10 Eylül 2024 Salı
İstanbul 25°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Washington’dan ‘saatli bomba’ tehdidi

ABD dış politikasına yön veren ünlü düşünce kuruluşu Washington Enstitüsü, Ankara-Şam normalleşmesine karşı Suriyeli sığınmacılar ile muhalifleri, ellerindeki bir ‘saatli bomba’ olarak tarif etti

Washington Enstitüsü, Ankara-Şam normalleşmesi hakkında neler söyledi? Arap Baharı'nın organizatörü kim? Arap Baharı'nı ABD mi planladı? David Pollock kimdir?
A+ A-
HABER MERKEZİ

ABD, Türkiye’nin hem içeride hem de dışarıda başına bela olabilecek bir sığınmacı ayaklanmasının pususuna yattı.

ABD’li Washington Enstitüsü’nün Arap Baharı’nı dizayn etmek için 2010 yılında oluşturduğu, Arapça ve İngilizce yayın yapan “Fıkra Forum” adlı girişim, bugünlerde Türkiye’deki sığınmacılar konusuna odaklandı. Girişimin son yayınladığı analiz, “Kuzey Suriye'deki çatışmalar: Çıkarların ‘kardeşlik’ dili üzerindeki zaferi mi?” başlığını taşıyor.

Analizde; açık kapı politikasının ilk yıllarında Suriyeli sığınmacılara “misafirperverlik” ve “komşularla dayanışma” çerçevesinde bakılırken, son dönemde artan enflasyon ve kötüleşen ekonomik gidişatla birlikte Türk halkındaki empatinin, yerini şüphe ve kötülemeye bıraktığı iddia ediliyor.

Ülkedeki Suriyelilerin giderek daha fazla mercek altına alındığı belirtilen analizde, “Suriyelilerin kötü davranışları veya suç teşkil eden faaliyetleri, tüm Suriyelileri Türk toplumunun başına bela olarak resmetmek için başlıca siyasi malzeme haline geldi.” deniliyor.

Analizde, bu durumun bir dizi kışkırtıcı olayı da beraberinde getirdiği belirtilerek, Kayseri ve sonrasında Suriye’nin kuzeyinde yaşanan olaylar hatırlatılıyor.

SURİYE’NİN KUZEYİNDEKİ OLAYLAR ÖFKE PATLAMASIYMIŞ!

Kayseri’deki bir taciz videosu ile başlayan olayların sınırın ötesinde öfke yarattığı ileri sürülen analizde, şu ifadelere yer veriliyor:

“Kayseri'deki şiddet olaylarının sosyal medyada yayılmasıyla birlikte, Suriyeli gruplar 1 Temmuz Pazartesi günü öğleden sonra hayal kırıklıklarını ifade etmek üzere sokaklara döküldü. Gösteriler kısa sürede Türk tırlarının önünü kesmekten araçları parçalamaya ve Türkiye karşıtı sloganlar atmaya kadar tırmandı.

"Suriye halkı ile Türk güçleri arasında bugüne kadar yaşanan en şiddetli çatışmada, Milli Ordu’nun hiçbir grubunun göstericileri bastırmak ya da Türk bölgelerine ulaşmalarını engellemek için müdahalede bulunmaması dikkat çekti. Göstericilerin Türkiye'ye, hem mültecilere hem de Suriye'nin kuzeyindeki Suriyelilere yönelik politikasını yeniden gözden geçirmesi gerektiği yönünde açık bir mesaj göndermesinin ardından olayların şiddeti azaldı.”

REFERANSLARI FETÖ’NÜN ‘ZAMAN’I

Sadece geçen hafta içinde, Suriye’nin kuzeyinde yaşanan gerginliğin benzerlerini yaratabilecek birkaç olay daha yaşandığı belirtilen analizde, şu bilgiler paylaşılıyor:

“Örneğin, Türk güçlerinin Rus subayları sınır kapısından geçirerek kurtarılmış bölgelere sokma niyetinde olduğuna dair haberlerin ardından çok sayıda gösterici, El Bab kentindeki Ebu Zeydin Sınır Kapısı’nda toplandı. Göstericiler daha sonra içinde Rus subay bulunup bulunmadığından emin olmak için Türk araçlarını inceledi.

“Türk gazetesi Zaman'ın 16 Temmuz'da aktardığına göre, Esad rejimiyle resmi ilişkilerin yeniden kurulabileceğine dair eşi benzeri görülmemiş Türk resmi açıklamaları, gerilimi daha da artırdı. Ebu Zeydin Sınır Kapısı olaylarından sadece birkaç saat sonra, çok sayıda Suriyeli mülteciye ev sahipliği yapan Gaziantep'te onlarca kayıtsız Suriyeliye baskın yapıldığı bildirildi. Bu dramatik olaylar kuzeydeki Suriyeliler arasında kötü bir izlenim bıraktı ve uzun süredir devam eden terk edilmişlik duyguları, Türkiye tarafından yeni bir ihanete uğramışlık hissine dönüştü.”

‘TÜRKİYE’NİN YANLIŞ POLİTİKALARI’

Suriye’nin kuzeyindeki olayların münferit olmadığı belirtilen analizde, “Birçok Suriyeli oluşum ve Suriye Sendikalar Federasyonu gibi kurumlar, son ayaklanmaları, Türkiye'nin Suriye dosyasını ele alışıyla ilgili ‘birikimlerin’ bir sonucu olarak değerlendiriyor.” denildi.

Analizde, Türk Hükümeti’nin Suriye'nin kuzeyini her alanda yönetmesinin, Suriyeliler arasında Türkiye'ye yönelik olumsuz duyguları geliştirdiği, birçok Suriyelinin bölgede kötüleşen ekonomik durumdan da Türk Hükümeti’ni sorumlu tuttuğu belirtilerek, şu ifadelere yer verildi:

“Örneğin memurların, Milli Ordu üyelerinin ve öğretmenlerin maaşları aylık 100 doların altında. Birleşmiş Milletler ve STK programlarının personele ve yüz binlerce aileye sağladığı yardımlarda da önemli azalmalar görüldü. Büyük kuzey şehirlerinde Suriyeli çalışanların maaşlarının dağıtımı için PTT'nin kullanılması, sınırlı sayıda PTT personeli nedeniyle ciddi sıkışıklığa neden oldu.

"Türk Hükümeti, neredeyse her gün bir gerilim kaynağı haline gelen PTT sorununun çözülmesi için defalarca yapılan çağrılara da yanıt vermedi. Dahası, Türk Hükümeti’nin tarım, ticaret, sanayi ve eğitim alanlarındaki olumsuz performansına ilişkin pek çok ayrıntı, son dönemde Kuzey Suriye halkı arasında Türkiye'ye yönelik olumsuz duyguların artmasına katkıda bulundu.”

SORUN: TÜRKİYE’NİN OTORİTESİ

Suriyelilerin kızgınlığının, Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyinde tam otorite kurmasından kaynaklandığı belirtilen analiz, şöyle devam etti:

“Birçok Suriyeli oluşum ve elit, Türkiye'nin Kuzey Suriye'nin yönetimine dahil olmasını Türk Hükümeti’ne karşı kızgınlığın başlıca nedeni olarak görüyor. Türkiye, önce Koalisyon, ardından Suriye Geçici Hükümeti ve son olarak da Yerel Meclisler olmak üzere Suriye muhalefet kurumlarının oluşumuna kademeli olarak müdahale ediyor. Sonuç olarak, bu kurumların aldığı kararlar artık Suriyelilerin iradesini ve çıkarlarını değil, Türk Hükümeti’nin çıkarlarını yansıtıyor.

“Ayrıca Türkiye, konsey başkanlarını ve üyelerini yeteneklerine bakmaksızın, sadece sadakat temelinde doğrudan atamaya başladı. Bu kontrol, bazı konsey başkanlarını zorla seçtirme noktasına kadar vardı. Türkiye'nin koalisyon ve hükümet üzerindeki neredeyse tam kontrolü, devrimin organik ve açık bir şekilde ilerlemesini felç etti.

"Bu kontrol, Türkiye'nin Astana müzakerelerinde Suriye muhalefetinin garantörü olarak yer almasının ilk adımıydı ve daha sonra rejim ile muhalifler arasındaki ateşkes hatlarını çizen anlaşmalara yol açarak, yüz binlerce Suriyelinin göç etmesine neden oldu. Bu nedenle Suriyelilerin hissettiği şok ve ihanet duyguları, Türkiye'nin garantörlüğü üzerine inşa edilen beklenti ve umutları kadar büyük oldu.”

NORMALLEŞME İHANETMİŞ!

Olası Erdoğan-Esad görüşmesinin etkilerine de değinilen analizde, “Suriye halkının geniş kesimleri bunu haklarına ihanet ve Esad rejimine karşı savaşırken yaptıkları fedakarlıkların metalaştırılması olarak görüyor.” denildi. Analiz, şu cümlelerle sonlandı:

“Suriye krizine siyasi bir çözüm bulunması ihtimali yokken, Türk Hükümeti’nin Suriye'nin kuzeyinde daha önceki politikalarını sürdürme ısrarı ve Suriye halkının kendi kararlarını verebilme yetkisini gasp etmesi, zaten kırılgan olan ilişkiler açısından vahim sonuçlar doğurabilir. Suriyeli mültecilere yönelik her türlü yeni ırkçı saldırı, olayların her an kontrolden çıkmasına neden olabilecek saatli bir bomba olmaya devam ediyor.”

ARAP BAHARI’NIN ‘ORGANİZATÖRÜ’

Fıkra Forum’un direktörlüğünü David Pollock yürütüyor. Uzun süre ABD Dışişleri Bakanlığında ‘Genişletilmiş Ortadoğu’ bölümünün kıdemli danışmanlığı yapan Pollock, daha sonra Bakanlığın farklı dairelerinde bölge uzmanı olarak görev yapmış. Özgeçmişine göre; Bakanlığın 15 milyon dolarlık Irak Kadın Demokrasi Girişimi ve ABD-Afgan Kadın Konseyi'nin kurulmasına yardımcı olmuş ve Ortadoğu'daki “demokrasi savunucuları” ile de doğrudan çalışmış.

Pollock liderliğindeki Fıkra Forum ise kendisini şöyle tanıtıyor:

“2010 yılında Arap Baharı'nın eşiğinde hayata geçen Fıkra Forum, Washington Enstitüsü'nün Ortadoğu'nun karşı karşıya olduğu en acil güncel olaylar hakkında, yerinde perspektifler ve içgörü sağlamak üzere tasarlanmış bir girişimidir. ‘Youth in Focus’ girişimi de genç gazetecilerin ve analistlerin seslerini duyurmak ve Ortadoğu'daki gençlik dalgasını yakından ilgilendiren konularda, onların bakış açılarını öne çıkarmak üzere tasarlanmıştır.”

Suriye Türkiye Şam ABD FETÖ