Vatan Partisi Genel Başkanı Dr. Doğu Perinçek, ‘Filistin Cephemiz’ kitabında anlatıyor: Toprağın üstünde de altında da biriz
Vatan Partisi Genel Başkanı Dr. Doğu Perinçek, ‘Filistin Cephemiz’ kitabında anlatıyor. Bora Gözen ve 8 arkadaşımız, 1973 yılının 21 Şubat’ında Nahr El Bared kampına yönelik İsrail baskınında şehit düştü. Vatan Partisi, Filistin Direnişi’yle yarım asırdır kan kardeşi..


BORA GÖZEN Emek devrimcisi
68 Gençlik Önderi ve Türk Solu Yazıişleri Müdürü Bora Gözen, 1960'lı yılların devrimci yükselişi içinde beliren gerçek bir öncüdür. İstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi öğrencisi olarak gençlik hareketinin ön saflarında yer aldı. Genç yaşına rağmen, olgunluğu ve düşünce birikimiyle proleter devrimci hareketin önder kadroları içinde görev yaptı. Türk Solu dergisinin Yazıişleri Müdürü idi. Derginin bütün sorumluluğu omuzlarındaydı. Her şeyden önce ideolojik ve siyasal rotanın başında, dümendeydi. Bazen savcılık ve mahkeme kapılarında, derginin sorumlu müdürü, bazen odacısı, iki saat sonra hamalı, ertesi gün yazarı, derken bekçisi olarak görebilirdiniz onu. Bora, nitelikli devrimci önderlerde rastlanan özelliği taşıyordu, öncelikle bir devrim işçisiydi. Hayatını işçi sınıfının devrim davasıyla birleştirmişti. Boş zamanların devrimcisi değil, gerçek anlamıyla öncü müfrezenin insanıydı, örnek bir profesyonel devrimciydi.

Deniz Gezmiş, Mustafa Gürkan, Mehdi Beşpınar, Raif Erten, Bozkurt
Nuhoğlu, öğrenci hareketlerindeki eylemleri nedeniyle yargılanırken duruşmada.
MDD’Yİ İLK SAVUNANLARDAN
Gençlik içinden Türkiye İşçi Partisi'ne üye olan ilk kadrolar arasındaydı. Hatırladığıma göre, Şişli İlçesi üyesiydi. TİP içinde Milli Demokratik Devrim-Sosyalist Devrim saflaşmasında, en başından açık ve kararlı bir tavır aldı. Genç Bora'nın yaşıyla ölçülemeyen siyasal olgunluğu ve küçük hesaplara düşmeyen devrimciliği, ilk önemli ideolojik sınavda kendisini göstermişti. Milli Demokratik Devrim'i savunmak, Türkiye zeminine basmanın, başka deyişle Tarihsel Materyalizmin gereğiydi. Önündeki devrimci aşamada yanılan devrimci, eğer bu hatasını düzeltmezse, pratikte devrimcilik yapamayacağı ve teoride idealizme saplanacağı için, devrimci kalamazdı ve nitekim kalamamıştır. Bora, doğru devrimci tutumun ilk örneklerinden birini vererek, Türkiye sosyalist hareketinin ülke gerçeğiyle birleşmesine katkıda bulundu. Bu özellikleriyle o zaman Mihri Belli'nin önderliğindeki Proleter Devrimci Hareketin yönetici çekirdeği içinde yer aldı.
AKINTIYA GÖĞÜS GERENLERİN ÖNÜNDE
1969 yılları ortalarından itibaren gençlik mücadelesi içinde bireyci terör ve maceracılık eğilimi baş gösterince, Bora, yine akıntıya ilk göğüs gerenlerden oldu. Deniz Gezmişlerle Sultanahmet Cezaevi'nde hapis yatmıştı. Gençlik önderleri içinde saygınlığı vardı. Herkesi idare eden bir konumda durabilirdi. Öyle yapamazdı. Çünkü O'nun için her işin başı, doğru çizgide devrime ilerlemekti. Bireysel maceracılığa yönelen arkadaşlarını uyarmak için elinden geleni yaptı. Yine o zaman genç kadrolar arasında, Mihri Belli'nin maceracı eğilimleri okşayan tutumuna karşı açık ve başı dik tavır alan birkaç arkadaştan biriydi.
İŞÇİ HAREKETİNİN BAŞINDA
O'nu zamanın diğer genç devrimcilerinden ayıran pratik, emekçi kitlelerle birleşmek, emekçileri kazanmak ve mücadeleye sevk etmekti. 68 gençliğinin az sayıda önderi, bu göreve sarılmıştır. Lafta herkes, işçiyle köylüyle birleşmekten yanaydı. Ama hayatını bu göreve adayanlar çok az sayıdaydı.
Bora, Türk Solu dergisi içindeki tartışmalarda ve pratikte, hep emekçilere yönelmekten yana olmuştur. Sungurlar Kazan Fabrikası işçileriyle oturmuş sohbet ederken çekilen resmi, Bora'nın hayatının gerçek fotoğrafıdır. Grev yapan, direnen fabrikalarda gecelemiş, önderlik ettiği dergide işçi hareketine kılavuzluk etmeyi esas almıştı.
1970 yılı güzünde İstanbul Eyüp'teki Sungurlar Kazan Fabrikası grevine gitmişti. Polis, devrimcilerin fabrikaya girmesini önlemek için birçok önlemler almış. Fakat Bora ile dört arkadaşımız işçilerin verdikleri tulumları giyip fabrikaya girmişlerdi. Polis şiddet uyguladı. İşçiler direndi. Orada Bora'nın nasıl kararlı bir tavır aldığını, gerçek bir emek devrimcisi duruşuyla örnek olduğunu işçilerden öğrendik. O, Sungurlar mücadelesini bize bütün ayrıntısıyla anlatmış, fakat kendisinden tek cümleyle bile söz etmemişti. Alçakgönüllülüğü bir gösteriş haline getirmezdi.
KÖYLÜ MÜCADELESİNDE
12 Mart döneminde önce İstanbul'da işçi sınıfı içinde çalıştı. Daha sonra Malatya'nın köylük bölgelerinde görevlendirildi. Orada çok ağır bir hastalık geçirdi, sarılık oldu, yataklara düştü, aylarca bitkin kaldı. Ölüm tehlikesi geçirdi. Fakat bir devrimci için ana kucağından farksız olan köylü yığınlarının bağrından ayrılmayı düşünmedi. İstanbul'lara gelip hastanelerde tedavi olmak istemedi. Onu en çok sevindiren şu olmuştu: Hastalığını duyan bir köylü ana, uzak bir köyden ziyaretine geliyor. İki tane elma getiriyor. Bunu anlatırken gözleri umutla parlıyor, ışıl ışıl yanıyordu.
GELENEĞİN GENÇ ÖNCÜ KUŞAĞINDA PARTİ GÖREVİ YAPTI
Bora Gözen, Şefik Hüsnü geleneğinin mirasçısı olan Reşat Fuat Baraner ve Mihri Belli öderliğindeki gerçek TKP'nin genç kuşak önderlerindendi. Devrimcilik, hayatının özünü oluşturuyordu; öyleyse kendinden önceki kuşakların birikimini alacaktı. Eski mücadelelerden öğrenmek ve bir devrimci terbiyesi almak için özel bir çaba gösterdi. Bora'nın örnek devrimci nitelikler kazanmasında bu tutumunun çok etkisi olmuştur. Devrimci geçmişi inkar eden, eski kuşak devrimcilerin küçük gören tavırlardan hep uzak durmuştur. Her şeyi kendisiyle başlatan, kendini bilmezlerle çok uğraştı. Günün devrimci pratiğindeydi ve tarihin içinde mevzileniyordu.
VURUŞARAK VE SESSİZ SEDASIZ
Bora'nın ölümü de yaşamı gibi oldu. Onun çok uzak topraklarda sessiz sedasız şehit olması, derin anlamlar yüklüdür. Ve bu ölüme, varolan düzen, devrimci işlemi yapmıştır. Yani hâkim güçler, basın, medya, proleter devrimcinin ölümünü sessizlikle geçiştirmiştir. Düzen güçleri, Boraları efsaneleştirmemiş, destanlaştırmamıştır. Çünkü Bora'nın kumaşı başkaydı, partiliydi, öncü müfrezenin şehidiydi o. Emekçilerin devrimcisiydi. Efsane haline getirilirse, kötü örnek olurdu.
Bora, arkasından ağıt yazılacak bir sınıfın değil, senfonilerle anlatılabilen bir sınıfın, partili devrimcisidir. Sınıfsız toplum davası için partili mücadele verenlere örnektir.
Unutuyordum. Yakalandığım zaman, üzerimde Bora'nın pantolonu, kazağı ve gömleği vardı. Kazak ve gömlek şimdi başka arkadaşlarda. Pantolonu çoğu zaman mahkemeye giderken giyerim. Ondan yadigâr kalan her şey, halkımıza, devrime ve proletarya hareketine bağlı kalmayı hatırlatıyor.
KERiM ÖZTÜRK Köylünün güvenini kazandı
Adana-Ceyhan Hamitbey köyünden orta halli bir köylünün çocuğuydu. 1949 doğumluydu. Şehit düştüğü zaman 24 yaşındaydı. A.Ü Hukuk Fakültesi'ndeyken Türkiye Devrimci Gençlik Federasyonu üyesiydi. Ceyhan'ın Akdam köyünde, ağaya karşı toprak mücadelesine katıldı. 12 Mart koşullarında İhtilalci Gençlik Birliği Ankara örgütünün kurulmasında görev aldı ve başkanlığını yürüttü.
Babası Durmuş Öztürk: "Öğrencilik yıllarında hiç sınıfta kalmadı, zeki ve çalışkandı. Biz üzerine titrerdik, ailenin ilk çocuğuydu. İşe, tarlaya falan götürmek istemezdik. Fakat kendisi çalışırdı, çalışmak isterdi. Çok cesurdu. Çocukken, daha beş altı yaşında tek başına ormana hayvanları getirmeye giderdi. Ciddiydi, güler yüzlüydü, tatlılığı vardı. Karşısındaki onu görünce severdi. Bize karşı iyiydi. Karşı gelmek, söz söylemek gibi durumları olmazdı. Bizim de ona kötü bir şeyimiz, baskımız olmazdı.
"Üniversiteye gittikten sonra yaz aylarında köye gelirdi. Gençlerle, köylülerle konuşurdu. Karşı görüşte olanlar bile severdi. Hapishaneden çıktıktan sonra derlerdi ki, ‘Kerim gelsin, senelerce tavan arasında saklayalım.' Halkın sevgi ve güvenini kazanmıştı. Gelseydi, Ceyhan halkı onu saklardı, ele vermezdi. Sonradan duyduk o tarafa Filistin'e gitmiş. Oradakilere yardım için gitmiş. Ana, baba olarak inandığı davada mücadele etmesine karışmadık. Haklı, doğru bir yolda öldü."
İlk şehit: İSMET DİŞBUDAK
Vatan Partisi'nin 1973 Şubat ayında Nahr El Bared Direnişi'nde şehit verdiği dokuz arkadaştan önce, Filistin'e gidip dönen kadrolardan İsmet Dişbudak, 30 Aralık 1971 günü Ankara Aşağı Ayrancı'da İsrail Büyükelçiliği önünde şehit oldu.
İstanbul Gazetecilik Yüksek Okulu öğrencisi olan İsmet Dişbudak'ın Filistin'deki adı Kasım idi. İsmet Dişbudak, Filistin kampında disipliniyle, yetenekleriyle ve fedakârlığıyla öne çıkmıştı.

AHMET ÖZDEMiR İşçi hareketinin fedakâr militanı
1946 yılında doğdu. Erzincan Kemaliyeli olan Özdemir, daha ilkokuldayken marangoz atölyelerinde çırak olarak çalışmaya başladı. İstanbul Üniversitesi'nde öğrenciyken Deniz Gezmiş, Cihan Alptekin ve diğer arkadaşlarıyla Devrimci Öğrenci Birliği'ni kurdu. 15-16 Haziran 1970 Büyük İşçi eyleminde, Demir Döküm ve Singer işgallerinde aktif olarak yer aldı. 1970 yılında Vatan Partisi'nin (o zamanki adıyla TİİKP) ilk üyeleri arasında yer aldı.
Kardeşi Mehmet Özdemir: "Aramızdaki yaş farkına rağmen, hiç bir zaman üzerimde ne baskı uygulamaya, ne de hâkimiyet kurmaya çalıştı. Beni her zaman kendisiyle bir tuttu. Çeşitli meseleleri kavramam için, beni sabırla ikna etmeye çalıştı. Halkın mücadelesine katılmamda ve devrimci fikirleri, benimsememde etkisi büyük oldu
ŞÜKRÜ ÖKTÜ Proleteryanın hamalı
Almanya'daki arkadaşı: “O'nu Almanya'ya geldiği 1972 yılı başlarında tanıdım. Türkiye'den gelir gelmez, ayağının tozuyla ve arkasında sırt çantasıyla İşçi Derneğine geldi. Güvenilir ve sağlam devrimci kişiliğiyle kısa zamanda dernekteki arkadaşlarla kaynaşmasını bildi ve kendini sevdirdi.
“Sabahları kalkınca spor yapmayı aksatmaz, boş oturmaz, yerleri süpürür, derneğin her işine koşardı. Sadelikten ve alçak gönüllülükten ayrılmadı. Kendini bir halk hizmetkârı olarak gördü. Süpürgeyi ele almasından satışa götürülecek kitap bavullarını sırtlamasına kadar, yaptığı her işin devrim davasına hizmet ettiğini bilerek hareket etti. Şükrü, bunu, ‘Proletaryanın hamalı’ olmak diye ifade etti.”

ALi KiRAZ Almanya’da işçileri örgütledi
1949 yılında Malatya Yeşilyurt'ta doğdu. Babası Demiryolları'nda emekçiydi. Erkek Sanat Enstitüsü'nü bitirdikten sonra, hem çalışır hem okurum ümidiyle Almanya'ya gitti. Nürnberg'te Mann fabrikasında çalışırken, işçileri İşçi-Köylü gazetesi çevresinde örgütledi, hak mücadelesine önderlik etti. Konstanz'da İhtilalci Gençlik Birliği'nin komitesini kurdu.
Kardeşi Abuzer Kiraz: “Malatya'da Sanat Okulunu bitirdikten sonra İstanbul'a gitmişti. Burada fabrikada işçi olarak çalışarak geçimini sağlıyordu. Aynı zamanda Özel Mimarlık ve Mühendislik Yüksek Okuluna da kaydolmuştu. Ama kısa bir süre sonra okula devam etmeyeceğini bildirdi. Sebebini bize yazdığı mektupta şöyle anlatıyordu: ‘Mezun olduktan sonra halkıma daha yararlı olacağıma inanmıyorum. Çünkü burada halka yararlı olsun diye bir şey öğretmiyorlar. Bu okulu kâr etmek ve bizleri sömürmek için açmışlar...’ Bize mektuplarında, oradaki işçilerin hayatını ve çalışma şartlarını, nasıl sömürüldüklerini anlatıyordu. Patronların işçileri bir makine parçası gibi gördüklerini, sadece kâr getiren araç olarak kabul ettiklerini yazmıştı.”

CAFER TOPÇU Köylü Bürosu Yöneticisi
Cafer Topçu, 1949 yılında Erzincan'ın Çayırlı ilçesinin Eşmepınar köyünde doğdu. İlköğrenimini Eşmepınar İlkokulu'nda 1960'ta tamamladı. Daha küçük yaşlarda, ağır işlerde çalışmaya başladı. 1962 yılında Ankara'da oturan akrabalarının yanına gitti ve Gülveren Ortaokuluna girdi. Yaz tatillerinde köye giderek, babasına ekin biçmede yardım ediyordu. 1964 yılında orta öğrenimini Kurtuluş Lisesi'ne nakletti. Öğrenimini tamamlamak için yaz tatillerinde İstanbul'da çalışıyordu. 1969 yılında girdiği Ankara Hukuk Fakültesinde öğrenciyken, bütün hayatını devrimci mücadeleye adadı.
Bir köylü arkadaşın yazdığı "Köye Gelen İki Devrimci" adındaki hikâyeden: “Zeytin çırpmasında, toplanmasında, toplanan zeytinin kümeye taşınmasında zeytinliğin içindeki yaban ağaçlarının köklenip temizlenmesinde bize yardım ettiler. İlk geldiklerinde bu işlerde biraz acemilik ettiler. Bilhassa zeytin çırpmasında. Ama o işi yapmak için yani öğrenmek için canla başla çalışırlardı.”
YÜCEL ÖZBEK Disiplinli ve çalışkan
Yücel Özbek Erzurum'dan İstanbul'a göç eden emekçi bir ailenin çocuğuydu. İstanbul Üniversitesi öğrencisiyken, TİP, Dev-Genç ve DÖB (Devrimci Öğrenci Birliği) üyesiydi. Diğer şehitler gibi, hem öğrenci mücadelesinde hem de işçi ve köylü mücadelesinde aktif olarak çalıştı. 12 Mart 1971'den sonra gizli çalışma içindeyken Vatan Partisi'ne (o zamanki adıyla TİİKP) üye oldu. En zor görevleri üstlendi. Yücel Özbek, İstanbul Üniversitesi'nde öğrenci olduğu sıralarda mücadeleye katıldı. Yoksul bir ailedendi ve hayatını çalışarak kazanırdı. Öğrenci ve işçi - köylü mücadelesinde aktif olarak çalıştı, mevki sahibi olmak diye bir meselesi yoktu.
GÜROL İLBAN Öğretmen hareketinin lideri
1948 doğumlu Gürol İlban, Selçuk Eğitim Enstitüsü'ndeyken Devrimci Gençlik Derneği üyesiydi. Yalnız gençlik mücadelesinde değil, emekçi halk içinde de çalıştı. Okulu bitirdikten sonra, Çorum Lisesi edebiyat öğretmenliğine atandı. Öğretmenler Sendikası'nda mücadelesini sürdürdü. 12 Mart'tan sonra tutuklandı, on ay Mamak Cezaevi'nde yattı...
Bir öğretmen arkadaşı: "Gürol, Savaştepe İlköğretmen Okulu'nu bitirdikten sonra, Konya Eğitim Enstitüsü Türkçe Bölümüne girdi. Okul içindeki ve dışındaki tüm devrimci eylemlere katıldı. 1967-68 yılındaki boykotta önemli görevler yüklendi. Gürol, Konya Belediyesi Otobüs İşletmesi işçilerinin düzenlediği grevde işçiler arasında çalıştı. İşçileri destekleyen Eğitim Enstitüsü öğrencilerinin düzenlediği mitingde görev aldı. Konya'daki gericilerin ilerici bir aydın olan savcı Doğan Öz'e yönelen saldırılarını protesto etmek için düzenlenen yürüyüş ve mitingde görev aldı. Konya köylerinde yapılan devrimci çalışmaların hemen hepsine katıldı.”