Virüs sürecinde hangi para politikası?
Dünya ticaret hacmi arttıkça doğanın ve emek dâhil bütün dünya kaynaklarının sömürüsü ve kârların finans kapitalin havuzuna akması artmıştır. Şimdi 'Borçlan-Tüket' ekonomisinin sonuna gelindi.
İnsanlık bulunduğumuz süreçte, bir yandan Dünyayı saran Kovid-19 denilen virüs salgınıyla diğer taraftan küresel ekonomik bunalımla başa çıkmanın çarelerini arıyor. İnsanlığın refah ve mutluluğunun “küreselleşmekte” olduğunu söyleyenlerin dünyayı kuşatan bu sorunları çözmek, insanlığı bu sorunlardan kurtarmak için küresel politikalarının ve güçlerinin olmadığı açığa çıktı.
En başta ABD ve Avrupa ülkeleri olmak üzere küreselci politikaların merkezi olan kapitalist devletlerin kendi halklarının çıkarları doğrultusunda hareket ettikleri görülüyor.
Amerikan doları ve GATT, IMF, Dünya Bankası, Dünya Ticaret Örgütü gibi uluslararası kuruluşlar eliyle finans kapitalin güdümüne giren, zaten krizde olan dünya ekonomisi bu virüs salgını ile daha özel bir yapı kazanmıştır.
Dünya çapında üretim aniden durmuş, mal ve hizmet akışı kesilmiş, işsizlik patlamış, maaşla çalışan özel sektör emekçileri maaşlarını alamama ve geçimlerini sağlayamama durumuna düşmüş, borç-alacak ve para trafiği imkânsız hale gelmiştir. Yerel ve küresel alanda ekonomiler kilitlenmiştir. Bu ortamın çok kısa sürede sonlanamayacağı öngörülüyor. Bunun anlamı kişiden kişiye, şirketten şirkete, devletten devlete olan borçların ödenemez, vergi gibi yükümlülüklerin yerine getirilemez hale gelmesi demektir. Devletler oluşacak kamu açıklarını karşılayabilmek ve piyasayı hareketlendirmek üzere merkez bankalarını devreye sokmak zorunda kalacaklardır. Bunun ekonomilerde kaçınılmaz olarak enflasyonist sonuçları olacaktır. Ancak nerede ise bir süre imkânsız görünen dünya ticaret ve turizm hareketleri nedeniyle dünyadaki döviz hareketleri de çok kısıtlı bir düzeye inecektir. Bu nedenle uluslararası finans merkezlerine ve emperyalizmin dev şirketlerine akan para trafiği ve borç ödemeleri tıkanacak ve dünyada mevcut Dolar para sistemi ve ulusal merkez bankalarının Dolar rezervlerine bağlı hareket etme hesapları işlemez duruma düşecektir.
FİNANS AYAĞI İŞLEMEZ HALDE
Kapitalizmin sanayi devrimi sonrası yaşadığı krizler sayesinde (1878,1929), piyasa ekonomisinin arz (üretim) merkezli değil, talep (tüketim) merkezli bir yapı olduğu görüldü.
Piyasa ekonomisinin klasik teorisyenlerinin “her arz talebini yaratır” anlayışının geçerli olduğu başlangıç dönemlerinde arz (üretim) fazlası yaşayan, üretim mekanizmalarına el koyan kapitalist ekonomiler; talep yetersizliği nedeniyle oluşan krizleri (1878,1929) aşmak, talebi devamlı hale getirmek üzere -finans sektörünü devreye sokarak “ borçlan ve tüket” ekonomisini yarattılar.
Özellikle 1929’da yaşanan kriz sırasında Finans-Kapitalin finans ayağının da işlemez hale gelmesi, borsa ve bankaların çöküşü ile tıkanan sistemi açmak için kamu yatırımlarının artırılması ve Devletin piyasaya para enjekte etmesi politikalarını uygulanmayı zorunlu kıldı. Fikir babası İngiliz İktisatçı J. M. Keynes olması nedeniyle iktisat literatürüne Keynesyen politikalar olarak giren bu uygulamalar, Finans- Kapitalin kronik krizlerinin tek reçetesi olarak piyasalarda talep yaratmak üzere kamunun harcamalarını artırması biçiminde ilk akla gelen önlemler olmaktadır.
2008 Krizinde olduğu gibi bu gün de başta ABD (2,2 trilyon dolar) olmak üzere bütün devletler merkez bankaları vasıtasıyla piyasalara taze para pompalama yarışına girmiş durumdalar.
Bu Keynesyen politikalar ile devletlerin piyasaya para enjekte etmelerini ekonomide devletçiliğe geçiş olarak değerlendirmek mümkün değildir. Bu uygulamaların amacı tıpkı tıkanan lavaboyu ya da kanalı açmak için kanala tazyikli su basmak ve sistemin önündeki engeli kaldırmaktır. Bu politikaların ne gelir dağılımında adalet yaratmak ne de insanların sağlık, eğitim, gıda güvenliği gibi ihtiyaçlarının devletçe ücretsiz karşılanması gibi amaçları yoktur.
Talebi (tüketimi) pompalamak amaçlı bu uygulamaların yaşanan Dünya ekonomik krizine faydalı olacağı ve düzenin alışılmış şekliyle işlemesini sağlayacağı şüpheli gözükmektedir. Çünkü tıkanan lavabo ya da kanal değildir. Kanalizasyonun çukuru dolmuştur. Okyanuslar kirlenmiş, plastik dağları oluşmuş, işsizler, evsizler, açlar, hastalar, eğitimsizler yüz milyonları bulmuştur. Emperyalizmin kâr yükü bütün dünyayı çökertecek taşınamaz bir hacme ulaşmıştır. Bu durumdaki sisteme verilen tazyikli su beklendiği gibi geri tepecektir.
Küresel kaynakların ve emeğin ucuz sömürüsü ve teknoloji nedeniyle artan üretimi (arzı) emecek yeterli talebi yaratmak için finans kapitalin dünyada yarattığı borç hacmi 280 Trilyon dolardır.
Bu rakam yıllık Dünya mal ve hizmet üretiminin nerede ise 4 katıdır. Bu boyuttaki borç yükü altında bulunan gelecek 10-20 yıllarını ipotek altına sokan kişilerin, şirketlerin ve Devletlerin borçlanma yoluyla talep yaratacak ve borç alacak kabiliyetleri kalmamıştır.
Dünya ticaret hacmi arttıkça doğanın ve emek dâhil bütün dünya kaynaklarının sömürüsü ve kârların finans kapitalin havuzuna akması arttıkça artmıştır. “Borçlan-Tüket” ekonomisinin sonuna gelinmiştir. Yerel kaynaklara ve imkânlara dayalı “Ulusal Yeterlilik” ilkesine bağlı sağlık, eğitim, güvenlik hizmetlerinin devletçe ücretsiz sağlandığı, ekonomilerin motor gücü kritik tesis ve sektörlerin mülkiyetinin Devlette olacağı, gerçekten üreticinin ve tüketicinin yararına hizmet edecek biçimde örgütlenmiş kooperatiflerin devreye gireceği bir karma ekonomi tek çıkış yolumuzdur.
Piyasalara enjekte edilen paraların talebi (tüketimi) artırmak ve Uluslararası ticarete ivme kazandırmak amacıyla değil -Ulusal Amaçla- başta emek kesimleri olmak üzere geçim dertlerine çare olmak ve doğrudan yerli üretimi desteklemek biçiminde formüle edilmesi gerekmektedir.
TÜRKİYE İÇİN ACİL ÖNERİLER
Ülkemiz açısından, salgın sebebiyle kilitlenen bu ekonomik süreçteki olumsuzlukları hafifletmek, üretimi (arzı) diri tutmak amacıyla, uygulanması gereken maliye ve para politikaları ile ilgili düşüncelerimizi şöyle sıralayalım.
1-Üretici kooperatifleri, üretici birlikleri, ofisler, çay-kur gibi kurumlar ve gıda sanayisindeki özel şirketler (Konserve fabrikaları, makarna fabrikaları vs.) kendilerine hasat sonu ürün teslim edecek üreticilere taahhüt ettikleri ürün karşılığı avans olarak nakit ödemeler yapmalıdır. Bu amaçla yapılan nakit ödemeler hazine tarafından ödemeyi yapan kooperatiflere, birliklere, ofis ve şirketlere faizsiz olarak kredilendirilmelidir.
2-Başta askeriye olmak üzere belediyeler, kamu kurum ve kuruluşları piyasadan almakta oldukları yerli ürünlerin, araç gereçlerin tedarikçileri eliyle bu malların üreticilerine ödenmek üzere (ilerde teslim alacakları 3 veya 4 aylık) mal bedellerini peşin ödemeleri ve bu yolla üretim noktalarının nakit ihtiyacının giderilmesini sağlayacak düzenlemeler yapılmalıdır. .
3-Bu sürecin en çok mağdur olan kesimi, özel sektörün maaşlı işçi kesimi olacaktır. Virüs salgını nedeniyle faaliyetini sürdüremeyen sektörlerde çalışan, maaşsız kalan işçilerin -iş akitlerini sonlandırmadan- işverenlerinden kıdem tazminatlarını talep edebilecekleri veya işverenlerin bu dönemde kendilerine ödeyeceği maaşların ilerideki kıdem tazminatlarından mahsup edileceği biçiminde düzenlemeler yapılmalıdır. Bu amaçla nakit ihtiyacı doğacak olan işverenlere devlet bankaları eliyle faizsiz kredi verilmesi sağlanmalıdır.
4-Bu ve benzeri devlet uygulamalarının devreye sokulması için bir ek bütçe yapılması ve bu “Kriz Bütçesi” nin toplumdaki bütün katmanların görüşleri alınarak çok kısa sürede hazırlanması ve şeffaf bir şekilde uygulanması sağlanmalıdır.
Benzeri biçimde piyasanın devlet eliyle fonlanması tarımdaki üretimin devamına, küçük esnaf ve sanatkârların üretimlerine devam edebilmesine, maaşsız kalan işçi kesiminin bu dönemi sıkıntısız atlatabilmesine, sosyal barış ve huzura katkı sağlayacaktır.
Bu ortamda hazinenin bu fonlara para basarak çözüm bulması tek seçenek olarak gözükmektedir. Bu durumun enflasyon yaratacağı itirazları olabilir. Ancak üretimsizlik nedeniyle oluşacak mal kıtlığından doğacak enflasyon yerine, para arzının yaratacağı enflasyon ve sosyal patlama riskinin önlenmesi, doğru bir tercih olarak önümüze gelmiştir.
Virüs salgını ile ilgili olarak televizyonlarımızdaki kamu spotlarında “Salgın Küresel-Çözüm Ulusal” sloganının, ekonomik kriz için de yüksek sesle dillendirilmesi gerekmektedir. “Ekonomik Kriz Küresel-Çözüm Ulusal”dır.