Uzmanlar Türkiye’nin dış politikasını değerlendirdi: ‘Türkiye taraf seçmek zorunda kalacak’
Uzmanlar seçim sonrası Türkiye’nin konumu ve dünyadaki gelişmelerle ilgili sunumlar yaptı. Uwidata’nın düzenlediği etkinlikte Vatan Partisi Genel Başkan Yardımcısı Semih Koray NATO’nun yayılmasına karşı konulması gerektiğini belirtti. Fransa’dan, Rusya’ya birçok konuşmacı çok kutupluluğa vurgu yaptı
United World International (Uwidata) "Seçimlerin Ardından Türkiye'nin Dış Politikası" başlıklı bir çevrim içi etkinlik düzenledi. Etkinlikte, Türkiye'nin dış politikasının önemli alanlar ve tartışmalara odaklanarak kapsamlı bir şekilde ele alındı. Vatan Partisi Genel Başkan Yardımcısı Dr. Semih Koray, Rusya Kültür ve Bilim Merkezi Başkanı Aleksandr Sotniçenko, Suriyeli siyaset bilimci Dr. Bessam Abu Abdullah, geçmişte Jean-Marie Le Pen’e de danışmanlık yapmış olan Fransız hukukçu Dr. Elie Hatem, ANKASAM Başdanışmanı Dr. Cem Karadeli ve Yunan gazeteci ve jeopolitik uzmanı Dimitris Konstantakopoulos konuşmacı oldu.
‘NESNEL KOŞULLAR ATLANTİK’LE MÜCADELE İÇİN ÇOK ELVERİŞLİ’
Vatan Partisi Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Semih Koray sunumunda seçimlerin “ABD ile Türkiye arasında” geçtiğini söyledi. Altılı Masa’nın açıkça ABD tarafından dizayn edildiğini ve terör örgütleriyle işbirliği yaptığını belirten Koray, seçimin kazananının Türkiye ile beraber emperyalizm karşısındaki tüm dünya güçleri olduğunu kaydetti.
Koray, Türkiye’deki nesnel ve öznel koşulların Atlantik Sistemi ile mücadele için çok elverişli olduğunu söyledi. Semih Koray, bu koşullarda izlenmesi gereken politikaları ise İran, Suriye ve Rusya ile Suriye’nin toprak bütünlüğü çerçevesinde işbirliği, NATO yayılmasına karşı koyma, ABD’nin bölgedeki askeri hamlelerini durdurmak için adımlar atma, “Dolar Saltanatına” karşı finansal ve ticari önlemler alma, Avrasya ülkelerinin birliği için çabalama şeklinde sıraladı.
‘SEÇİMLERDE BATI BASKISI OLUŞTU’
Aleksandr Sotniçenko da konuşmasında Türkiye'nin Batı ve ABD ile ilişkilerinde bir sınıra ulaştığı ve seçim yapmaya zorlandığını vurguladı.
Bunun göstergelerinden birinin seçimler olduğunu belirten Sotniçenko, “Seçimlerde benzeri görülmemiş Batı baskısı oluştu. Daha önce Türkiye için benzer bir örnek hatırlamıyorum. Batılı siyaset bilimcilerin açıklamaları, Batılı siyasetçilerle ve diplomatlarla Türk muhalefet liderleri arasında çok sayıda toplantı yapılması vb.” Sotniçenko bunun sebebinin, Erdoğan’ın Batı için artık “toksik (sorunlu) bir lider” haline gelmiş olması olduğunu söyledi. Batı’nın Erdoğan’a gösterdiği tavrın Putin’e karşı tavrına benzemeye başladığını vurgulayan Sotniçenko örnek olarak iki liderin “şu anki Batı medeniyetinin en kutsal değeri LGBT’ye karşı koymasını” gösterdi.
Sotniçenko Türkiye’nin bir denge politikası izlediğini, bunun da ülkenin bağımsız hareket etmesinde faydalı olduğunu belirtti. Diğer yandan Sotniçenko, bunun bir sınırı olduğunu Erdoğan’ın Batı’nın “otokrat liderler listesine eklendiğini” ve Türkiye’nin Batı ile Avrasya arasında bir seçim yapmak zorunda kalacağını söyledi.
‘MÜSLÜMAN KARDEŞLER PROJESİ ÇÖKTÜ’
Suriye’den Bessam Abu Abdullah ise Türkiye’deki dış politika eğilimlerini inceledikten sonra Türkiye-Suriye ilişkilerine eğilen bir sunum yaptı.
Türkiye’de dış politika için iki yönelim olduğunu söyleyen Abdullah “Birinci yönelim, AKP ve MHP'nin başını çektiği İslamî muhafazakârlar, milli muhafazakârlar ile diğer bazı partilerin yanı sıra sol siyasi gelenekten küçük bir grup. İkinci yönelim ise sol, İslamî ve Kürt unsurları bir araya getiren daha fazla unsuru barındıran bir yönelim” ifadelerini kullandı. Bunlardan ilkinin daha bağımsızlık yanlısı, ikincisinin ise emperyalizmle işbirliğine daha açık olduğunu söyleyen Abdullah, Türkiye’deki seçimlerin yalnızca bir iç politika meselesi olmanın ötesinde bu iki yönelimin bir çarpışmasına sahne olduğunu kaydetti.
“Müslüman Kardeşler projesi çöktü” diyen Abdullah, Arap ülkelerinin bu siyasetten vazgeçtiğini, aynısını Türkiye’nin de kesin anlamda yapması gerektiğini söyledi.
Abdullah iki ülkenin görüşmelerinde üç dosyanın masada olduğunu kaydetti: Suriyeli göçmenler, TSK’nın Suriye’den çekilmesi ve terörle mücadele.
‘ŞİÖ GİBİ ÖRGÜTLERLE İŞBİRLİĞİNİ ARTIRMAK GEREK’
Konuşmacılardan Cem Karadeli, Türkiye’nin Ukrayna’daki savaşta bir taraf seçmek zorunda kalabileceğini, böyle bir durumda Türkiye'nin Rusya’nın yanında yer alacağını ve bunun da orta vadede Ukrayna ve Batı İttifakı ile ilişkilerini zorlaştırabileceğini söyledi.
Türkiye’nin zor bir jeopolitiğe sahip olduğunu belirten Karadeli, “Batılı müttefiklerimiz bir yandan Türkiye'nin Rus tarafıyla iyi ilişkiler kurmasının çok iyi olduğunu söylüyorlar ama diğer yandan da çok ileri gittiğinizi söylüyorlar. Dolayısıyla her iki tarafı da memnun etmek zorundayız.” ifadelerini kullandı.
Karadeli bunu başarmak için Türkiye’nin başka işbirliği olanaklarını değerlendirmesi gerektiğine işaret ederek, “Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ), Afrika Birliği, ASEAN, Mercosur ve belki de en önemlisi Hindistan ile yeni işbirliğine odaklanması gerektiğini düşünüyorum. Bu bize gelecekte oldukça yardımcı olabilir.”
‘ÇOK KUTUPLU YANITIMIZ’
Yunan gazeteci ve jeopolitik uzmanı Dimitris Konstantakopoulos da, Türk-Yunan tarihinin uzak ve yakın geçmişini ele alarak bugüne sonuçlar çıkaran bir sunum yaptı.
Konstantakopoulos, iki ülke arasındaki belirleyici kararların İstanbul ve Atina’dan çok Washington ve Londra’da alındığını belirtti. Emperyalist ülkelerin Türkiye ile Yunanistan arasında bazen birini bazen diğerini destekleyerek çatışmaları artırdığını söyleyen Konstantakopoulos iki ülkenin, emperyalizmin dahlinin dışında da ciddi sorunlarının bir gerçek olduğu ve yakın gelecekte bir çözüm bulunması konusunda umutlu olmanın zor olduğunun üzerinde durdu.
Kesin bir çözümün çok dilediğini ama öngöremediğini belirten Konstantakopoulos, bunun yerine “tek kutuplu dünyanın yarattığı çatışmaların” karşısında “bizim çok kutuplu yanıtımız” dediği “çözülebilen sorunların çözülmesi, çözülemeyenlerin ise iki ülkeyi de yıkıma götürmeyecek şekilde dondurmak ve gelecekteki daha elverişli koşulları beklemek” formülünü önerdi.
Türkiye’deki bazı görüşleri eleştiren Abdullah, “Suriye’yle işbirliği yapmadan ne terör ne de Suriyeli göçmenler konusu çözülebilir” dedi ve Suriye olmadan çözüm arayanların başarılı olamayacağını belirtti.
‘SOVYET SONRASI ÖZGÜR DÜNYA BEKLİYORDUK AMA KANDIRILIK’
Etkinliğin son konuşmacısı Fransa’dan Elie Hatem’di. Hatem, dünyanın “özgür dünya” ile “totaliter dünya” olarak ikiye ayrıldığını dönemde kendi gibi birçok insanın totalitarizme karşı olduğunu ve Sovyetler Birliği çöktüğünde çok mutlu olduklarını söyleyerek sunumuna başladı. “Sovyetlerin çöküşüyle uluslararası hukuka saygılı, devletler arasında barış, güvenlik ve eşitliğin hakim olduğu, her birinin egemenliğine ve medeniyetine saygı duyulan yeni bir dünya bekliyorduk” ifadelerini kullanan Hatem, “ancak” diyerek “Yavaş yavaş tamamen kandırıldığımızı gördük. Tüm dünyanın totalitarizmin egemenliğine girdiğini gördüğümüzde çok şaşırdık.” şeklinde konuştu. Arkada kalan yaklaşık 30 yılda pek çok uluslararası hukuk ihlaline tanık olunduğunu söyleyen Hatem, NATO’nun Yugoslavya'ya müdahalesi gibi olayları örnek vererek ABD’nin dayatmacı kurallar, yaptırımlar, askeri müdahalelerle “bir nevi dünyanın polisi gibi davranmaya başladığını” ifade etti. Böylece “görünür bir diktatörü olmayan bir diktatörlüğün altında yaşamaya başladığımızı” belirten Hatem, bu gidişatın dönüm noktasının Ukrayna’daki savaş olduğunu ve “dünyanın artık eskisi gibi ABD'nin egemenliği altında tek kutuplu olmayacağını hissetmeye başladıklarını” söyledi.
Rusya, Çin, İran, Türkiye, Hindistan ve Pakistan gibi diğer birçok ülke gibi yeni güçlerin büyümesine tanık olduğumuzu söyleyen Hatem, “kurulacak yeni dünyanın tüm ülkelerin uluslararası kamu hukukuna saygı göstermesini sağlayan dengeli bir dünya” olması ümdini dile getirdi.