08 Ocak 2025 Çarşamba
İstanbul 14°
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Yabancı bir ülkeden kral ithal etmek: Yunan Kralı nereliydi?

Devlet olmak, her şeyden önce bağımsızlıktır. Avrupa hanedanları her yerde hanedan-aile çıkarlarını gözetirler. Ama ayrıca tarihin gösterdiği gibi 20. yüzyılda hanedanlar bağımsızlık peşinde değil, tahtlarını korumanın peşinde oldular

Yabancı bir ülkeden kral ithal etmek: Yunan Kralı nereliydi?
A+ A-
ALP HAMUROĞLU

Yunanistan’ın son kralı 10 Ocak günü 83 yaşında öldü. Güncel siyaset bakımından hiç bir önemi ve anlamı yok. Bu yüzden bu “kral ölümü” fazla üzerinde durulan bir haber olmadı. Ancak Yunan “Krallığı”nın ve krallarının çok büyük bir anlamları var. Yunanistan devletinin ve devletin izlediği siyasetlerin şifreleri, kralları ithal edilen bu krallıkta yatıyor.

Yunanistan bugün krallık değil, dolayısıyla bir hanedanı da yok. Yalnız Yunanistan “monarşisinin” hanedanı başka ülkelerin hanedanlarına pek benzerlik göstermiyordu.

Bu hafta ölen Kral Konstantin, 1974 yılında yapılan bir referandumla tahtı bırakmıştı, çünkü Yunanistan monarşiye son vermişti. Kraliyetin mal varlığına el konulduğu gibi, hanedan mensupları da sürgüne gönderilmişti.

32 yıl sonra, yani 2006’da Yunanistan’a dönmesine izin verilen devrik kral, o zamandan beri hanedana devlet tarafından geri verilen kraliyet mülkü olan Atina’daki sarayda yaşıyordu.

Hayat öyküsü kısaca şöyle: 1940 yılında Atina’da doğan Konstantin babası Kral Paulos’un ölümü üzerine 24 yaşında 1964 yılında tahta çıktı. Annesi Alman soyluluk kalıntılarından olan kral, aynı yıl Danimarka Kraliyet mensubu Prenses Anna Maria ile evlendirildi. Beş çocuğu olacaktı. 1967’de Yunanistan’daki “Albaylar Cuntası” darbesi onun dönemindeydi.  Darbecilerle uzlaşmasına rağmen hanedan bir süre sonra ülkeden kaçmak zorunda kalmıştı.

Şimdi gelelim kralın nereli olduğuna.

Yabancı bir ülkeden kral ithal etmek: Yunan Kralı nereliydi? - Resim : 1

DANİMARKALILAR YUNANİSTAN’DA!

19. yüzyılın başında İngiltere’nin başı çektiği Avrupa’nın bütün büyük devletlerinin aktif olarak desteklediği bir operasyon yapıldı. Osmanlı devleti parçalanacak, Avrupa topraklarından yeni devletler, devletçikler ortaya çıkarılacaktı. Birinci adım, Balkanlardaki Mora yarımadasındaki Yunan topraklarıydı. Propagandalar ve kışkırtmalar birbirini izledi, ayaklanmalar tezgahlandı ve ortaya zorla sürpriz bir yapay devlet çıkarıldı. Avrupalı “büyükler” bu devletin yönetimi için kendilerine bağlı “garantili” bir yönetim tasarlamışlardı, bir Avrupa hanedanı Yunan tahtına oturtulacak, kral o hanedandan olacaktı. Birkaç iyi sonuç vermeyen denemeden, gerçekleşmeyen veya sürekliliği sağlanamayan projelerden sonra, Danimarka Kralının veliaht olmayan oğlu Prens Christian Ferdinand Adolphus George (1845-1913), Georgios adıyla Ortodoks Yunanistan krallığına “Helen Kralı” olarak atandı (1863)!1  Kral İngiltere’deki Wales Prensinin kayınbiraderiydi. 

Kral Georgios çocuğuna Konstantin adını verdi (1868).  Öldüğünde, Büyük Savaş arefesiydi, bu çocuk tahta geçti (1913). Yeni kralın bir özelliği vardı, dengeleri değiştirdi, Almancıydı!

Yunanistan’a kral olan Konstantin, Alman İmparatoru II. Wilhelm’in kızkardeşi ile evliydi, bu hısımlığın yanı sıra kayınbiraderine kişi olarak çok değer verdiği gibi, onun siyasetlerinin de takipçisiydi. Savaş patladığı zaman Almanya’nın yanındaydı, ancak ülkesini İttifak ülkeleri içinde Almanya yanında savaşa sokamadı, sokamazdı. Çünkü hükümet İtilafçıydı, İngilizciydi. Bununla birlikte Yunanistan’ın İtilaf ülkeleri (İngiltere, Fransa, Rusya) yanında savaşa girmesini de önledi. Yoksa Yunanistan diğer tarafla, İtilaf devletleriyle olmak istiyordu; olurdu da, ona kucak açmışlardı, bekliyorlardı. İtilaf devletleri Yunanistan’ın yanlarına sadece gelmesini beklemiyor, beklemekle kalmıyor, gelmesi için her türlü çabayı gösteriyor, baskıyı ve her yolu da deniyorlardı. Yunanlar onlar için savaştırılacaktı!

Hükümet İngilizci olarak uğraşıyor, çabalıyor, kral ise her şeye engel çıkarmaya çalışıyordu, ama gene de Yunanistan savaşa Almanya’ya karşı İtilaf devletleri yanında girmiş gibiydi. 

Bu dönemin içinde ve sonunda iktidar olan Venizelos’un Almancı Kral Konstantin’le birbirlerine ters siyasetleri, Yunanistan’ı her bakımdan ayrılıklar, bölünmeler ve çatışmalar içine soktu. Sorunlar, yalnız hangi ülkelere dayanılacağı ve hangi ülkelerle savaşılacağı değil, aynı zamanda savaş hedefleri ve stratejileri ile de ilgiliydi. Savaş döneminde kozlar açık oynandı.

ÖRTÜLÜ DARBE

Kralın, Albay İoannis Metaxas’ı (1871-1941) ayarlayarak ve kullanarak yaptığı örtülü “darbe”yle hükümetten atılan Venizelos, İtilaf devletlerinin müdahalesini talep etti (1915). İtilaf tarafı davet nedeniyle Selanik’e asker çıkardı. Bunun üzerine ‘Almanya-kral’ yanlısı ordu, “ülkeyi İtilaf devletlerinden korumak için” Alman ve Bulgar ordularıyla birleşti ve Selanik kentine yöneldi. Fransa ve İngiltere donanması güney Yunanistan’ı ablukaya aldı, hatta Fransız ordusu Atina’da karaya çıktı.

Böylece yerel-milli bölünme, yabancı orduların Yunanistan topraklarındaki (ve denizlerindeki) işgalleri başlatmış oldu. Nedeni, mutlaka bir Büyük Devletin hizmetinde olan hanedandı!

Sonunda savaş bitti (1918), Almanya ve Konstantin fiilen çökmüş olduğundan Venizelos günleri geldi. Venizelos kralı tahttan atıp (aslında kralı istemeyen ve atanlar yabancı güçlerdi, İngiltere ve Fransa’ydı) yeniden etkili duruma geçti, Konstantin’in küçük oğlu Alexandros’u (1893-1920) da kral yaptı (aslında tahta Konstantin’in büyük oğlu geçecekti, geçmesi gerekiyordu, ama Fransızlar, babası gibi Alman yanlısı olduğunu sandıkları büyük oğulu istememişlerdi, çocuk gibi olduğundan deneyimsiz küçüğe, Alexandros’a razı oldular).

Yunan Kralı Konstantin, yön ve saf değiştirdi, İtilaf devletlerinin ve İtilafçı, İngilizci Yunan yayılmacı siyasal çevrelerinin yanına geçti. Derdi, krallığını İngiltere’ye onaylattırmaktı. 

Ama kendini bilmezliğin çarpıcı bir örneğini vererek sahne alacaktı.  Yunanistan’dan İzmir’e gitmek üzere ve “ayrılmadan önce Atina Katedralinde resmi bir ayin” düzenlenmesini istemiş ve orada “Konstantinopolis’e, Konstantinopolis’e’ naraları ve alkışlar arasında uğurlanmıştı”.  Böylece hedef de, olmayacak ve kabul edilemeyecek ölçülerde büyümüştü. “Konstantin’in, ‘Ayasofya’da Bizans İmparatoru tacını’ giymesi bekleniyordu.”2

Savaş sonunda şartlar çok kolay değişiyordu. Kral ve veliahtı ülkeden atılmışlardı; aslında çağrılabilirlerdi ama onları Fransa istemiyordu. O hanedandan başka birine de öneri götürüldü, ama o “Yunanistan’a kral olma” önerisini kabul etmeyecekti. Durum tehlikeliydi!

ANADOLU MACERASI

Bu arada Yunan ordusunu İzmir’e çıkaran ortaklar iyice farklı düşünceler içindeydiler.  Kral Konstantin’e başından beri hiç güvenmeyen Fransa (Fransızlara göre  “o bir dönek”ti), bu işin sarpa sardığını ilk fark eden ve söyleyendi. İtalya zaten ortakları tarafından dışlandığı, tercih edilmediği ve Yunanistan’la yaptığı yarışı kaybettiği için çok kızgındı.

Hasta, yorgun ve yaşlı kralı İzmir’e getirdiler, amaç belliydi, ancak beklenmedik bir şey oldu, işgale sevindirik olan İzmirli gayrimüslimlerden kimse Danimarkalı kralı alkışlamaya gelmedi, kimse kralı sadece görmek için bile evinden çıkmadı.

Arkasından büyük felaket geldi. Askeri bozgun ve isyanlar.

Türkler, İngiltere’nin Anadolu’ya çıkardığı Yunan ordusunu püskürtmüştü.  İngiltere için tarihe, Çanakkale’den sonra tekrar Mustafa Kemal çıkmıştı.

Ama Yunanistan’ın esas yıkımı ana karada ve başkentteydi. Yenilgi ardından Yunanistan iç krizinde hükümet düştü, kral tahttan alındı, hemen sürgüne gönderildi. Artık son gidişti, Yunan kralı Danimarkalı Konstantin İtalya’da dört ay sonra ölecekti. Yunan hayal dünyasının mahvı gerçeklemiş, acımasız gerçek bütün hayalperestleri kahretmiş, sorumlular ortada kalmıştı.

Savaş suçluları yargılandı, bunların arasında bulunan hanedan mensubu Prens Andrew3 kaçtı, diğerleri, idam edildi.

ÜLKELER ARASI GEÇİŞLİ HANEDANLAR

Hanedanların Avrupa trafiğinde Prens Andrew’in rolü orada, 20. yüzyılın 20’li yıllarında bitmedi. Kaçabildiği için idamdan kurtulmuştu (gerçi kaçamamış olsa da onu idam etmek Yunanistan için kolay değildi4), ve “prens” sonraları çocuklarını başka krallıklara pazarlama konusunda oldukça başarılı olacaktı.5  Örneğin, İngiliz tahtına oturan Kraliçe II. Elisabeth’in (doğumu 1926) kocası, onun oğluydu, 1947’de evlendirildiler; Yunan kralının o çocuğu, Edinburg Dükü yapılan Prens Philip’ti (1921-2021).

Geçen yıl öldüğü için herkes hatırlayacaktır, onu herkes tanır, ama Philip’in, Yunan tahtına oturtulan Danimarkalının oğlu olduğu pek bilinmez ya da hatırlanmaz. İngiliz tahtına yamanan prensin Yunan kralının oğlu olduğuyla birlikte, bugün Kraliçenin ölümü üzerine İngiliz tahtına geçen ve İngiliz kralı olan veliaht-oğlu Prens Charles’ın “Yunan kralı“nın da torunu olduğu da hiç akla gelmez, bilinse de gelmez.

Korfu doğumlu Philip, İngiltere Kraliçesinin kocası, Edinburg Dükü Prens Philip, tutarsız düşünceleriyle, ırkçı söylemleriyle ve münasebetsiz konuşmalarıyla İngiliz saltanatının modern zamanların asaletine gölge düşüren “prensi” olacaktı! 

Konumuza dönelim; “felaket”in sonrası.  Arkasından neler oldu?

DEĞİŞEN EFENDİLER

Kral II. Georgios, 1936 yılında, Savaş Bakanı Albay Metaxas’ı başbakan yaptı, o da kralcılarla birlikte Hitlerci bir darbe tezgahladı (14 Ağustos). Meclis feshedildi, bütün partiler kapatıldı, Anayasa rafa kaldırıldı, basına sansür kondu.  Generalin kendisi de “ömrü boyunca yönetimde” kalacaktı.  Gestapo’yu örnek alarak kurduğu polis örgütü Asfaleia’ydı ve baskıyla beş yıl ülkeyi yönetti. Bu arada siyasal ve toplumsal bütün hareketler yasaklandı. Yunanistan tekrar bir efendiye bağlanmış, İngiltere’nin yerini Almanya almıştı. Yunanistan’ın gene bir kralı vardı ve anayasası yoktu. Gene bir hanedan vardı ve cumhuriyet tepelenmişti. Yunanistan devlet olalı beri hanedanlardan da çekmişti. Bu konuda esas sorun, onların ülkeyi büyük devletlere, Avrupa’ya bağlamalarıydı, böylece onların öne sürdüğü bir koz oluyorlardı ama zarar gören de Yunanlardı... Bunların yanı sıra aynı zamanda da Yunanistan “hanedan çıkarları”nın kurbanı olmaktaydı. Hanedanlar, temsil ettikleri ya da uygun gördükleri devlete göre davranarak “devletleri”ni de olmadık bir yola çekiyorlar, Yunanistan’ı değişken çıkarlara sürüklüyorlardı. Ayrıca hanedanlar durumlarını sağlamlaştırmak için hep Yunan Kilisesi ile dayanışma içindelerdi. Bu da Yunanistan için bir başka handikaptı.

Almanya savaş çıkarınca Yunanistan Almanya’ya set çekti, arasına mesafe koydu. 1941 yılı başında Metaxas da ölünce, zaten Balkanları işgale başlamış olan Almanya Yunanistan’a da girdi (Nisan). Yunanlar Hitler’in işgaline karşı başarılı olamadılar. Kral Londra’ya, hükümet Kahire’ye sığındı. Yunanistan tam ve muhalefetsiz olarak Nazisist oldu. Hitler selamı resmileşti.6Savaştan sonra bu sefer ABD bölgeye yüklendi ve Yunanistan’ı kendi doğrultusunda şekillendirmeye başladı.

İşte şimdi ölen son kral olan Konstantin, İngiliz ve Yunan hanedanlarının torunudur. Yunanistan, bu son kral Konstantin ile, “hanedan bağımlılığı”ndan kurtulmuştu, ancak bu kurtuluşla dış güçlere bağımlılık geleneğinden kurtulması mümkün olmadı. Bugün gene bu bağımlılığının yolunu izliyor, dış güçlere sadakatini sürdürüyor, emperyalizme hizmet ediyor ve ABD’nin planlarına uygun olarak kötü sonunu hazırlıyor.

DİPNOTLAR:

1. Protestan aile Avrupa’nın iki büyük hanedanı ile bağlantılıydı; Schleswig-Holstein ve Sonderburg-Glücksburg Hanedanları.

2.Foreign Office, 371/ 6519/E, 7185, no 253 ve 371/6523/E, 8363, no 65 (R); Bilal N. Şimşir, İngiliz Belgeleri ile Sakarya’dan İzmir’e, Bilgi Yayınevi, Ankara 1989, s. 36, 122, 348; Richard Lewinsohn, Esrarengiz Avrupalı Zaharoff, İletişim Yayınları, İstanbul 1991, s. 96-97; akt. İsmail Çolak, Yunan İşgalinin Patronu Zaharoff, Lamure, İstanbul 2005, s. 78, s. 103.

3. Prens”ten kısaca söz edelim: Kralın kardeşiydi; İzmir’in işgalinden sonra önemli roller üstlenmiş, resmi Yunan işgal kuvvetlerinin 2. Ordusunun komutanı yapılmıştı.  Bu sıfat ve sorumlulukla çok sayıda büyük kıyımlara ve ahlaksızlıklara yol açan saldırılar, toplu cinayetler, tecavüzler ve talanlar için emirler vermişti. 

Şu da kaydediliyor; “… halka yaptığı zulüm, Yunanları bile hayrete düşürüyordu.  Sivilleri öldürmesi ve köyleri yakma saplantısı yüzünden ona ‘ev yakan‘ anlamında ‘kapsokalivas‘ lakabını takmışlardı. … tarihte eşine az rastlanır canilerden biriydi“; Gaffar Yakınca, “CHP Yunanlaşırken“, Aydınlık, 23 Eylül 2021, s. 11.

4.  Kaçtığı için gerek kalmamıştı ama Yunanlar „Prens“i kurtaracak çözümü de hazırlamışlardı.  Cezası sürgüne çevrilecek, rütbesi geri alınacaktı; bkz. Richard Clogg, Modern Yunanistan Tarihi, İletişim Yayınları, İstanbul 1997, s. 129.

5.  Yunanistan’a gelen/getirilen hanedanların dökümü ve bu hanedanların mensuplarının Avrupa tahtlarındaki dağılımı konusundaki tablo için bkz. Clogg, s. 289.

6. Uydu bir devlet olarak kurulan ve bağımlı bir devlet olarak yaşamına sürdürebilen Yunanistan’ın Avrupa-Batı tarafından kullanılan tarihinin bir özeti için, “İmparatorluklardan Sonra Yunanistan’da Bağımsız Bir Devlet Olmadı! - 1 / Avrupa’nın Yarattığı Yunanistan” (Teori, sayı 382, Kasım 2021, s. 60-78)” ve “İmparatorluklardan Sonra Yunanistan’da Bağımsız Bir Devlet Olmadı! - 2 / Emperyalizmin Kullandığı Yunanistan” (Teori, sayı 383, Aralık 2021, s. 55-71) başlıklı yazılarımıza bakınız.

Son Dakika Haberleri