28 Aralık 2024 Cumartesi
İstanbul
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Yapay zeka bizi nereye götürüyor?

Makine ile insan zihni birleştirilerek, zihinsel kapasitenin daha da artırılabileceği iddia ediliyor. Diğer mesele, yapay zekanın insan zekâsı ile kesişmesidir. Zira insan iradesi, mahremiyeti, sorumluluğu ve özgürlüğü konusunda ciddi sorunları doğurabilir

Yapay zeka bizi nereye götürüyor?
A+ A-
PROF. DR. AHMET DAĞ

Yapay zekanın nereden geldiği, nerede olduğu, nereye gideceği önemli sorular. Her ne kadar çok yeni olsa da yapay zeka tartışmalarının kökleri geçmişte var. Aristoteles’e atıfsız olmaz. Dijital/ikili sayı sistemlerinin mantığını kurmuş olan Aristotles, yapay zekanın inşasında önemli bir isim.

Yine Yunan mitik düşüncesinde robotik varlık Talos anlatımı, Arkitas’ın tasarladığı robotik varlıklar yapay zekanın geçmişi diyebiliriz.

Daha sonraları Descartes’in otomatlar üzerinden “Makineler düşünebilir mi?” tartışması modern ve ufuk açıcıdır. Descartes'in kendi felsefesi içerisinde makinelerin düşünmesi mümkün değildi. Kendi felsefesi açısından tutarlıydı. Çünkü düşünmeyi idrak veya ben bilinci sahibi olmak diye algılıyordu.

Ben de yapay zekada bilinç, sezgi oluşturmanın çok zor olduğunu düşünenlerden biriyim. Ama teknolojiler konusunda son derece itidalli biriyim. Zira teknoloji; büyüsel, çok şaşırtıcı bir şey.

Daha sonraları Leibniz, Fermat, Boyle gibi bilimcilerin yaklaşımları, özellikle Leibniz ve Pascal’ın hesap makineleri, yapay zekaya önemli bir zemin sağladı.

Hem Aristoteles'in “bir şeyin hareket edebilmesi için hareket ettiricisi olması gerekir” şeklindeki fizik yaklaşımının geçersizleştirilmesi hem de Descartes’in düşünen-yer kaplamayan, yer kaplayan-düşünmeyen ikileminin tartışılması bilimde büyük devrimleri meydana getirdi. Böylesi ortamda "Makineler düşünür, düşünmez mi?" tartışmasının doğması doğaldı.

A. Turing-1950 yılında “makineler düşünebilir mi?” sorusunu sordu, 1956'da Darmouth Üniversitesi’nde ilk yapay zeka konferansı düzenlendi. Türk-İslam düşüncesinde İbn Cinni (10. yy.), “konuşan makine”, Cabir bin Hayyan (9. Yy.) ise laboratuvar ortamında “düşünen canlı bir varlık” tartışmaları yapmıştır.

Cahit Arf 1959 yılında “Makine Düşünebilir mi ve nasıl düşünebilir?” makalesini yazdı. Cahit Arf’ın yaptığı katkı bizim için çok kıymetli.

Yapay zeka bizi nereye götürüyor? - Resim : 1
Yapay zeka destekli bilgisayar Deep Blue, 1997'de Dünya Satranç Şampiyonu Garry Kasparov'u yendi.

YAPAY ZEKANIN KIŞI VE BAHARI

Modern düşüncede ruh düzleminden zihin düzlemine geçilmiştir. Sonrasında zihnin zekaya indirgenmesi, yapay zeka çalışmalarının seyrini belirleyen bir durum. Descartes etkisinden bahsedilebilir. Çünkü Descartes dualitesi, “Madde düşünebilir mi?” tartışmasına imkân tanıyordu.

Cogito'su ve dualitesi (yer kaplayan düşünmez, düşünen yer kaplamaz) ruh-madde ayrımıdır. 1950'de mühendislik ve uygulama alanında yapılan tartışmalar, post-Kartezyen tartışmalardır. Ruh-beden tartışması ileri götürülüp, ters bir perspektifle makinelerin düşünebileceği tartışması ortaya konulmuştur.

1970'ler yapay zekanın kışı oldu. Mustafa Süleyman gibi kişiler, bu kışın en büyük nedenini fon aktarılmaması ve projeler geliştirilmemesi olarak görür. Ona göre yapay zekada başarısızlığın (duraklamanın, fetretin) nedeni, çalışmalardaki başarısızlık değil bu alana karşı ilgisizlik ve unutulmasıdır.

1980'lerde ilgi ve çalışmalar artınca, yapay zekanın “baharı” diyebileceğimiz bir dönem oluyor. 1996 yılında Deep Blue'nun -dönemin- dünyanın en iyi satranç ustasını yenmesi, yapay zeka konusundaki ümitleri artırmıştır.

Yapay zekanın baharında internetin gelişiminin de önemli etkisi var. 1990’larda yaygınlaşan, sivil hayata açılan internet Web 1.0 sürecinde sadece bilgilenme, Web 2.0 süreci-sosyal medya vasıtasıyla- sadece bilgilenme değil, aynı zamanda orada etkileşmeyi sağladı.

Web 3.0 (Metaverse) süreci de orada yaşamayı sağlayacak görünüyor. İnternetin, yapay zeka ile izdivacı-evliliği, gücünü daha da artırdı. Zira internet, yapay zekanın yakıtı olan veriyi sağlar yani veri, yapay zekanın ham maddesi. Verilerin internet üzerinden edinilmesi, yapay zeka ile internetin bu evliliği bereketi artırdı.

İNSAN ZEKASI İLE KESİŞME

2005'ten itibaren sadece dijital alanda değil, başta endüstriyel robot alanında da yapay zekanın varlığı arttı. 2020'ler, daha devrimsel bir teknoloji olan teknolojik tekillik çalışmalarına şahitlik ediyor. Makine ile insan zihninin birleşerek, insanın zihinsel kapasitesinin daha da arttırılabileceği iddia ediliyor. Diğer mesele, yapay zekanın insan zekâsı ile kesişmesidir.

Zira insan iradesi, mahremiyeti, sorumluluğu ve özgürlüğü konusunda ciddi sorunları doğurabilir. Teknolojik tekilliğe ihtiyaç duyulmasının nedeni, insanın sınırlılığını aşmak istenmesidir. Teknolojik tekilliği 2021 yılında bir maymunda deneyen Musk, ona oyun oynatmada başarılı olduğunu iddia etti. Ocak 2024’te insan beynine yerleştirilen çipin de başarılı olduğunu söyledi.

Aslında en devrimsel alan teknoloji. Bu devrimsel alanda ciddi, büyük tartışmalar olacak. Başta mahremiyet, güvenlik, özgür irade ve sorumluluk gibi meselelerde birçok tartışma olacak. R. Kurzweil gibi bilimcilerin iddia ettiği gibi mevcut insandan milyonlarca daha zeki ve bilgi sahibi olacak bir varlıkla karşılaşılabilir.

Teknolojik tekillik -Harari'nin de dediği gibi- teknolojik bir evrimdir. 150.000 yıldır insanın -homosapiens- evrim geçirmeden yaşadığını iddia eden Harari’ye göre biyolojik evrimi beklemenin anlamı yok. Yeni evrim süreci, teknolojik evrimcilikle gerçekleşebilir.

Önemli bir devrim olan yapay zeka ile insan zekasını bir araya getirme -teknolojik tekillik- çok şeyi değiştirecek. Kurzweil, teknolojik tekilliğin, çok uzun zamanda değil 2035’te olacağını, 2045’te mükemmel seviye geleceğini iddia eder.

Hem teknolojik tekilliğe hem de yapay zeka hakkında karamsar ya da iyimser olanlar var. İyimserler, Afrika'daki başta açlık olmak üzere sorunların giderileceğini iddia ediyorlar.

Aslında bu tür iddialar Aydınlanma’da da var. İnsanların -daha- konforlu, eşit ve özgür yaşayacağı tezleri ortaya konuldu. Kısmen bu gerçekleştirilmiş olsa da iki dünya savaşı, iç savaşlar, 1929 Dünya Ekonomik Bunalımı gibi kaotik hadiseler de yaşandı.

Nitekim Toynbee, Sorokin, Spengler gibi isimler, 20. yüzyılı “bunalımlar, felaketler ve çöküş” olarak adlandırmışlardı.

FİLİSTİN VE SURİYE’DE SAVAŞ AHLAKI GÖZETİLMEDİ

21. asır, önceki asırlardan çok farklı zira ilk defa zeki bir varlıkla karşılaşacağız. “Hayvansever” olmamız onların, düşündüğünü göstermez. Descartesçi anlamda onların otomat olduğunu düşünmesem de insanlar kadar akıllı-zeki olduğunu da düşünmüyorum.

Uçağın tasarımını, üretimini ve uçurmasını yapabilecek bir hayvandan bahsedemeyiz fakat yapay zekadan bahsedebiliriz. Yapay zekanın en aktif alanlarından biri, askeri alandır. Kötümserlerin çekindiği onu da askeri alanda kontrolsüz biçimde kullanılmasıdır.

Nitekim İsrail’in Filistin’deki katliamları yapay zeka ile yaptığına şahitlik ettik. Yapay zekalı askeri teknolojilerin kullanılmasıyla insanlık daha büyük problemlerle karşılaşabilir, sivil katliamlara neden olabilir.

1. Dünya Savaşı'nın neredeyse %90'ı cephede geçerken 2. Dünya Savaşı’nın %50'den fazlasında şehirleri vurdu. 3. Dünya Savaşı’nın tamamı şehirde gerçekleşebilir. Bir anlamda cephe diye bir şey olmayacak.

Askeri teknolojiler sorunları, riskleri ve tehlikeleri olsa da savaş; gereklilik, gerçeklik ve yerinde doğruluktur. Herodotos’un dediği gibi, “Savaş, her şeyin babasıdır”. Savaş teknolojileri, savaş ahlâkı içinde üretilmeli ve kullanılmalı.

Savaş ahlâkını ihlâl etmeden savaşı sürdürme ve yönetme sürecinin içerisinde bulunmak gerekir. Suriye ve Filistin’deki savaş örneklerinde, yapay zeka üretilmesi ve kullanılmasında savaş ahlâkının gözetildiğini söyleyemeyiz.

ChatGPT'ye “Yapay zeka, bizi nereye götürüyorsun?” diye bir soru sormuştum. O da “Nereye gitmek istiyorsan, hayallerinin uzandığı yerlere...” diye bir cevap vermişti. Yani insanın istekleri, hayalleri ve düşünceleri belirleyici olacak, işimiz yaş.

İnsan, çok enteresan bir varlık. Akıl ve ele sahip olması onun düşünen ve eyleyen bir varlık olduğunun göstergesidir. İnsan erdemle donanmadığı zaman her türlü problemi, katliamı, kötülüğü yapabilecek potansiyele sahip. Mevcut süreci insani biçimde yönetmemiz, hâkim olan gücün insan mı yoksa yapay zeka mı olacağı sorusunda biraz da bize bağlı.

SINIFLAR ARASI EŞİTSİZLİK DOĞABİLİR

İnsan, eğer iradesini bırakmaya meyilli ise, yapay zeka benzeri bir uygulamanın insanı ve hakikati eline geçirmesi mukadder olabilir. İnsan, yapay zeka uygulamalarına iradesini bırakma işini kolaylaştırdığını düşünüyor.

Nitekim Floridi, “Yapay zekayı veya onun akıllı temsillerini benimsediğimizde, karar verme gücümüzün bir kısmını da olsa isteyerek teknolojik eserlere bırakıyoruz.” tespitinde bulunmuştur.

Kişi, “bugün nereye gitsem, hangi arkadaşımı terk etsem ya da beraber olsam, kime oy vereceğim, kiminle evleneceğim” vs. mevzularda yapay zeka talimatlarıyla yaşayabilir. İnsan iradesinin, ahlakının ve özgürlüğünün ne kadar muhafaza edileceği üzerinde düşünmek gerekir?

Yapay zeka teknolojileri, kapitalizmle ilişkidir. Her ne kadar bu teknolojiler, erişilebilir olsa da belli bir maliyet gerektirdiği için sınıflar arası eşitsizliği doğurabilir. Hem yapay zeka taraftarları hem yapay zekayı lokomotif olarak gören transhümanistler, sınıflar arası eşitsizliğin ortadan kalkacağını iddia etmektedirler.

Transhümanizm; insanın fiziksel, biyolojik ve bilişsel olarak güçlendirilebileceğini savunan bir hareket. Biyonik kalp, göz, kulak, hatta beyin vs. protestics mafsallarla insanın doğa veya Tanrı tarafından sınırlandırılmasından azat kılacağını iddia etmektedir.

Hatta Tanrı’nın “malzemeden çaldığını”, “az pişirdiğini” söylüyorlar. Asıl sorun şu; Tanrı'nın veya doğanın elinden kurtardıkları insanın, sermayenin eline terk edilmesi daha sorunlu değil mi? Bu tür teknolojileri ya da bu yaklaşımları savunanlar kapitalist ve liberalist kimliğe sahipler. Bu teknolojileri ve amaçları kapitalizmin gereği olarak doğal buluyorlar.

Küresel şirketlerin devletlerin iktidarını sınırlandırdığı bariz bir gerçeklik. Devletlerin yasal düzenlemelerini hoşuna gitmeyenleri veto edebiliyor istedikleri yasaları çıkartabiliyorlar. İnsan nüfusunun çokluğundan rahatsızlar.

Öjeniyi sadece genin ıslahı değil aynı zamanda insanın tasfiyesi olarak anlıyorlar. Nüfusu azaltılması için öjeniyi devletlere dahi tavsiye ediyorlar. Yasal düzenlemelerle uygulanması gerektiğini iddia ediyorlar.

Yeni teknolojilerin tasarımında, üretiminde ve uygulanmasında etik çerçeveleri inşa ederek doğuracağı sorunların azalması sağlanmalı.

* NOT: Prof. Dr. Ahmet Dağ’ın, Teori Dergisi’nin 7 Aralık 2024’te Ankara Kitap Fuarı’nda düzenlediği yapay zeka konulu söyleşideki konuşmasının metnidir.

Yapay zeka insan Filistin Suriye teknoloji