Üniversitenin ‘Türk Tiyatrosu’ rahatsızlığına tepki: Milli kültür seferberliğine var mısınız?
Geleneksel Türk Tiyatrosu ile ilgili derslerin isminde Türk kelimesi yerine Türkiye kelimesi kullanan üniversiteye tepki yağdı. Sanatçılar, akademisyenler ve sivil toplum kuruluşları Aydınlık’tan seslendi.
Türk Tiyatrosu tanımının Maltepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi derslerinden çıkartılması tepki topladı. Üniversite, Türk Tiyatrosu Tarihi ve Geleneksel Türk Tiyatrosu derslerinin isimlerini değiştirdi. Fakültenin ders seçme ekranında ve ders tanımları bölümünde adında "Türk" geçen iki dersin ismi, "Türkiye" olarak değiştirildi. Geleneksel Türk Tiyatrosu dersinin adı “Geleneksel Türkiye Tiyatrosu”, Türk Tiyatrosu Tarihi dersinin adı da “Türkiye Tiyatrosu Tarihi” olarak değiştirildi.
Türk şiiri, Türk tiyatrosu, Türk sineması gibi tanımlamalar son yıllarda saldırı altında. Neoliberal çevreler tarafından "Türk" ismini kullanmamak için geliştirilen yöntemlerden biri de "Türkiyeli" ifadesini kullanmak. Türk edebiyatı yerinde "Türkiyeli edebiyatı" demeyi tercih eden çevrelere akademi de dahil oldu. Maltepe Üniversitesi "Türk" dememek için "Türkiyeli" ifadesine başvurdu.
Geleneksel Türk Tiyatrosu alanında çalışmalar yapan isimler, konuyu Aydınlık’a değerlendirdi.
Oyuncu Sinan Bengier: O zaman Almanlara, Fransızlara bir kıyağımız olsun, Fransa tiyatrosu desinler, Almanya Brecht tiyatrosu desinler, Japonya tiyatrosu desinler. Ya neyi kaşıyorlar? Anlamıyoruz. Geleneksel Türk Tiyatrosu diye yerleşmiş bir tanım var. Türk oyuncu deniyor. O zaman Türkiye oyuncusu mu diyelim? Geleneksel Türk Tiyatrosu diye bir şey var. Yani bunu yok etmek istiyorlar, gerçekten çok tuhaf bir şey. Bir gün bunu televizyonda şöyle anlattım. Birisi bir gökdelenin altına otursun, yanına iki kova toplu iğne alsın, sabırla kazsın, o binayı yıkar. Bunların da yaptığı bu.
Son yirmi yıldır oynadığım bütün özel tiyatrolarda oyunun başına mutlaka bir tane geleneksel sahne koyuyorum. İsmail Dümbüllü’yü, Zihni Göktay’ı seyrettiğimiz için ve bizim tiyatro tarzımıza çok uygun geldiği için oyunlarımıza taşıyoruz. Hep söylüyorum, "Nereden geldiğimizi unutmayalım, hangi tiyatro anlayışından geldiğimizi unutmayalım" diye.
Milletlerarası Kukla ve Gölge Oyunu Birliği (UNIMA) Türkiye Millî Merkezi Başkanı Enis Ergün: Son yıllarda bilinçli ve planlı bir şekilde, toplumumuzun sinir uçları ile ilgili bir saldırı içinde olduğumuzu görüyorum. Türkiye Edebiyatı, Türkiyeli okur ve en son aşamada Türkiye Tiyatrosu, Geleneksel Türkiye Tiyatrosu şeklinde, tehlikeli algı denemeleri yapılıyor. Nasıl ki İngiltere Edebiyatı, Almanya Tiyatrosu gibi bir şey olmazsa, Türkiye Tiyatrosu diye bir ifadenin kabulü de mümkün değildir.
Sanırım herkes, bu planlı çalışmaların neye hizmet ettiğini ve neyi amaçladığını görüyor. Kamuoyuna yansıyan son haberde, bir üniversitemizin de böyle bir yanlışla anılması çok üzücü. Daha dikkatli olunmalı. Son açıklamalardan anlaşıldığı üzere, bu yanlıştan dönülmüş. Umarım bu tarz hatalar, artık sehven de olsa yapılmaz.
O yüzden, bir kez daha ifade etmek istiyorum ki, kültür ve sanat bir milletin en önemli cephelerinden biridir. Bu sebeple, bu kaleyi sağlam tutmak için, topyekün bir seferberlik ilan edilmelidir. Hem millet hem devlet olarak Milli Kültür Seferberliği anlayışıyla hareket etmemiz gerekmektedir. Ancak ve ancak bu sayede Türk Tiyatrosu'nu, temellerinden beslenerek bugün sağlıklı bir şekilde yaşatabilir ve geleceğini garanti altına alabiliriz.
‘MÜCADELE GÖREVİ AYDINLARIN OMUZLARINDA’
Tiyatro sanatçısı Nejat Koper: Yıllardır Türk Tarihi'nin, Türk Kültürünün, Türk Edebiyatı'nın "hakkından gelmeye", Türk'e ait ne varsa sulandırmaya, Türk kavramını bir "etnik tanımlama"ya indirgeyerek Türk Milletini kültürel-sanatsal alanda da ayrıştırmaya, bölmeye çabalıyorlar. Şimdi de Tiyatromuz'a gelmiş sıra! Geleneksel Türk Tiyatrosu tanımlamasını "Geleneksel Türkiye Tiyatrosu"na, Türk Tiyatrosu Tarihi'ni de "Türkiye Tiyatrosu Tarihi"ne dönüştürme çabası boy gösteriyor şimdi de!..
Peki bu girişimle ne murad ediliyor? "Efendim, 'Türkiye Tiyatrosu' denirse, o çuvalın içine bir "Kürt Tiyatrosu, Ermeni Tiyatrosu, arada Türk Tiyatrosu da yerleştirebiliriz. Bir kazma da buradan vuralım" yollu; emperyalist merkezlerin ulus devletleri kültürel olarak da çözme amaçlarına teşne olma ya da "iyi niyetle" de olsa alet olma.
Sanatsal akademik kariyerlerde olunmasına rağmen Türk'ün milletleşme sürecinden bihaber, Atatürk'ün "Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Türkiye halkına Türk Milleti denir" özlü tanımını bile hala keşfedememiş ya da bilmezden gelen, Türk dilini ve kavramlaştırmalarımızı bir çırpıda eğip bükebileceğini sanan bu "Tanzimatçı" girişimlerle ideolojik ve kültürel mücadeleyi yükseltmek görevi yurtsever-halkçı aydınlarımızın omuzlarındadır.
Türk Tiyatrosu'nun iki dev sütunu Metin And ve Özdemir Nutku hocalarımızın "Geleneksel Türk Tiyatrosu" üzerine yazdıkları tuğla gibi eserleri, günümüzün "Biz yaparız, olur"cularının burnuna dayamak gerekiyor demek ki! Tabii "kavim, halk, millet, milliyet" kavramlarının açılımlarına ve tarihselliğine ilişkin bilimsel, nesnel bir zemin üzerinde...
‘TÜM KESİMLER OLARAK DİKKATLİ OLMALIYIZ’
Karagöz Derneği Başkanı Göher Ergün: Türk Tiyatrosunun temel taşları olan Karagöz, kukla, Ortaoyunu, Meddah, Köy Seyirlik Oyunları ve Hokkabazlık sanatlarını nasıl geleceğe daha iyi bir şekilde taşıyabiliriz sorusuna cevaplar bulmamız, bunun arayışı içinde olmamız gerekirken, maalesef uzun yıllardır bu rahatsız edici denemeleri görüyor ve bu algılarla mücadele ediyoruz. İngiliz Tiyatrosu, Alman Tiyatrosu diyebilen ancak Türk Tiyatrosu diyemeyen bir anlayış hakim kılınmaya çalışılıyor. Bu örneklerin birçoğunu masum göremiyorum açıkçası. Ancak umarım bu son haberde bahsedilen yanlıştan bir an önce dönülür. Çünkü ülkemizde hiçbir üniversitenin, böyle bir yanlışın içinde olmasını istemeyiz.
Karagöz Derneği olarak, kurulduğumuz günden bu yana dediğimiz gibi kültür ve sanat toplumların en önemli meselesidir. İşte bu yüzden Milli Kültür Seferberliği anlayışıyla, toplumumuzun tüm kesimleri olarak, tüm kurumları olarak çok dikkatli olmamız gerekmektedir.
ÜNİVERSİTELERDEN BEKLENTİMİZ TÜRK TİYATROSUNA KATKI
Karagöz Sanatçısı Cengiz Samsun: İnsan şunu merak etmeden duramıyor tabi bu durum karşısında. Dünya Tiyatrosu anlatılırken, mesela Shakespeare’e “İngiltereli Shakespeare” mi diyecekler artık, Moliere’e “Fransalı Moliere”, Dario Fo anlatırken “İtalyalı Dario Fo” ya da Brecht’e “Almanyalı Brecht” mı diyecekler? İngiltere, Fransa, İtalya tiyatrosu mu diyecekler? Karagöz’de de Ortaoyunu’nda da başka birçok tipin yanında bir de Türk tipi var mesela. Onu Türkiyeli diye mi anlatacaklar? Diğer tipleri anlatırken Rum’a Yunanistanlı, Ermeniye Ermenistanlı mı diyecekler? Arap tipine ne diyecekler mesela?
Üniversitelerden beklediğimiz bilimsel-akademik çalışmalarla Türk Tiyatrosu’nun sahip olduğu özgün değerleri, dünya tiyatrosuyla benzerliğini - farklılığını incelemek, öğretmek, çağımızın ve geleceğin Türk Tiyatrosunu oluşumuna katkı yapmaları iken, bu garabet uygulamalarla önümüze koydukları şey sadece hiç de özgün olmayan bir tuhaf komedi maalesef.
Eğer başkaca özel bir kasıt yoksa, bu tercihin iki sebebi olabilir ancak. Ya Geleneksel Türk Tiyatrosu’nun iki ana damarı Karagöz ve Ortaoyunu’nda birçok tiple birlikte Türk diye bir tipin varlığını bilmemek ve ya anlayamamak ya da yüzyıllar önce Türk kültürünün-zekâsının yarattığı bu tiyatro disiplinlerinin yerelden evrensele varış kavrayışından yoksun olmaktır.
‘BÖLÜNMEYE KADAR GİDER’
Tiyatro oyuncusu ve Karagöz Sanatçısı Mansur Erk: İmparatorlukların çöküş nedenlerinin önde geleni bütünlük arz etmeyip çeşitli insan topluluklarının yamalı bohça gibi yan yana gelmiş olmalarıydı. İmparatorlar bu toplulukları eşit biçimde memnun edemiyorlardı. Memnun olmayanlar diğer devletlerin önlerine attığı vaatlere kanarak kendi toplularına ihanet ediyorlar, sonuçta hem vatanlarının parçalanmasını sağlayıp hem de vaatlerine kandıkları devletin piyonu haline geliyorlardı. Ulus devletler mensubiyetleri yurttaşlığa dönüştürerek ülkelerini bütünleştirdiler. Emperyalizm yeniden mensubiyetli toplumlar oluşturabilmek için örneğin işçileri mensubiyet sendikalılığına yönlendirmeye sanatı ve sanatçıları ise mensubiyetleriyle adlandırmaya çalışıyor. Bunun ilk adımı Türk yerine Türkiyeli tanımını yerleştirme kurnazlığıdır. Ardından mensubiyet tanımlamalı işçi, sanatçı, baro, sendika, tiyatro gurubu vb. Bu ahlaksızlığın sonu bölünmeye ve emperyalizmin piyonu topluluklar haline gelmeye gider. Kökenlerimiz ne olursa olsun hepimiz Türk milletiyiz ve mensubiyet tanımlamalarının karşısındayız.
Karagöz Sanatçısı Hüseyin Dilan: Maltepe Üniversitesi’nin, Geleneksel Türk Tiyatrosu dersinin adını Geleneksel Türkiye Tiyatrosu olarak değiştirdiğini üzülerek öğrendim. Son zamanlarda Türk tanımına planlı ve kasıtlı bir saldırı olduğunu zaten görüyoruz. Daha önce de bir yayınevi Türk edebiyatını Türkiye edebiyatı olarak güncellemişti. Türk ismine olan kökü dışarıda ve ayağı bizim toraklarımıza basmayan bu alerjinin amacını biliyoruz. Millet kavramına olan bu düşmanlık elbette yine başarısız olacaktır. 2009 senesinde UNESCO tarafından “İnsanlığın Somut Olmayan Kültür Mirası” listesine alınıp bir Türk sanatı olarak tescillenen Karagözümüz, bu beyhude çabalara gereken tokadı, duruşu gereği atacaktır mutlaka. Türk kavramı; benim açımdan bir ırk değil bir millet kavramıdır. Bir aidiyettir. Tıpkı Alman, İngiliz, Yunan veya Fransız gibi. Şekspir eserleri için ne diyeceğiz, İngiltere tiyatrosu mu? Geçmişten bugüne Türkçe yazılıp, Türkçe dillendiriliyorsa, o sanat bir Türk sanatıdır. Karagöz, köy seyirlik, meddah, hokkabaz, orta oyunu ve diğer gelenek sanatlarımız birer Türk sanatıdır ve sadece Türkiye’de değil Türk dili konuşulan birçok ülkede yaşamaktadır.
ÜNİVERSİTEDEN AÇIKLAMA
Maltepe Üniversitesi, konuyla ilgili açıklama yaptı. Açıklamada yanlışlık yapıldığı, düzeltilmesi için gerekenin yapılacağı belirtildi. Üniversitenin açıklaması şöyle:
“Söz konusu dersler üniversitemizin Güzel Sanatlar Fakültesi Tiyatro bölümünde 2020 yılından bu yana zorunlu ders olarak okutuluyor. Bizim ‘Türk’ kavramıyla ilgili hiçbir sorunumuz yok. Konuyu araştırıyoruz. Burada bir yanlışlık olmuş. Düzeltmek için gerekeni yapacağız. Biz üniversitemizden T.C. ibaresini de kaldırmadık. Biz Atatürk’ün bu ülkeyi kurduğu temel cumhuriyet değerlerine son derece bağlı bir üniversiteyiz. Eğitimimizi de bu temellere bağlı olarak sürdürüyoruz.”