Vatan Partisi İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı İbrahim Okan Özkan ezber bozdu!

Vatan Partisi İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı İbrahim Okan Özkan, Ulusal Kanal’da Mustafa İlker Yücel’in sunduğu Ezber Bozan programına konuk oldu. Seçim çalışmalarına ilişkin bilgi veren Özkan, sahadaki gözlemlerini aktardı.

İstanbul’un koca bir pankart çöplüğüne dönüştüğünü belirten Özkan, “Tüm Türkiye bu durumda. Bir direkten bir direğe toplamda 15 bin, 20 bin lira yatıyor. O para vatandaşın cebine gireceğine, seçim bütçesi olarak veriliyor, o da bize pankart olarak dönüyor.” dedi.

Özkan’ın değerlendirmeleri şöyle oldu:

‘ALTI OK’UN GERÇEK SAVUNUCUSU VATAN PARTİSİ’

Siyasete kaç yaşında atıldınız ve neden Vatan Partisi'ni tercih ettiniz?

Biz ‘siyaset’ten ziyade hep ‘mücadele’yi kullanıyoruz. Yine sizin ‘Genel Başkan’ olduğunuz dönemde, 2011 yılında Türkiye Gençlik Birliği’ne üye oldum. 2011 Genel Seçimleri’ni hepimiz hatırlarız. O seçimlerde herkes bir şekilde bir yerlerden ümit aradı. O ümitsizlik ortamında biz de tabii vatansever, milliyetçi, Türk gençliği olarak bir adres arayışına girdik. Türkiye Gençlik Birliği tam olarak Atatürkçülerin, vatanseverlerin bulunduğu doğru adresti. 2011 yılında Türkiye Gençlik Birliği'ne girdikten kısa bir zaman sonra, 2012 yılı Eylül ayında üniversiteyi kazanarak İstanbul’a geldim. Silivri nöbet çadırında o dönemki adıyla İşçi Partisi, şimdiki adıyla Vatan Partisi’ne üye oldum. Partimiz Türkiye'nin bağımsızlığının kalesi, Atatürk devrimlerinin, Altı Ok’un gerçek savunucusu.

‘TÜRK MİLLETİ’NİN MAYASINDA ZORLUKLARLA MÜCADELE VAR’

17 yaşında katıldığınız siyasi partinin lideri o zaman hapisteydi ve “Ülke yangın yeri, önümüzde büyük zorluklar var.” diyordu. Bu yangının içine girme ihtiyacını neden hissettiniz?

Türk gençliğinin ve Türk milletinin mayası çok güçlü ve bu mayada bir fedakarlık var. Bu mayada koşulsuz, şartsız şekilde vericilik var. Bu vericilik içerisinde biz de mücadeleye atıldık. Aslında meselenin özü oydu. PKK ile Açılım Süreci’nin yürütüldüğü, FETÖ’nün iktidara hakim olduğu, vatanseverlerin hapislere atıldığı bir dönemde bizde Türk gençliği olarak büyük baskılar gördük. Ülkemizin içinde bulunduğu durum bizi daha çok kamçıladı.

‘ABD ASKERİNİN BAŞINA ÇUVAL’

Amerikan askerinin başına çuval da geçirmiştiniz…

O eylemler Türkiye Gençlik Birliği'nin ve aslında Vatan Partisi'nin mücadelesinin, sınır ötesine, Pentagon'a kadar varacak şekilde yayılmasını sağladı. 12 Kasım 2014’ü hiç unutmuyoruz. İki Amerikan askerini yakaladık, başlarına çuvalı geçirdik ve oradan da bir dava süreci oldu. Bir gün sonra adliyeye sevk edildik. Avukatımız geldi, “Çocuklar siz ne yaptığınızı farkında mısınız?” dedi. Bizim tabii hiçbir şeyden haberimiz yok. Bir öğrendik ki meğer Amerikan Savunma Bakanlığından, işte Pentagon’dan açıklama gelmiş: “Türk yargısına güveniyoruz. Bu gençleri en adil -adil dedikleri tabii en ağır şekilde- yargılayacaklarına eminiz.” şeklinde. Çünkü biz, 4 Temmuz 2003'te Irak Süleymaniye’de 11 Türk subayının başına geçirilen çuvalın intikamını almıştık. Devletin yapmadığını yaptık.

EN GENÇ ADAY

İstanbul'un en genç adayısınız. Türkiye'nin en köklü partilerinden birinde, 68 kuşağının gençlik liderlerinin yönettiği bir partide bu kadar genç yaşta aday oldunuz. Neden siz seçildiniz?

Genel Başkanımız Doğu Perinçek yıllardan beri “Türkiye’nin önündeki 40 yılı sigortaladık.” diyor. Vatan Partisi’nin bütün kademelerine baktığımızda ciddi anlamda bir gençleşme var ama bu gençleşmeyi sadece yaş olarak ele almamak gerekiyor. Gençleşme, dinamizm 7’den 77’ye bütün kadrolarımızda var. Tabii ki 68 Hareketi'nin önderleri, Genel Başkanımız Doğu Perinçek, yine Hüseyin Karanlıklar, Ali Karşılayanlar, onların hepsi bizim partimizde çok önemli bir tecrübeyi temsil ediyor. Hem tecrübenin hem de dinamizmin bu kadar bir arada olduğu başka bir parti yok. Sistem partilerinde gençlik ve tecrübenin hep koltuk kavgalarına girdiğini görürüz. Bizde ise tecrübe ile gençliğin dinamizminin birleşiminden müthiş bir sentez çıkıyor.

‘VATANDAŞ SİSTEM BİTTİ DİYOR’

Seçim çalışmaları sırasında sahadaki izlenimleriniz neler?

Bir kere hepimiz görüyoruz, birbirimizden saklamayalım. Açıkça söyleyelim, bugün Türkiye'nin gündemi seçim falan değil, geçim. Özellikle son iki aydır gitmediğimiz yer kalmadı. Herkesin derdi ortak: geçim. Vatandaştan iki ses yükseliyor. Bir, sistem değişmeli. Herkesin dilinde bu var. İkincisi de üretimden başka hiçbir çare yok.

Peki vatandaş tam olarak o adresi bulabilmiş vaziyette mi?

Yerel seçimlere çok kısa bir zaman var ve bu gerçeklik sandığa tam olarak yansımayacak. Ancak seçimden sonra bu kendisini daha da ağır şekilde hissettirecek ve vatandaş artık aşama aşama bir çare arayışına yani bu sistemin dışındaki çözümlere bakma noktasına gelecek, bu kesindir.

‘VATANDAŞ DEVRİM TALEP EDİYOR’

Vatandaşa “devrim” kelimesini söylediğinizde nasıl bir karşılık alıyorsunuz? Devrim kelimesi ürkütüyor mu acaba insanları?

Tam tersi… Vatandaş bize söylüyor. Bugün toplumun gerçek talebi devrimdir. Tabi devrim deyince daha klasik tabirlerle akıllara neler geliyor: Kazmaların, küreklerin alındığı, köylülerin, işçilerin isyana kalktığı, sarayların basıldığı, Hükümet binalarının basıldığı devrimler akla geliyor. Ama bizim kastettiğimiz ve tabii Türkiye'nin kendi devrim pratiğine, devrim tarihine baktığımızda da bunlardan ziyade devletin içerisinde aslında örgütlenen bir devrim mücadelesinden bahsediyoruz ve bugün aslında hep ne diyoruz, Vatan Partisi olarak 2014'ten bu yana Türkiye'de bir devrimci süreç başladı. Biz aslında o sürecin içerisindeyiz.
Bizim sahada en çok duyduğumuz şey; “Bize Atatürk gerek.” Esnafı, memuru, emeklisi, öğrencisi hepsi bize diyor ki “Bize Atatürk gerek.” Sonra şöyle devam ediyor: “Atatürk gibi adamlar öyle kolay kolay gelmez, bir daha gelmez.” Evet biraz umutsuzluğu da var ama “Bize Atatürk gerek.” diyor. Aslında o bir devrimin habercisi, bir devrim istiyor. Devrim talebini dile getirmiş oluyor. Kararlılık istiyor.

‘SİSTEM SİYAETÇİLERİNE VATANDAŞTAN KORKMAMAYI ÖNERİYORUZ’

“Adaylar seçimden seçime geliyor, niye geldiniz?” şeklinde bir tepkiyle karşılaşıyor musunuz?

Şimdi tabi sistem siyasetçilerinin, sistem partilerinin yarattığı böyle bir yıkım var. Hatta vatandaş diyor ki, hiçbir aday buralara gelmiyor. Sizden başka gelen eden yok. Onlar meydanlara topluyorlar. Meydanlara toplayıp vatandaşa nutuk atıyorlar. Kendi yandaşlarını topluyor oralara. Meydanlara toplayıp nutuk atacağımıza biz vatandaşı konuşturup dinliyoruz. Sistem siyasetçilerini de öneriyoruz: Bizim vatandaşımızdan korkmasınlar.

‘SEÇİME GİREN İKİ PARTİ VAR’

Toplam 49 aday var. Seçmen İstanbul’da neden sizi seçsin?

Bugün İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerinde 48 parti ile 1 parti yarışıyor. Aslında seçime giren 2 parti var. Çünkü diğer partilerin logoları farklı olabilir ancak ortaklaştıkları bir nokta var. Bu makamlara hangisi gelirse gelsin, kimi Atatürkçü maskesiyle bu makamlardan bir şeyler kapmanın derdinde, kimi milliyetçilik maskesiyle, kimisi ise muhafazakarlık veya diyelim din maskesiyle bunları yapmanın derdinde. Çünkü birbirlerinden bir farkları yok. Bu zamana kadar hep denendiler. Hepsini vatandaşımız, İstanbul halkı, Türk milleti denedi ve başına nelerin geldiğini gördü. O yüzden 48 parti ile 1 parti arasında geçen bir seçimden bahsediyoruz. Bu 48 partiyi de kendi içerisinde ikiye bölelim. Bir, vaat partileri var. Bunlar bol keseden vaatlerini atıyorlar. Bir de pazarlık partileri var.

Holding medyasında bugün neyi görüyoruz: “Şu parti seçime girdi, o parti şu partinin ne kadar oyunu kırar? Ne kadar diğer tarafa kazanır?” Çünkü pazarlık partileri. Pazarlık partilerinin dik duruşları yok, bir yere yamanmanın derdindeler. O yüzden vaat partileri ve pazarlık partileriyle devrimci parti arasında geçecek bir seçimden bahsediyoruz. Vatan Partisi, devrimci parti. Türkiye'nin önündeki sorunları gören, hakikati her yerde söyleyen bir parti. Yani vatandaşımızın önünde aslında iki seçenek var. Ya içi boş siyasetin, sistem siyasetçilerine, sistem partilerine gidip oy vereceğiz ya da hakikati söyleyenlere gidip oy vereceğiz.

‘NÜFUSU ARTIRACAK PROJELERİ YIRTIP ATACAĞIZ’

Siz Belediye Başkanı olduğunuzda İstanbul'u yönetirken hangi prensipleri dikkate alacaksınız? İlk olarak ne yapacaksınız?

İlk gün yapacağımız şey şu, İstanbul'un nüfusunu artıracak her türlü projeyi yırtıp atacağız. Bunu eğer biz yapmazsak İstanbul'a ihanete devam etmiş oluruz. Devam etmiş oluruz diyorum, çünkü bunca yıldır İstanbul'u yönetenler zaten ihanet ettiler. 20 milyonluk koskoca çarpık, düzensiz, plansız bir şehir yarattılar. Biz İstanbul’un nüfusunu kademeli olarak Anadolu'ya taşımakla yükümlüyüz, zorundayız. İstanbul'un sorununun esas çözümü bu nüfusun kademeli olarak Anadolu'ya taşınmasından geçiyor.

İstanbul'da Sivaslılarla Kastamonulular kendi aralarında yarışıyorlar kim daha kalabalık diye. Aslında bu övünülecek bir durum değil. Bu, Sivas'a yatırım gitmediğini gösteriyor. Kastamonu'da üretim olmadığını gösteriyor. O yüzden bizim yapmamız gereken şey üretimi, istihdamı yeniden Anadolu'ya doğru taşımak. Yeniden diyorum çünkü bundan 100 yıl önce yapmışız. Bundan 100 yıl önce Atatürk'ün o planlı ekonomisinde, o planlı süreç içerisinde biz yapmışız. Yeniden yapacağız. Bundan başka bir yolumuz yok.

‘NÜFUSU ANADOLU’YA TAŞIMAK ZORUNDAYIZ’

Peki sizin İstanbul Büyükşehir Belediyesi bütçesini incelediğinizde gözünüze çarpan neler? İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin bütçesine sizin nasıl katkılarınız olacak?

Tabii özellikle gözümüze en çok çarpan burada İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin bütçesindeki depreme ilişkin ayrılan payın yıllar içerisinde düşmesi. Toplam bütçedeki deprem payının 2019’da %5,5 iken bugün %1,59'lara kadar düştüğünü görüyoruz. Bu çok vahim bir hatadır. İstanbul'da olası 7,5 büyüklüğündeki depremde bizi bekleyen 1,5 milyon konutun ağır hasar alacağı gibi bir tablo var. İçerisindekilerle birlikte 4,5 milyon İstanbullunun canının ve malının tehlike altında olduğunu söylüyoruz. Bizim sadece İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin bütçesini değil, aslında Türkiye'nin bütçesini ele alacak şekilde gerçek anlamda bir risk yönetimine ihtiyacımız var, kriz yönetimine değil.
Sistem partilerinin adayları diyorlar ki, işte deprem toplanma alanları yapacağız, denizlerden ulaşımı sevk edeceğiz. Ondan ziyade bizim yapmamız gereken şey gerçek anlamda bir kentsel dönüşüm. 1,5 milyon ağır hasar alacağı tahmin edilen konuttan başlamak üzere. Bu da tabii İstanbul bütçesinin çok daha ötesinde bir miktara tekabül ediyor. Bizim hesaplamalarımıza göre 50 milyar dolar, yani bugün bu adım atıldığında 50 milyar dolar gibi bir bütçeyle biz İstanbul'u sil baştan yeniden yaratabiliriz. Bunu yapmak mümkündür. Çünkü olası bir depremde İstanbul'daki insan kaybını bir kenara koyarak söylüyorum, bizim karşımıza çıkacak maliyet 300 milyar dolar gibi çok ciddi bir miktar. Yani bu, İstanbul'un değil bütün Türkiye ekonomisinin çökmesi demek. Türkiye'de sanayinin çökmesi demek. O zaman beraberinde bizim milli güvenlik anlamında ciddi bir açığımız anlamına geliyor. Bağımsızlığımızı dahi tehdit edecek bir durumdan bahsediyoruz. O yüzden hızla seferber olacağız. Yani sadece İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin bütçesi değil, aynı zamanda bütün Türkiye'nin bütçesini de buraya ayıracak şekilde bir kentsel dönüşüm seferberliğine ihtiyacımız var.

‘ŞİRKETE CEO DEĞİL BELEDİYEYE BAŞKAN’

İstanbul Büyükşehir Belediyesi nasıl yönetiliyor?

Yani şu an 500 milyar TL civarında bir bütçeden bahsediyoruz. Bu bütçe tamamen 30 şirket üzerinden inşa edilmiş vaziyette. Şimdi biz bu seçimlerde şirkete CEO mu seçeceğiz yoksa Belediye Başkanı mı seçeceğiz? Vatandaşımıza da çok basit olarak soralım. Şirket ne için vardır? Kâr etmek için. Belediye ne için vardır? Halka hizmet etmek için. Önümüzdeki dönem bu anlamda da sistemin büyük oranda değişeceği bir dönemi beraberinde getirecek. Çünkü ya halka hizmet olacak ya da şirketler kâr edecek.

Doğu Perinçek'ten, Numan Kurtulmuş'a istifa çağrısıGündem

Belediyelerimizi gençlerle yöneteceğizGündem