Üreticilerin iktidarına adanan onurlu yaşam: Kendi anlatımıyla yaşadıkları
Yurtçiçek’le 30 kitap sayfası tutacak kadar uzun bir söyleşi yapmıştık. Yurtçiçek’e sosyalizmi nasıl benimsediğini ve neden Aydınlıkçı olduğunu sorduk. Bakın neler anlattı...
Bayram Yurtçiçek, yedi ateşten geçip, ah demeyen, en önde mücadeleden geri durmayan, Vatan Partisi’nin sayısız önderlerinden biriydi. Her daim gülümseyen, gözlerindeki ışıl ışıl bakışları hiç sönmeyecek gibi bakardı. Şimdi ışıl ışıl bakan gözleri yok, ama geride bıraktığı mücadele hikayesi, kardeşlik duygusu partili arkadaşlarının gözlerinde yaşayacak.
Uzun zamandır hastalıkla uğraşıyordu Yurtçiçek. Söyleşiyi hastalığından önce yapmıştık. Yaklaşık 30 kitap sayfası tutacak kadar uzun bir söyleşi oldu. Söyleştiklerimizi kâğıda döktükten sonra çokça aradım Bayram abiyi. Kemoterapide olduğu zaman bile telefonumu hep açtı. Yazışarak anlamadığım, sorduğum yeni sorulara hep yanıt verdi. Fotoğraflar çektirip yolladı. Sayfada gördüğünüz fotoğraflar, son fotoğrafları mı bilmem, ama bu söyleşi için özel olarak çektirdiğini ve ilk kez kullandığımızı biliyorum.
Yaptığımız o söyleşinin bir bölümünü bugün ve yarın sayfamızdan okuyacaksınız. Tamamını ise yakında çıkacak olan Yedi Ateşten Geçen Partizanlar-1 kitabımda yer alacak.
Bayram Yurtçiçek’e sevgi, saygı ve minnetle…
-
Nasıl solcu oldunuz?
Diyarbakır’da Harbecin köylüleri ağalara karşı yürümüştü. Eski Aydınlıkçılardan Yusuf Atilla bu köyde öğretmendi. Yusuf Atilla köy öğretmeni olarak eylemi örgütlemişti. 1970 Harbecin Köyü yürüyüşünde, öğretmen okulu son sınıftaydım. Yatılı okulda yemekler çok kötüydü, sahurda öğrenciler bağırıp çağırıp isyan ettiler. Boykot yapalım girmeyelim derslere diye kendiliğinden bir durum oluştu. Toplandık, her sınıftan iki temsilci, sonra o temsilciler kurulu da beni boykot komitesi başkanı yaptı. O boykot komitesinden bizim birçok partili çıktı.
ÖNCE CAMİ SONRA EYLEM
-
Boykot için nasıl çalışma yapmıştınız?
Biz bütün okulu boykota katmak için uğraşıyoruz. Atatürkçü, laik, Kemalist gençleriz. Bir de okulda bizimle sürekli tartışan Yatılı Okullarda Öğrenci Birliği var. Öğrenci birliği başkanı olmak için mücadele veriliyor. Dinciler var bir de laikler. Dinci grup boykota biraz uzak duruyor.
Biz de onlara; “Siz de katılın hepimizin sorunu, yemek, giyim, banyo, öğrencilerin ortak sorunu” dedik. Onların önde geleni; “Tamam biz de katılırız, ama bir şartımız var. Hz. Süleyman camisine gideceğiz, sabah namazını kılacağız. Oradan yürüyüş yapalım” dediler. Düşündük, bölünme olmasın diye Hz. Süleyman camisinin avlusunda namaz kılanlar kıldı, kılmayanlar bekledi, beraber yürüdük.
Diyarbakır’da ilerici bir çevredeydik. Sonra öğretmen olarak ilk görev yerim İzmir’de de sosyalist çevreyle tanıştım. Aydınlık Sosyalist Dergi o zaman Mihri Belli’nin önderliğindeydi. Biz de onlardan olduk. Sosyalizme adım atmamla Aydınlıkçı olmam aynı dönemde.
BAĞIMSIZ TÜRKİYE SLOGANI
-
Peki niye Aydınlık?
O zaman Türkiye İşçi Partisi (TİP) var. TİP, “Sosyalist Türkiye” diyordu. Mihri Belli’nin, Milli Demokratik Devrim (MDD) broşürü vardı. Gerçekten demokratik ve bağımsız Türkiye diyordu. Bu çok 1969’da 1970’de gençliğin ve halkın çok tuttuğu ve ardından yürüdüğü bir slogandı. Bütün yürüyüşlerde “Bağımsız Türkiye” sloganı vardı. Tabii ben öğretmen olarak İzmir Kiraz’daydım. Ödemiş’te toplanırdık, Tütün Üreticileri Sendikası’nı kurmak için. Tütün üreticilerini sendikaya üye yapmak için Ödemiş ve Kiraz’ın bütün köylerini yaya gezdik.
-
Örgütle bir bağlantınız var mıydı?
Aydınlık çevresiyiz o zaman. Örgüt daha ortaya çıkmamış. Mustafa Kemal Çamkıran’la tanıştım. Tütün mitingleri birlikte yaptık. Tabii İstanbul’dan, İzmir’den üniversiteli gençler de geliyordu.
-
Köylülerin katılımı ve size karşı tutum nasıldı?
Köylüler bize çok sıcak davranıyordu. Bizi seviyorlardı. Tabii o zaman solcuların adı “talebeydi”. “Talebeler geldi bizim haklarımızı savunuyorlar” diyorlardı. Mitinglere geliyorlardı. O mitinglerinde birçok köylü önderi yetişti. Durmuş Uyanık’lar 60’lardan itibaren yükselen hem toprak mücadelesi hem üreticilerin ürünlerini değerinde satmak için yürüttükleri mücadelede yetişti.
MDD TARTIŞMASI
-
Eylemlerin içindesiniz, peki tartışmalara da katılıyor muydunuz?
Sosyalist Devrim, Milli Demokratik Devrim (MDD) tartışmasından dolayı çok yoğun kitap okuyorduk. Öğretmenlik yapmama ve köy köy gezmemize rağmen günde 6-7 saat okuyor, tartışıyorduk. Canlı bir fikir hayatı var o zaman. Solun belki de en sağlıklı olduğu dönemlerden biri. Şiddet yok, insanlar fikirle, kitapla tartışıyor. Biraz kitabilik var, ama o da normal o günler için.
1969’da solun en çok tartıştığı şey örgütlenmek meselesiydi. Türkiye İşçi Partisi (TİP) var. TİP, MDD’ciler tarafından biraz dışlandı. “Düzen partisi, parlamenter sisteme bağlanmış, mücadele etmiyor” denildi.
MDD’ciler Amerikan emperyalizmine, onun işbirlikçilerine karşı aktif mücadele içindeydiler. Ama merkezi bir örgütleri yok. Tam bunlar tartışılırken 1970 ortalarında gençlik içinde maceracı eğilimler başladı. Polis noktası kurşunlamak, okullarda karşıt gruplarla çatışmalara girmek. 70’lerin sonuna doğru banka soymalar hem bu Mahirlerin hem Denizlerin yaptığı eylemler art arda geldi.
-
Aydınlık bu tartışmalara nasıl yaklaşıyordu?
Aydınlık dergisi çevresinde örgütlenmiş insanların arasında da bu tartışma başladı. Aydınlık’ın 12’inci sayında, safları çelikleştirelim diye maceracılığı eleştiren, kitle çizgisini savunan Aydınlık yazı kurulunun imzasıyla bir yazı çıktı. Yanılmıyorsam 1970 Haziran.
PROLETER DEVRİMCİ AYDINLIK
-
Bu tartışmada Aydınlık içinde bir bölünmeye neden oldu mu?
Sosyalist Devrim savunan maceracı eğilim, Mihri Belli’yle birleşerek, Aydınlık dergisini, (Münir Ramazan Aktolga sahibiydi), sahiplik belgesine dayanarak yazı kurulunun yüzde 90’nın, 13’üncü sayıyı matbaadayken el koydu ve Aydınlık Sosyalist Dergi olarak 13’üncü sayının basması engellendi.
Başında Doğu Perinçek’in olduğu Aydınlık yazı kurulu, matbaada Aydınlık Sosyalist Dergi olarak çıkmayınca hemen girişimde bulunulup, Proleter Devrimci Aydınlık adıyla kapağını değiştirerek dergiyi çıkardılar.
Aydınlık, 1970 ortalarında ikiye bölünmüş oldu. Bu çok kısa ve geçici bir süredir. Aydınlık Sosyalist Dergi ve PDA ayrılıkları üzerine tartışma başladı.
İKİ ÇİZGİ MÜCADELESİ
Tartışma, maceracılık mı kitle çizgisi mi, bunun üzerinden yürüyordu. Aynı zamanda bu maceracı çizgiyi izleyenler bir parti örgütlenmesine de karşı çıkıyorlardı. Silahlı fokocu(1) gruplarla örgütlenerek mücadeleyi yürütme kararı aldılar. Aydınlıkçılar pasifist olarak suçlanıyor. Biz de ikisini de okuyoruz. Karşılaştırıyoruz. Maceracı ekip, Ödemiş için söylüyorum, bizim Ali Arslan, Konya Selçuk’ta okuyordu. Tatillerde gelirdi Ödemiş’e. PDA’cı olduğu için herkes üstüne yürümeye başladı. Mihriciler ve Perinçekçiler diye ayrışma oldu ilk başta. Ben bir dakika dedim, “Ne yapıyorsunuz. Fikir tartışmasına zorbalık karıştıramazsınız. Oturalım konuşalım” dedim.
-
Başka neler yaptınız bu konuda…
Ali Karşılayan, o zaman İzmir’de İşçi Köylü bürosunun sorumlusuydu. Ona mektup yazdım. “Bize her sayıdan 50-100 tane gönder, köylere dağıtacağız.” dedim.
Sıkıyönetim geldi, dergiler kapatıldı, gençler içeri alındı. 1971 yazında ben de Diyarbakır’a tayinimi istedim. Diyarbakır’a gittim, ama kendim PDA’cıyım artık. PDA’nın bastığı Sovyetler Birliği Komünist Partisi tarihi var, ondan bir Narodnikleri(2) yani Rusya’nın maceracılarını eleştiren bölüm var. Diyarbakır Tıp Fakültesi’ne gidiyorum, herkese o bölümü okutuyorum. O gün sol içinde en tehlikeli akım, gençleri yanlış yola götüren maceracılıktı. Elrom (3)’un kaçırılması üzerine on binlerce insan tutuklandı. Devlet geleneğine de pek uymayan bir şey yapıldı. Aşağı yukarı herkesi içeri aldılar. Maceracılık çok büyük zararlar verdi o dönem. Binlerce genç heder oldu. O gün biz, kitle çizgisini izlemek lazım, halksız devrim olmaz, emekçi halkı eğitmek, bilinçlendirmek lazım dedik. Bir siyasal parti olmadan devrim olmaz, fikrini işliyorduk.
SAKLANACAK SIĞINAK KAZDIK
Partiyle benim ilişkiye geçmem 1971’in sonlarına doğru oldu. Ben zaten 1971 Haziran’ın da Diyarbakır’a geldim. İki üç ay sonra geldiler benimle ilişkiye geçtiler. Profesyonel olmamı, öğretmenliği bırakmamı söylediler. Öğretmenliği bıraktım, köy çalışmalarına katılmaya başladım.
Bir gün akşam Halit geldi. Yanında şalvar ve kasket getirmiş, giyin dedi, köye gideceğiz. Giyindik, daha karanlık basmadan yaya olarak yola çıktık. İki üç saatlik bir yürüyüşten sonra karanlıkta köye vardık. Meğer gittiğimiz köy Harbecin. Köy öğretmeninin evine vardık. Köyün öğretmeni de bizim Vartolu Yusuf Atilla. Sonra bir köylünün evine vardık. Dört beş köylü toplanmış. Türkiye İhtilalci Köylü Birliği’nin Harbecin komitesini oluşturuyoruz. Köylülerden birinin ahırına geçiyoruz. Ve ahırda sığınak kazıyoruz. Ağaları öldürdükten sonra, Jandarma köyü bastığında saklanacağımız sığınak.
DEVAM EDECEK
DİPNOTLAR:
(1) Fokoculuk (İspanyolca: foquismo), gerilla savaşı yoluyla devrim yapılmasına dair geliştirilen devrim stratejisine verilen ad.
(2) Narodnik, Rus İmparatorluğu'nda 19. yüzyılın ikinci yarısında ortaya çıkan sosyal-devrimci bir hareketti.
(3) Efraim Elrom,17 Mayıs 1971 tarihinde İsrail İstanbul Başkonsolosluğuna giderken Türkiye Halk Kurtuluş Partisi-Cephesi militanları Mahir Çayan, Ulaş Bardakçı, Hüseyin Cevahir tarafından kaçırıldı. Konsolosun serbest bırakılmasına karşılık Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının salıverilmesini istediler. Bu talep kabul edilmeyince Elrom, 22 Mayıs 1971 günü sabaha karşı Nişantaşı'nda bir evde saat şakak bölgesinden 3 kurşunla vurularak öldürüldü.