Yalanlar, Hukuk, Tarih ve Gerçekler
'Ermeni sorunu'nda tarih bitmiş, uluslararası hukuk bir nokta koymuş, tartışma sonuçlanmıştır. Sorumluluk konusunda 'lobi'yi suçlamak ise gerçek düşmanı, emperyalizmi arka plana atmak, hatta onun gizlenmesini sağlamaktır.
Her yıl 24 Nisan geldiğinde “Ermeni soykırımı” konusu yeniden gündeme getirilir. Kimisi “sosyal medya” denilen yerlerde 24 Nisan’ın “ne acı bir gün” olduğundan söz eder, kimisi bir hatırlatmada bulunur, kimisi utangaçça bir imayla yetinir. Örneğin, soyadını kendisine hiç uygun bulmadığım, hatta yakıştıramadığım, soyadı şahsiyetine uymayan, daha doğrusu soyadının kendisine ters olduğunu düşündüğüm Canan Kaftancıoğlu “24 Nisan sözcülerinden” biridir ve “24 Nisan - Ermeni” çağrışımı yapmaya çalışmıştır. Ahmet Cemal de öyle, ama o kendisini pervasızca Ermeni sorununa adayanlardandır. CHP’li Tanrıkulu açıkca “yüzleşme” demiştir. HDP’nin tabloda yer almaması düşünülemez, “Türkiye soykırımcıdır”!
Ancak bu söylem ve davranışlarda önemli olan, gerçek olmayan bir propagandaya dayanılması ve bir yalanın propagandasının yapılmasıdır. Bilinçli veya bilinçsiz, kasıtlı veya kasıtsız 24 Nisan 1915 tarihinde bir Ermeni kıyımı olduğu söylenmektedir. Bu “kıyımın” bir soykırım olduğu da eklenerek “fecaat” güçlendirilmektedir!
Hedef Türklerdir, Türkiye’dir, Cumhuriyet’tir, 23 Nisan’dır.
Birincisi, hiç bir zaman Ermeni kıyımı falan yapılmamıştır, ayrıca Türklerde Ermeni düşmanlığı da yoktu, ikincisi, iddia gerçek dışıdır, üçüncüsü, bir soykırım söz konusu değildir,
Tarihe ve belgelere dayanarak 24 Nisan 1915 iddialarının ayrıntılı doğrusu ise şöyledir:
“24 Nisan’da Osmanlı hükümeti, ülkenin birçok yerinde ayaklanmalar örgütleyen Ermeni çetelerine karşı bir karar aldı. Buna göre, başkent İstanbul başta olmak üzere Ermeni terör örgütlerine mensup olanlar, militan ve yönetici olanlar, terör eylemlerine katılmış olanlar gözaltına alındı.(1) O gece İstanbul’da tutuklanan 235(2) kişi, çoğu Çankırı, Ayaş ve Ankara’ya olmak üzere Anadolu’daki çeşitli yerleşim yerlerine trenle gönderildi ve oralarda zorunlu ikamete mecbur edildi. Gönderildikleri yerlerde hapse bile atılmamışlardı. Ölen kalan yoktu. Hatta herhangi bir çatışma da olmamıştı. Üstelik sonra, götürülenlerin hepsini kapsayan bir yargılama bile yapılmadı, yalnızca 25 kişi sanık muamelesine tabi tutuldu, 57 kişi sürgüne gönderildi ve bir süre sonra (ağustos sonunda) geride kalanlar istedikleri yerlere gittiler, sürgünler de evlerine döndüler. Bazıları için tek kısıtlama İstanbul’a gelmemeleriydi.
“Burada önemli olan, İstanbul’dan uzaklaştırılan 235 Hınçak, Taşnak ve Ramgavar terör örgütlerine mensup Ermeninin, İngiltere Propaganda Dairesi tarafından yönlendirilen basın aracılığıyla öldürüldüklerini İngiliz devletinin yaymış olmasıdır.(3) Batılılar buna dayanarak bir ‘24 Nisan’ belirlemesi yapmışlar ve 1965 yılında da bunu dünya çapında bir anma günü haline getirmek istemişlerdir!”(4)
Bu 24 Nisancıların kulakları ABD başkanının bu yıl bu konuda ne söyleyeceğine dikilmiştir. Bundan ya hayal kırıklığına uğrayacaklardır ya da çok sevineceklerdir.
YA İBRAHİM KALIN'A NE DEMELİ?
Türkiye Cumhuriyeti’nin resmi sözcülerinden, Cumhurbaşkanı Yardımcısı İbrahim Kalın’ın, 24 Nisan’ın yıldönümü geldiğinden olsa gerek, çünkü tarihleme onu gösteriyor, Ermeni soykırımı yalanlarını tarihsel bir tartışmaya açmaya giriştiğini görüyoruz. Oysa tartışmaya açılacak bir şey kalmamıştır. Sorun, hukuki olarak çözülmüştür. 1915 olaylarının soykırımla ilgisi yoktur! Bu gerçek, en yüksek hukuk kurumlarının kararıdır. Bu hukuk kurumu, Batı dünyasının Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’dir!
Kalın, tarihsel belgeler üzerinde “araştırma yapılırsa” bu iddiaların yalan olduğu ortaya çıkacak herhalde ki, tarihi belgelere bakılmasını savunuyor. Tarih tartışmasıyla kimsenin ikna edilemeyeceğini aklına bile getirmiyor. Çünkü, iddialar bilgi eksikliğinden ve yanlış bilgilerden ileri gelen şeyler değil, siyasal planlar ve tutumlardır. Üstelik bu siyasal tutumlar, sıradan insanların değil, emperyalist ülkelerin tarihi siyasetleridir.
Kaldı ki, “tarih araştırması”yla ve “tartışması”yla, iddia sahiplerinin istediği bir yola girilmektedir. Ortaya çıkmış, sonuçlanmış bir sorun tartışılırsa varılacak bir yer olmadığı gibi, yalanların ele alınması, yalanların “doğruluğunun” tartışılması söz konusu alacaktır.
Kalın, tarihçidir. Tarihle ilgili kitaplar yazmıştır. Hatta 442 kaynaktan yararlanarak yazdığı bir de kitabı var (kaynakları ben saymadım, sayıyı numaralanmış olduğundan gördüm). Bu kitapta güya Batı’nın önyargı ve ötekileştirmelerine karşı çıkmakta, onları kendince değerlendirmekte ve çürütmektedir. Ancak tarihi, çağımızı ve emperyalizmi anlamış gibi gözükmemektedir.
Bugün yaptığı da, Ermeni soykırımı iddialarına karşı çıkarken, tarihçiliği güme gitmesin diye düşünmüş, tarihçiliğinin heba olmamasını sağlamak istemiştir. Soruna resmi sıfatla değil, “tarihçi” olarak dahil olmayı uygun görmüş olmalıdır. Ancak “Ermeni sorunu”nda tarih bitmiş, uluslararası hukuk bir nokta koymuş, tartışma sonuçlanmıştır.
Üstelik tarihçi Kalın, Türkiye Cumhuriyeti’nin hukuki soruna verdiği değere, hukuk açısından sorunun çözülmüş olduğuyla ilgili tutumuna uygun davranmamaktadır. AİHM’in verdiği kararları, kesin hükümleri adeta öğrenmemiş gibidir.
Sorumluluk konusunda “lobi”nin sözünü etmek, “lobi”yi suçlamak ise gerçek düşmanı, emperyalizmi arka plana atmak, hatta onun gizlenmesini sağlamak olmaktadır.
Kalın geri bir mevziye çekilmekle kalmamış, aynı zamanda yanlış bir mevziye de düşmüştür.
Konu, tarih konusu değil, hukuk konusudur. Konu, tarih alanına değil, siyaset alanına aitttir.
İbrahim Kalın’ın, 24 Nisancıların cephesinde bir işi yoktur. 24 Nisancılar Kalın’ın açıklamalarına sevinmiş olmalıdırlar.
NOTLAR:
1- O tarihte bütün vilayetlere gönderilen bir yazıda “Ermeni komitelerinin kapatılması, evraklarına el konulması, komitelerin ileri gelenlerinin, zararlı faaliyetlerde bulunan Ermenilerin ve bulundukları yerlerde ikametleri mahzurlu görülenlerin” gözaltına alınması istenmekteydi. Bu tedbirin komitelerin yeni girişimlerini engellemeye yönelik olduğu da ifade ediliyordu. Talimatta, “çatışma olmaması için hassas davranılması” gerektiği de yazılmıştı.
“Mütarekeden sonra İngiliz Yüksek Komiseri Amiral Calthorp gönderdiği şifrelerde 24 Nisan 1915 tarihinde tutuklanan Ermenilerin ‘Müttefik ordularına hizmet eden Ermeni gönüllüler veya Müslüman katliamı sorumluları’ olduğunu bildirmiştir.” Alıntı için bkz. Özdemir (ve diğ.), Ermeniler: Sürgün ve Göç, Ankara 2004, s. 62; akt. Kemal Çiçek, Ermenilerin Zorunlu Göçü (1915-1917), TTK Yayınları, Ankara 2012, s. 30 ve Bülent Bakar, Ermeni Tehciri, Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara 2009, s. 68.
2- Bu sayı birçok kaynakta 2.345 olarak geçmektedir, ancak bu rakamın yanlış yazılmış olması olasıdır, çünkü tutukluların gönderildikleri yerlerdeki kayıtlar, toplamın 235 kişiden ibaret olduğunu göstermektedir. Hatta şöyle bir ayrıntı da söz konusudur; İstanbul’daki komitecilerin ve terörcü önderlerin sayısı 610 olarak belirlenmiştir, ancak bunlardan yalnız 235 kişi adreslerinde bulunabilmiş, “diğerlerinin büyük çoğunluğu adreslerinde bulunamamış, bir kısmının da yurt dışına çıktığı anlaşılmıştır”. (Başka bazı kaynaklarda ise 1.300, 1.800 ve 2.500 sayıları verilmiştir; 1.800 rakamı İngiliz, 2.500 rakamı ise Fransız kaynaklarındandır.) Bkz. Yusuf Sarınay, “24 Nisan 1915 Genelgesi ve İstanbul’da Tutuklanan Ermeni Komitecileri”, Tarihi Gerçekler ve Bilimin Işığında Ermeni Sorunu, İstanbul 2007, s. 139-143; akt. Bakar, s. 68-71.
3- Birçok kaynakta bulunan bu bilgi İngiliz tarihçi A. Toynbee tarafından da teyit edilmiştir, bkz. The Treatment of Armenians in the Ottoman Empire / 1915-1916, Causton and Sons, London 1916, s. 46 ve 49. Propaganda amacıyla yazılmış ve Mavi Kitap diye ünlenmiş bu yayın, Türklerin Ermenileri sistemli olarak yok etmeye çalıştığı yolunda iddialar içeriyordu. Kitabın yapmak istediği şey, ABD’yi İngiltere yanında ve Almanlara karşı olarak savaşa sokmaktı. Kitabın, 17 dile çevrilerek ve 400’ün üzerinde yayınevi tarafından yapılan on milyonlarca baskısı, başta ABD olmak üzere bütün dünyada dağıtılmıştı. Ancak İngiltere devletinin savaş dönemindeki çıkarları için yazıldığından ve düzmece olmasının belirginliğinden dolayı hiç itibar görmedi, ciddiye alınmadı. Malta yargılaması için de İngiliz Kraliyet Savcılığı tarafından kitabın kanıt değeri taşımadığına karar verilmişti. Bu konuda geniş bilgi için bkz. Alp Hamuroğlu, “Jön Türkler, Ermeniler ve Batı - 2”, Teori, sayı 281, Haziran 2013, s. 54-72.
4- Bu konuda geniş bilgi için, „Neden ‘24 Nisan’? Ve ‘Lobiler’ ‘24 Nisan’ın Neresinde?” başlıklı yazımıza bkz. Dağarcık Türkiye, aylık internet dergisi, Nisan 2015 (dagarcikturkiye.com).