde görüyor ve bunları gazetesindeki köşesinde yazıyordu. Onun yazdığı ve katledildiği dönemde çok sayıda general, subay ve güvenlik uzmanı katledildi. Hepsi de suikastlarla. Bu suikastlar 17 Şubat 1993 günü Jandarma Genel Komutanı Org. Eşref Bitlis’in Ankara’da uçağına yapılan sabotajla katledilmesiyle zirve yaptı. Türkiye ayağa kalktı. Zamanın Genelkurmayı, “Suikast değil, kaza” açıklaması yaptı. Buna kimse inanmadı. Bunun böyle olmadığını Aydınlık dergisi uzun soluklu çabasıyla açıkladı.
Uğur Mumcu’nun katledilmesi çok açık şekilde ABD’nin kukla devlet projesine oturuyor. ABD bunun için bölgemizde 1960’lardan bu yana çaba harcıyordu. 1991 yılında Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla birlikte Orta Doğu’ya Irak üzerinden yerleşmeye başladı. ABD, Türkiye-İran-Irak ve Suriye ekseninde kukla devlet kurmak istiyordu. Kendine tabi, İsrail’e yardımcı… Mumcu tıpkı Bitlis gibi PKK terörüne vatansever çizgiden bakıyor ve bu işin arkasında ABD’nin olduğunu görüyordu. Bunu cesaretle yazdı. Onun, bunları yazdığı günlerde Amerikancı kesim, “Vur kurtul mu, ver kurtul mu?” söylemlerini geliştiriyordu.
İşte böylesine çetin günlerde Türkiye’nin mücadelesini kırmak, tıpkı Yugoslavya gibi bölmek için Mumcu ve Bitlis’i katletti. O günlerde ortaya attıkları gibi “Atatürkçü ve laik” olduğu için değil; bizzat ABD ve İsrail’in çarkına çomak soktuğu için öldürüldü!
FETÖ’CÜ GLADYO CİNAYETLERİ
Peki, bu cinayeti Türkiye’de kim sahneye koydu? FETÖ’cü Gladyo yaptı. 12 Eylül 1980 öncesi ordu içinde etkin olan Gladyo, 1990 yılından sonra Emniyet içinde etkin olmaya başladı. Merkezini oraya kaydırdı. Türkiye’de 1990-1999 yılları arasında işlenen aydın cinayetlerinde bu örgütün parmağını görürsünüz. Çünkü çok iz bıraktı… Devlet içindeki güçlerini kullanarak cinayet işlediler, merkezi perdelediler, amatör –sözde- katilleri kamuoyunun önüne atarak onlarla oyaladılar ve asıl failleri gizlediler. Hele merkeze, hiç dokundurmadılar! Bu süreç 15 Temmuz 2016’ya kadar sürdü. O günden bu yana Türkiye’de cinayet ve suikast düzenleyemiyorlar. Çünkü tasfiye edildiler. Şimdi onlar hapislere atılıyor.
Mumcu ve Bitlis’lerin ruhları, ABD’nin tam manasıyla yenilip bölgemizden gittiği ve Türk-Kürt-Arap ve İranlılar kardeşçe yaşadığı zaman rahat edecek. İşte onun için Mehmetçik bu soğukta canla başla mücadele ediyor. Mumcu ve Bitlis'ler ise yaşıyor…
'UĞUR'UN SON DÖNEM YAZILARI PKK ÜZERİNEYDİ'
Ağabeyi Av. Ceyhan Mumcu, 24 Ocak 2008 günü Ulusal Kanal’a yaptığı açıklamada, kardeşinin kesinlikle ABD tarafından öldürüldüğünü ve "İran yaptı" iddiasının hedef saptırma olduğunu açıkladı. Vatandaşlara da çağrıda bulunan Mumcu, "Lütfen artık dikkatli olalım ve Uğur Mumcu'nun katili İran'dır demeyelim. Maalesef ben bunu sık sık söylediğim halde bazıları televizyonlara çıkıp hâlâ 'Uğur Mumcu'yu İran öldürttü' diye açıklama yapıyor. Bu doğru değildir. Benim yaptığım araştırmaya göre ABD, 1992 Mayıs'ında Mumcu'yu öldürme kararı aldı." dedi.
Mumcu, kardeşinin son yıllarda ABD ve İsrail bağlantılı terör örgütü PKK'nın faaliyetleriyle ilgili araştırmalar yaptığını da söyledi. Uğur Mumcu'nun hayatı boyunca İran aleyhine yazılar yazmadığını ve aksine bir yazısında Humeyni'nin 'ne ABD ne SSCB' dediğini ve tam bağımsız İran'ı hedeflediği için takdir ettiğini de kaydetti. Mumcu, "Kardeşim antiemperyalist ve bağımsızlıkçı olduğu için katledildi." dedi.
Av. Mumcu şu önemli saptamayı da yapıyor: “Uğur’un yazıları üzerinden araştırma yaptım. 1993 yılında öldürülene kadar yazılarının yüzde 64’ü Amerika’nın Irak işgali ve 'Büyük Kürdistan' projesi üzerineydi.”
CIA VE MOSSAD'I KALEME ALDI
Uğur Mumcu'nun PKK-ABD ve İsrail bağına dikkat çektiği yazılarından, son günlerde kaleme aldığı iki önemli yazıdan birer bölüm sunuyoruz: "Ortadoğu'nun karanlık bir kuyu olduğu, her gün biraz daha anlaşılıyor. Kanıtlanan son ilişki, MOSSAD-Barzani ilişkisidir. (...) CIA-Barzani ilişkileri biliniyordu da MOSSAD-Barzani ilişkileri bilinmiyordu. 1971... MOSSAD'dan Kürtlere her ay 50 bin dolar para verildiği, ABD kaynaklarına dayanarak açıklanıyor. Bu ilişkiler sürüyor ve öyle anlaşılıyor ki daha da sürecek. (...) Kürtler sömürgeciliğe karşı bağımsızlık savaşı yapıyorlarsa, ne işi var CIA ve MOSSAD'ın Kürtler arasında? Yoksa CIA ve MOSSAD antiemperyalist savaş yapıyorlar da dünya bu savaşın farkında mı değil?" (Cumhuriyet, 7 Ocak 1993.)
'ÇEKİÇ GÜÇ'E NEDEN SUSUYORLAR'
"Kuzey Irak'ta Kürt devleti kurdurduktan sonra 38. paraleldeki Irak savaş uçaklarını düşürmek 'Irak'ın toprak bütünlüğünü' savunmak mıdır? Yoksa 'Kürt devleti adına koruma ve kollama harekatı' yapmak mı? 'Çekiç Güç' Türkiye'de konuşlandırılırken muhalefet liderleri olarak yeri göğü inleten Demirel ve İnönü, bugün hükümette neden susuyorlar? Ve neden Çekiç Güç'ün bu oldu bittilerine karşı ses çıkarmıyorlar? Ve neden Bush ve Özal'ın o kadar eleştirip karşı çıktıkları Körfez siyasetini birer noter gibi onaylıyorlar?" (Cumhuriyet, 19 Ocak 1993.)
'İNSAN KENDİ ÜLKESİNİN DEVRİMCİSİ OLMALI'
Uğur Mumcu 1984 yılında BBC Türkçe Radyosu’nun sorularını yanıtlamıştı. Söyleşide bugün için anlamlı sözler sarf ediyor: “Gazeteciliği tek başına gazetecilik diye almıyorum. Gazetecilik bir siyasi işlemin parçasıdır. Onun bir parçası olarak görüyorum ve siyasi kavganın, siyasi mücadelenin bir yeri, bir kürsüsü olarak görüyorum. “Bütün olayları izlemeye çalışıyorum. Dünyada ne var ne yok onu izlemeye çalışıyorum. Çok okuyorum ve yazdığımdan daha çok okuyorum. Bizde gazetecilerin çoğu okumaz, yazarlar. Yani daha çok kendi yazdıklarını okurlar. Ben her konuda araştırma yanlısıyım. “Ben görüş olarak sosyalist eğilimliyim. Bizde sosyalist oldun mu mutlaka ya Sovyetler'in adamı olacaksın ya Çin'in adamı olacaksın. Ama bir insan kendi ülkesinin devrimcisi olmalı. Benim görüşüm bu. Ulusal bağımsız sol... Ben sosyalist eğilimliyim. İşçi sınıfının, emekçi sınıfı ve tabakaların demokratik yollarla iktidara gelmesini istiyorum. Bu görüşümden hiç ama hiç vazgeçmedim. Ama öte yandan da Türkiye'de bir Kürtçülük, iki silahlı eylemcilik, üç yurtdışına bağımlı sosyalizm yani benim 'kançılarya sosyalizm' dediğim TKP'cilik... Bunlara da karşı çıkıyorum. Ve Türkiye solunu bunların engellediğini sanıyorum."
'NAZIM HİKMET'İN YERİ AYRI'
“Şiiri çok severim. Şair olarak Attila İlhan'ı severim. 'Ne kadınlar sevdim yoktular' diyor... Çok güzel bir tanım. Çok iyi bir şair. Tabi Nazım Hikmet'i de çok severiz, yeri ayrı onun... Hasan Hüseyin'i severim. Munis Faik Ozansoy, onu severim... Yani şiiri severim. Roman son zamanlarda Türkiye'de çok satan romanlar...”
KORKUSUZ VE VATANSEVER!: GAFFAR OKKAN
Son yıllarında PKK’nın dış bağlantılarını araştıran ve bunları yazan Uğur Mumcu gibi Diyarbakır Emniyet Müdürü iken katledilen Gaffar Okkan da Türkiye’nin bölünmemesi için canla başla çalıştı. Diyarbakır’da görev yaptığı 4 yıl içinde halkla kurduğu sıcak ve samimi ilişkiyle devlet ve milleti birleştirdi. Bu hareketiyle, ABD destekli bölücülüğü rahatsız etti. Okkan, Gladyo’nun tetikçi örgütü Hizbullah’ı da ezmişti. Cesurdu ve ne yaptığını biliyordu. Bütün gücüyle Türkiye’nin birliğine çalıştı. Bu uğurda şehit oldu.
17 Ocak 2000 günü İstanbul’da yapılan Hizbullah operasyonu sonrası bir gazeteciye söylediği şu sözler onun ölümünün ipuçlarını verir: “Örgüt deme, bu siyasi bir hareket değil. Bunların hepsi casus!” Yakınları ekliyor: “Atatürkçüydü. Çok kitap okur, iyi eğitim görmüş, yurtsever bir devlet memuruydu!”
Diyarbakırlılar, şehit İl Emniyet Müdürü Ali Gaffar Okkan'ı gönlünde yaşatırken, esnaf da iş yerinin baş köşesine astığı fotoğrafına bakarak özlem gideriyor.
OKKAN'A YİRMİ KURŞUN SIKTILAR
Son derece iyi korunuyordu... 24 Ocak 2001 günü Diyarbakır Şehitlik semtindeki Emniyet Müdürlüğü’nden ayrılmış konvoyu ilerliyordu. Önde ve arkada eskort. Ayrıca makam aracının arkasında da koruma ekibi vardı. İlk saldırı 500 metre ileride şehitlik yakınlarında yapıldı. Burada koruma ekibi etkisiz hale getirildi. İçindekilerin hepsi öldürüldü. Okkan’ın aracı ve eskort hızlandı, ancak onlar da 100 metre ileride bombalı ve silahlı saldırıdan kurtulamadı. Saldırganlar en az 10- 15 kişilik bir ekipti. Çok iyi hazırlanmışlardı. Her sokağın başında polisin olduğu bölgede en önemli kişiye saldırı yapıyorlardı. Hiçbiri de vurulmadan hedefi vurarak kaçmıştı! Sıfır hata… Okkan ve 5 arkadaşı şehit olmuştu. Okkan’ın vücudundan 20 kurşun çıkarıldı.
ÇOK İYİ EĞİTİLMİŞ EKİP İŞİ
Olay sonrası açıklama yapan bir uzman şunları söylemişti: “Ortada bir silahlı çatışma yok. Şoke edici bir saldırı var. Silahlar olağanüstü iyi kullanılmış. Kentin en kalabalık caddelerinden birinde, ‘nokta vuruşu’ yapılmış. Yoldan geçerken yaralanan hiç kimsenin olmayışı da bunu gösteriyor. Saldırının hedefi, yıllardır OHAL bölgesinde görev yapan ve silah kullanmayı Hizbullahçılardan çok daha iyi bilen ve her an bir saldırıya hazır olan koruma polisleri ve korudukları il emniyet müdürü.”
HİZBULLAH'I ÇÖKERTTİ
Okkan’ın önemli bir özelliği de Hizbullah operasyonunun temelini atmasıydı. Yaptığı çalışmalarla örgütün şifrelerini çözmüştü. Batı destekli ajan örgütlenmesi içinde olduklarını saptadı. Okkan ölmeseydi, saptadığı 26 tetikçiyi daha bulacaktı. İstanbul’daki operasyon sırasında gizlice İstanbul’a gelmiş ve operasyonu izlemişti. İstanbul'daki büyük operasyon, Diyarbakır’da bulduğu bilgiler doğrultusunda yapıldı. “Örgütün belini kırdık” diyordu. Sansasyonel eylemi de beklediğini söylüyordu. Bir de eklemişti: “Devlet büyük oranda Hizbullah’ı kontrol altında tutuyor.” En önemlisi de elinde ‘Hizbullah Bilgi Bankası’ vardı.
Dönemin İçişleri Bakanı Sadettin Tantan, Okkan için 'oğlum gibiydi' demişti. Saldırganların yurt dışında eğitim aldığını ve Türkiye'nin bölgedeki gücünü kırmak isteyen güçler tarafından kullanıldığını Aydınlık'a anlattı. Ve şunları ekledi: “Okkan’ın, Hizbullah terör örgütü üzerinde yoğun bir çalışması vardı. Arşiv bilgilerine ulaşmış ve bunları analiz ederek örgütü çözmeye çalışıyordu.”