15 Ocak 2025 Çarşamba
İstanbul
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Ülkü Tamer ve Toprak Ana

CELAL YILDIRIM

Ülkü Tamer ve Toprak Ana
A+ A-

“Yeni yıkanmış akpak entarisi, pamuklu kara ceketi ve beyaz yazmasıyla yolda ağır ağır ilerliyor kadın.” (Toprak Ana romanı, giriş bölümü.)

Yıllar önce elime geçmişti bu kitap. Kitabın ismi: Toprak Ana, yazarı ise Cengiz Aytmatov’du. Varlık Yayınları’ndan çıkmış, 1995 basımı cep kitaplarındandı… II. Dünya Savaşı yıllarında yaşanan acıları ve zorlukları anlatan, 126 sayfalık bir romandı. Kitap Cengiz Aytmatov’a ait olsa da benim dikkatimi kitabın yazarından daha çok, çevirisi çekmişti. Çevirmeni Ülkü Tamer’di.

Demek ki, Toprak Ana nasıl Tolunay’la buluştuysa, Ülkü Tamer’de Cengiz Aytmatov’la bu kitapta buluşmuştu. Allah’ım ne muhteşem bir kitaptı o! Toprak Ana’nın Tolunay’la “sonbahar bozkırında” buluşup dertleşmesi, Savankul’la Tolunay’ın bereketli bir hasat mevsiminde başlayan aşkları, bu aşkın sonucunda kurulan sıcacık bir yuva ve doğan çocuklar… Aslan parçası üç evlat… Kasım, Muslubeg ve Caynak… Sonra başlayan II. Dünya Savaşı… Ailenin tüm erkeklerinin birer birer savaşa gitmesi…

Tolunay’ın evlat hasretiyle Muslubeg’i tren istasyonunda beklemesi, sonra uzaktan gelen tren katarından “Ana! Alima-a-an!” diye bir ses duymaları… Tolunay’ın evladına bir kez bile sarılamadan tren katarının çekip gitmesi… Böylece evlat hasretinin kıyamete kalması. Muslubeg’den geriye ise sadece asker kasketinin yadigâr kalması. Tolunay’ın o kasketin evin duvarına asması, Muslu Beg’i özledikçe o kasketi koklaması. Ve sırasıyla cepheye gidenlerin bir daha asla dönmemeleri… O buğday başaklı geniş ekin tarlaları, çat ayazda sarf edilen onlarca emek, kavuşmalar, yoksulluklar acılar, acılar acılar…

Özetle savaşın çarpıcı trajedisi.. Tüm bunlar Ülkü Tamer’in o güzelim Türkçesi ile zihnime nakşedilmişti. Ben işte o çeviriye vurulmuştum. Ve o çevirideki tadı başka “Toprak Ana” çevirilerinde asla bulamadım. Şair Ülkü Tamer, şairliğindeki inceliğini çeviride de göstermişti. Kitabı bir solukta okudum okumasına ama, kitapla ilgili bir sorunum vardı.

İADE EDİLEN ÖDÜNÇ KİTAP

Kitap bana ait değildi. Başkasından ödünç almıştım. Okuduktan sonra da iade etmek zorunda kaldım. Kaldım diyorum, çünkü içimden iade etmek hiç gelmemişti. Ne çare ki, el mahkûm! Sahibine iade ettim.

Sonra bir gün Ereğli’de, İbrahim Amcamın kitaplığında eşinirken o ufacık kitap karşıma çıkıverdi. Bir altın külçesi verilse elime, bu kadar sevinmezdim (Hâlâ da sevinmem).Kitabı elime alınca, hemen çevirmenine baktım; Ülkü Tamer’di. Mutluluğum daha da arttı. “İyi niyetli olana el getirir, yel getirir, sel getirir” derler. El getirmedi, sel getirmedi, yel getirmedi, amcamın kitaplığı getirdi. Bu bir tesadüf mü? Sanmıyorum. Kitaba olan aşkın kader sayesinde ağ örmesiydi bu. Birkaç kitap karşılığında kitabı amcamdan aldım. Kitap artık benimdi. İlk iş olarak bir ciltçiye gittim. Güzel bir cilt yaptırdım. Sonra bir kez daha keyif ala ala okudum Toprak Ana’yı. Bitirdikten sonra baştan sona sayfalarını çevirdim, çevirdikçe şöyle bir kokladım o güzel kitabı. O an kitap üzerine düşündüm. Toprak Ana’yı, Tolunay’ı Savankul’u, Muslubeg’i, Kasım’ı, Aliman’ı, bozkırı, savaşı ve her şeyi… Yaşanan acıları, ayrılıkları, direnmeleri… Tolunay tüm acılara toprak olup dayanmıştı. Demir olsa çürürdü, toprak oldu dayandı.

Evet! Yaşar Kemal’in İnce Mehmet’indeki Hürü Ana gibi. Aldım elime kalemi, açtım kitabın ilk sayfasını ve şu sözleri yazdım: “Demir olsam, çürürdüm; toprak oldum dayandım.” Çünkü Tolunay’ın yaşadıklarını özetleyecek başkaca bir söz yoktu. İçimden “Çok yaşa Cengiz Aytmatov, çok yaşa Ülkü Tamer, çok yaşa Yaşar Kemal” dedim. Her biri kalemle ölümsüzlük sırrına mazhar olanlardı. Geleceğe kalacak olanlarda onlardı. Bugün Toprak Ana kitabı kütüphanemin en önemli hazinelerden biri olarak duruyor. Bilmem benden sonraki macerası nasıl olacak?

SON SÖZ

Kırgızistan’ın Şeker Köyü’nde doğan Cengiz Aytmatov ömrüne onlarca kitap, yazı, konuşma sığdırarak 10 Haziran 2008 tarihinde kalktı göç eyledi. Gaziantep’te doğan Ülkü Tamer ise 2018 yılında yakalandığı kanser illetinden kurtulamadı. Ömür kadehi doldu. Cengiz Aytmatov gibi o da, sessiz sedasız toprağın bağrına yaslandı. Şimdi bu iki büyük yazar Toprak Ana'nın bağrında sonsuz uykularını uyuyorlar. Ruhları şâ'd olsun. Yazımızı kitabının son sözleri ile bitirelim.

Toprak Ana romanı nasıl bitiyordu?

- Gidiyor musun, Tolunay?

- Evet! Ölmez de sağ kalırsam, yine gelirim. Hoşça kal, Toprak Ana!”

Son Dakika Haberleri