24 Kasım 2024 Pazar
İstanbul
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Yangın mağdurları evsiz ahırsız kaldı

‘Bir yandan hazine, bir yandan orman, bir yandan hisseli tapu meselesi. Bizi böyle çaresiz bırakmasın devletimiz. Bizim evimizi yapmıyorlar, yaptıklarından da bedel istiyorlar. Köylünün elinde avucunda neyi kaldı, neyiyle ödesin?’

Yangın mağdurları evsiz ahırsız kaldı
A+ A-
DEVRİM AŞKIN KARASOY / ANTALYA

Antalya Manavgat’ta, 28 Temmuz’da terör örgütü PKK’nın başlattığı ve 11 gün süren yangın, devlet millet seferberliği ile söndürüldü. On binlerce hektar ormanlık alanla birlikte, yüzlerce ev ve üretim alanı da kül oldu.

Yangınlarla mücadelenin ilk günlerinde Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum, evsiz kalan vatandaşların en kısa sürede yeni evlerine yerleştirileceği sözü vermişti. Felaketin üzerinden beş ay geçmesine rağmen hâlâ konteynerlerde yaşayan yangın zedeleri zorlu bir kış bekliyor. Evlerini kaybeden yüzlerce ailenin karşısına çıkan en büyük engel; ‘mevzuat’. O mevzuata göre tapu sorunu olan vatandaşların yeni evlerine kavuşması olanaksız. Manavgat köylerinde görüştüğümüz yurttaşlar, yetkililerin verdikleri sözü bir kez daha hatırlattı.

Hisseli tapusu olan ya da hiç tapusu olmayan, ancak yüzyıllardır işledikleri toprağın üzerindeki evlerinin vergilerini ödeyen vatandaşların, mülkü yok sayılıyor. Onlar, evleri yeniden kurulsun, ocakları yeniden tütsün istiyor. Büyük oranda hayvancılıkla da uğraşan üreticilerin, yanan ahırları, üretim araçları ve ürün kayıpları ile ilgili yeterince yardım alamadıkları için de mağduriyetleri katlanıyor. Bu zorlu şartlar altında yine de üreterek hayata tutunmaya çalışıyor.

ATEŞ ETRAFINDA SÖYLEŞTİK

Oymapınar, Karaöz ve Sülek mahallelerinde yangın mağdurları ile konuştuk.

İlk durağımız Oymapınar Mahallesi. Manavgat Çayı rehber olup düşüyor önümüze. Yanan uçsuz bucaksız orman alanlarında doğa bir yolunu bulup sürgün vermeye başlamış bile. Ancak ocaklarına ateş düşen köylülerin aynı can suyunu alamadıklarını konteyner evlere yaklaştıkça görüyoruz. Konteynerlerden birinin kapısını çalıyoruz. Bizi, Doğan ailesi karşılıyor.

Konteynerin önünde yangından tek kurtarabildikleri traktörleri duruyor. Tek odalı yapının üzerinden sac ve naylonla kapladıkları bir çıkma yapmışlar. Yaşam alanlarını bir nebze genişletmek istemişler. Çünkü, “Yörük bu, bir göz odada bağlasan durmaz.” Çıkmanın ortasında bir odun sobası var. Ateş etrafında toplaşıp söyleşmek, Yörük yaşamının vazgeçilmezi. Biz de öyle yapıyoruz. Buyur edilir edilmez, sobanın etrafında yerlerimizi alıyoruz. “Ayaklarımız sızılı. Soba kurmadan bu sızılar dinmiyor. Damımız akıyor bak” diyor Hatice Doğan.

Yangın mağdurları evsiz ahırsız kaldı - Resim: 1

‘YURDUMUZDAN GİDEMEYİZ’

Fırtına ve yağmurun saca vurdukça çıkardığı gürültü zaman zaman birbirimizi duymamızı engelliyor. Ama anlattıklarını can kulağı ile dinliyoruz. Hatice ve Abdulkadir Doğan çifti hisseli arazilerle ilgili mevzuat engeli yüzünden yanan evlerinin yerine yenisinin yapılmadığını anlatıyor. Ailede evleri yanan yalnızca yaşlı çift değil. Aynı arazide yaşayan 4 çocukları da yangında evlerini kaybetmiş. “Her şeyimi yitirdim, çocuklarım dağıldı. Bizi de buralardan götürmek istiyorlar, ama gidemeyiz yurdumuzdan.” diye anlatıyor Hatice Ana. “Atamızdan kalma altı buçuk dönüm tarlamız var. Zeytinliklerimiz, meyve bahçelerimiz, üzüm bağlarımız, susam tarlalarımız yandı, seramız yandı, sulama borularımızın tümü eridi. Kilim dokurdum çeşit çeşit, kilimlerim kül oldu.” diyor ve ekliyor: “Çaput çelen mi benim tasam? Bir evimiz yapılsın, o zaman yeniden soluk alırız. Çocuklarımı yine toplayayım etrafıma. Eskisi gibi olmasa da iyi kötü başımızı sokalım, bir evcezimiz olsun. Cenazem buradan değil, evimden çıksın.”

İstiyoruz ki, yaşamının son demlerinde, ata toprağında hane kurmak, üretmek ve yine konuk ağırlamak isteyen Hatice Ana, dileğinin, ‘hisseli tapu, toki’ mevzuatları arasında kaybolup gitmesini istemiyor.

‘BİR ÇİVİ ÇAKMADILAR’

Yörük deyimiyle “evin gocası” Abdulkadir Doğan, gençliğinde Oymapınar inşaatında çalışırken bir gözünü kaybetmiş. “Burada doğdum burada büyüdüm gızım. Babamızın babası seferberlikte gitmiş, yoksulduk. Bu araziyi ekip geçimimizi sağladık. Kimseden bir şey istemedik. Ele güne muhtaç olmadık. Ama başımıza bu iş geldi.” diyor ve verilen sözleri hatırlatıyor. “Bakanımız Murat Kurum geldiğinde, ‘bu evleri hemen yapın’ talimatı verdi. Ama daha bir çivi çakmadılar. Bir yandan hazine, bir yandan orman, bir yandan hisseli tapu meselesi. Bizi böyle çaresiz bırakmasın devletimiz.” Doğan yapılacak olan konutların köylülere bedelsiz verilmesi gerektiğini söylüyor. “Bizim evimizi yapmıyorlar, yaptıklarından da bedel istiyorlar. Köylünün elinde avucunda neyi kaldı, neyiyle ödesin?”

Hangi koşullar altında olursa olsun, konuğu baş tacı eden bu yüce kültürün gocası “kusura kalmayın gızım, bu sefer olmadı. Bir dahasına inşallah kendi evimize geniş geniş gelin” diyerek bizleri uğurluyor.

Sert rüzgâr, yağmur ve dolu sağanağı eşliğinde Karaöz’e uzanıyoruz. Yılın ilk soğuğunu sıcak ocaklarının başında değil konteynerlerde karşılayan vatandaşların yaşadıkları sorunlar yeni başlıyor.

Bundan beş ay öncesine kadar, Karaöz’ün Akbaşbeleni mevkiinde sizi seyrine doyulmaz bir manzara karşılardı. Belenlerin sırt sırta verdiği bu yerlerin ufkunda, Manavgat ovasının denize kavuşması, görkemli bir masal gibi sahnelenirdi. O eşsiz manzaraya seyre dalınan doğal terasta, şimdilerde yangından kalan izler, ayazla birlikte içinize işliyor.

‘HAYVANLARIM YEMSİZ, AHIRSIZ’

Akbaşbelenli 3 çocuk annesi Özcan Deniz, geçimini hayvancılıkla sağlıyor. Evi, ahırı, ağılı… Uğruna emek verdiği her şeyi, alevler yaktı geçti. Özcan Deniz, ailesiyle konteynerde yaşam savaşı veriyor. Hayvanlarına da kendi imkânlarıyla yaptığı derme çatma yapılarda bakıyor.

Deniz, en çok da soğukta, çamurda damsız kalan hayvanları için üzülüyor. “Kurulu düzenim bir günde dağıldı, emeğim yok oldu. Bir çocuklarımı, bir de hayvanlarımı kurtardım. Tapusu olmadığı için evim yapılmadı yardım gelmedi. Ahırımı kendi imkânlarımla yeniden kurdum. Ama dört yanımız çamur içinde. Evvelki gün koyunum üç yavru kuzuladı. Üçü de çamurun içinde boğulup öldü. 7 bin liralık saman aldık, 15 günde bitti. Hayvanlarım yemsiz kaldı. Çocuklarımı mı okutacağım, hayvanlarıma saman mı alacağım şaşırdım.”

Özcan Deniz, süt ürünlerini işleyip pazarda satıyor. Tek odaya ne yayık makinasını ne de diğer araç gereçleri sığdırabiliyor. Hepsi kapının önünde duruyor. Odanın bir köşesinde yufka ekmekler yığılı. Ekmeklerin önünde ancak bir yatağı sığdıracak genişlikte boş yer var. “İşte 5 kişi burada yatmaya çalışıyoruz.” diyor Deniz ve taleplerini sıralıyor: “Kendimden geçtim. Küçük baş hayvanlarım için ahır istiyorum. Ahırların içine, konteynerin önüne çakıl dökülsün, burası çamur deryası oluyor. Saman desteği istiyorum. Bizim büyüklerimiz bize buraları bıraktı. Evimizin yeniden buraya kurulmasını istiyoruz.”

‘TAPU ŞARTI KALDIRILSIN’

Manavgat’ta yanan hangi mahalleye gitsek, mevzuat sorunu karşımıza çıkıyor. Verilen sözler hatırlatılıyor. Devletin yaraları sarması isteniyor. O mahallelerden biri de Sülek. Burada da üretim alanları, evler ve ahırlar yandı. 3 kardeşinin evi, kendisinin ahırları, ağaçları ve üretim araçları yanan Ali Deniz, Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum’un yangından hemen sonra köylerini ziyaret ettiğini ve hiçbir koşul aranmaksızın evlerin yeniden inşası için söz verdiğini anlatıyor. “Bunu kulaklarımızla duyduk. Şimdi kimse hatırlamıyor. Yangın zedeler için tapu şartının kaldırılması gerekir.” diyor. Yetkililerin üretim zararlarının karşılanması için belirlediği rakamların da gitgide düştüğünü anlatan Ali Deniz, “Bu topraklar için çok savaş verdik bedel ödedik. O ödenen bedelin karşılığı ata toprağında evsiz kalmak olmasın. Devlet sözünü tutsun.” diyor.

MEVZUATLAR HIZLA AŞILMALI

Yangın mağdurları evsiz ahırsız kaldı - Resim: 2

Vatan Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve İl Başkanı Serdar Üsküplü, Manavgat’ın yanan mahallelerinde incelemede bulundu, yangından zarar gören vatandaşların sorunlarını dinledi. Üsküplü, evleri yapılmayan köylülerin durumunu Aydınlık’a şöyle değerlendirdi: “İstanbul’dan Ankara’dan baktığımızda, yangın bitti ve sorunlar çözüldü gibi görünebilir. Ancak, söz verilmesine rağmen evlerin ve ahırların yapılmadığını tespit ettik. Mevzuatta köylülerin burada yaşıyor olması, elektriğinin, suyunun daha önceden bağlanmış olması, evinin burada olduğunun bilinmesi yeterli. Buradaki tapu veya hisseli tapu sorunu köylümüzün evlerinin yapılması için engel değil. Hızla bu mevzuatlar aşılmalı. Köylülerimizin barınma sorunu derhal çözülmeli. Onların bütün birikimleri yandı. Hayatta kalabilmeleri ve geçimlerini sağlayabilmeleri için desteğe ihtiyaçları var. ”

Yangın Manavgat Antalya ev ağır söz mevzuat