Yapay Zekâ ve dijital teknolojiler doğal zekânın zaferidir
Kuntay Gücüm’ün Marx’ın Makineleri isimli kitabı çıktı. Marx’ın Makineleri, Karl Marx’ın makinelere nasıl baktığını, onun zamanında var olmayan dijital teknolojiler incelenirken, Marx’ın ekonomi-politik eleştirisinin bize nasıl yardımcı olabileceğini anlamaya ve anlatmaya çalışan bir eser
Teori dergisi Genel Yayın Yönetmeni Kuntay Gücüm’ün Marx’ın Makineleri isimli kitabı Kaynak Yayınları etiketiyle geçtiğimiz günlerde yayımlandı. Beş senelik bir çalışmanın ürünü olan Marx’ın Makineleri’nde Kuntay Gücüm, dijital teknolojileri incelerken Marx’ın ekonomi-politik kuramından yararlanıyor; konu bir kanıt aracı olarak ele alınmıyor, Modern Çağ Sosyalizminin makineler ile ilişkisi üzerinden kapitalizm sonrasına dair bir tartışma başlatıyor. Bu ilgi çekici konuları ve Marx’ın Makineleri’ni, siz Aydınlık Avrupa okurları için Kuntay Gücüm’e sorduk.
DİJİTAL TEKNOLOJİLERİN SONUÇLARINI ANLAMAK
Daha çok iktisat tarihi üzerine çalışmalarımızla biliniyorsunuz. Teknolojiye ilginiz nasıl doğdu?
Gençliğimden itibaren bilimsel sosyalizm kaynakları hep okuma listemde oldu ve geçmiş ile gelecek birbirinden ayrı konular değil.
Marx’ın Makineleri Marx’ın ekonomi politik eleştirisine dayanıyor. Marx ekonomi politik eleştirisini özellikle 19. yüzyılın 3. çeyreğinde ortaya koymuştu. Ben de 19. yüzyıl diplomasi ve finans tarihi üzerine çalışıyorum. Daha önce yayımlanan “İmparatorluğun Liberal Yılları” başlıklı kitabım Osmanlı İmparatorluğu’nun 1855-1870 döneminde Avrupa merkezli sisteme eklemlenme sürecini inceliyor. 1855-1870 dönemi Marx’ın da ekonomi politik kuramını inşa ettiği yıllar ve “Kapital”in 1. cildini 1867’de yayımladı. “Grundrisse”, “Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı”, “Artı Değer Teorileri” hep bu 15 yıl içinde yazıldı.
Tarih çalışmalarının Marx’ın ekonomi politiğini, örneğin sermayenin toplumsallaşmasını incelerken çok işime yaradığını söylemeliyim. “Kapital”in 3. cildindeki faiz getiren sermaye üzerine bölümler, tam da son yıllarda yoğunlaştığım finans tarihinin soyutlaması gibi. Yani çalıştığım bu iki alan düşünüldüğü kadar uzak değil.
Marx’ın Makineleri, geçmişe olduğu kadar geleceğe de dönük bir çalışma mı?
Kitapta, dijital teknolojilerin yaratacağı sonuçları anlamaya çalışırken Marx’ın ekonomi politiğinin bize nasıl yardımcı olabileceğini göstermeyi amaçladım. Yani konu gelecek. Ayrıca sosyalist ülkelerde sibernetiğin tarihi ve siberevrende günümüzde devam eden mücadeleyi incelemeye çalıştığım bir bölüm de var.
Marx’ın Makineleri kitabının yazarı Kuntay Gücüm
DİJİTAL TEKNOLOJİLER META EKONOMİLERİNİN BASTIĞI ZEMİNİ DARALTABİLİR
Bu kitabınızın tezi nedir?
Temelde dijital teknolojilerin meta ekonomilerinin aşılmasını sağlayacak maddi güç olduğunu savunuyorum. Meta ekonomilerinin ötesinde, zorunlu çalışmadan özgürleşmiş sınıfsız toplum var.
Dijital teknolojiler geçim araçlarının ve üretim araçlarının üretiminde canlı emeğe duyulan ihtiyacı ortadan kaldırabilir. Bu da aslında sermayenin hem en ileri noktaya kadar gelişmesi hem de artık varlık koşullarının ortadan kalkması anlamına gelir.
Tabii sadece üretim araçlarının değil, kullanım araçlarının nasıl değiştiği de önemli. Örneğin bir e-kitap dosyasını ürettiğinizde o artık sonsuz defa kopyalanabilir ve marjinal maliyeti sıfırdır. Yani o kitaba duyulacak maddi ihtiyaç sonsuz şekilde karşılanmış olur. Kıt kaynaklarla sonsuz ihtiyaçların karşı karşıya gelmesi insanlığın en önemli çelişkilerinden biridir ve belli ölçülerde bunu çözmek dijital teknolojilerle mümkün hale geliyor. Ya da cebimizdeki küçük aletler sadece telefon değil, müzik seti, CD, televizyon, gazete, saat, pusula, not defteri, oyuncak ve daha birçok şey aynı zamanda. Dijital teknolojilerle bazı metaların (kâğıt, matbaa makinesi, yedek parçaları, saat, mürekkep vs.) üretilmesine, depolanmasına, dağıtımına olan ihtiyaç ortadan kalkar. Ekonomik sorunun çözümünde önemli bir yol alınmış demektir.
Ayrıca dijital teknolojiler ve genel yapay zekâ ileri aşamalarında kaynakları piyasada daha etkin dağıtacak mekanizmaya dönüşebilir.
Bütün bu olgular meta ekonomilerinin bastığı zemini daraltır.
HOLLYWOOD DİSTOPYA ÜRETİYOR
Yapay zekâ konusunda toplumda bir korku var. Bunun kaynağı ne ve insanlar korkmakta haksız mı?
Yeni teknolojiler her zaman korkular yaratır. Unutmayalım ki Frankenstein 1818’de yayımlanmıştı. Yani bu korku son on yıllara ait değil. Daha geriye gitseniz teknoloji eleştirilerini oralarda da bulabilirsiniz.
Özellikle yapay zekâ üzerinden Hollywood yeni bir distopya türü üretti. Bu, bir sınıfın distopyası.
Eğer birileri nesnelere yaptırılabilecek işleri insanlara yaptırmakta ısrar ediyorsa, o işleri nesnelere yaptırmaktan bir distopya üretiyorsa, insanları kendi hizmetinde tutmak istiyor demektir. Emperyalist sınıfların dijital teknolojilere düşmanlığının temelinde varlığını sürdürme kaygısı var.
Şunu fark etmemiz lazım. Yapay Zekâ ve bütün olarak dijital teknolojiler yapayın doğal olanı alt etmesi değil, insanın doğa güçlerini kontrol altına alma yolunda attığı önemli bir adımdır. Dolayısıyla doğal zekânın zaferidir.
MARX’IN MODELİ GÜNÜMÜZ ÜRETİM İLİŞKİLERİNİ ANLAMAK İÇİN YARARLI
Makine, işçilerin yaptığı işi yerine getiriyor. Bu açıdan makinelerin gelişmesinin insanların iş yükünü azaltması bekleniyor. Bu işsizliğe yol açmayacak mı?
Diyalektik bir geçiş olacak. Bu geçiş sürecinin çelişkisiz olmasını zaten kimse beklemiyor. Hatta bu soruda ortaya koyduğunuz külfetin azalması ile istihdam arasındaki çelişki, diyalektik geçiş sürecinde neden sosyalizme daha fazla ihtiyaç duyulacağını, toplumların sosyalist ilişkilere neden yönleneceğini de gösteriyor.
Kapitalizmde makineler emeğin üretkenliğini artırmak için yani artık değer üretmek için geliştiriliyor. Sosyalizmde ne için geliştirilecek?
Rusya’da devrim olduğunda Bolşevik Partinin parlak teorisyeni Buharin, sosyalist iktidarın birinci görevinin üretici güçleri geliştirmek olacağını yazmıştı. Bu görev hâlâ geçerli ve sosyalizme ihtiyaç olduğu sürece de geçerli olacak. Fakat temel güdüsü ne olursa olsun, sosyalizm de sermayeye dayalı bir üretim sistemidir ve aynı kapitalizmde olduğu gibi artı değer üretir. Tabii ki sermayenin mülkiyet biçiminin el konulan artı değerin tasarrufunu belirliyor.
Marx makineleşmeyi kapitalist formasyonda çözümlemişti. Siz onun çözümlenmesinde bugüne cevap vermeyen tezler tespit etmediniz mi hiç?
Marx sermayeye dayalı üretim sistemini açıklayan model geliştirdi. Bugün hâlâ sermayeye dayalı üretim sisteminin içindeyiz; dolayısıyla günümüzdeki üretim ilişkilerini anlamak için hâlâ Marx’ın modelinden faydalanabiliriz. Bu söylediğim, Marx’ın eksikler barındırmadığı anlamına gelmiyor.
Örneğin Marx anonim şirketleri incelerken sermayenin toplumsallaşmasını ortaya koymuş, finansallaşan sistem içinde sanayi sermayesinin faiz getiren sermaye tarafından sömürüldüğünü yazmıştı. Hatta bunu “kapitalist üretim tarzının kapitalist üretim tarzı içinde ortadan kaldırılması” olarak nitelendirdi. Herkese “Kapital”in 3. cildindeki 5. kısım 27. bölümü dikkatli incelemesini öneriyorum. Marx’ın Makineleri’nde bu bölüm üzerine bir ek metin yer alıyor. Emperyalist merkezdeki dönüşümü Marx adını koymadan burada ortaya çıkartmış. Fakat bu analizde kıta dışına sermaye transferi, kıta dışından gelen ve Avrupa borsalarında işlem gören tahvil ve hisse senetleri yok. Eksiklik arıyorsak Marx’ta, işte bu önemlidir.
Makineleşme açısından bakınca da “Grundrisse”nin Makineler Üzerine Fragman’ında zorunlu çalışmanın ortadan kalkacağı bir toplumu tarif eden Marx’ın, “Kapital”de neden komünist toplumu zorunlu emeğin eşit bölüştürüldüğü bir toplum olarak tanımladığını hâlâ tam olarak açıklayamıyorum.
Karl Marx
SERMAYEYE DAYALI ÜRETİM SİSTEMİNİ ORTADAN KALDIRMAK
Kapitalizm altında makineler ne düzeye kadar gelişebilir? İnsanlığa olumlu katkılar sunacak düzeye ulaşır mı?
Şu anda makineler kapitalizm altında gelişmeye devam ediyor. Ama bu gelişme, sermayenin toplumsallaşmasıyla bağımlı olarak ve toplumsal devrimlerle diyalektik geçiş sürecinin daha ileri aşamalarına evrilecektir.
Sermayenin toplumsallaşması hiçbir zaman maddi güçlerden, makinelerden bağımsız olmadı. Kitapta günümüzdeki teknoloji savaşlarının, emperyalist sınıfların mülkiyeti ile sosyalizm altında daha ileri düzeyde toplumsallaşırken kamusallıkla organik bağlar kuran mülkiyet biçimleri arasındaki çelişkinden kaynaklandığını da savundum. Bu bir sınıf mücadelesidir.
Fakat şu nokta önemli. Sosyalizm altında da gelişme her zaman sermayenin gelişmesidir. Makineler “iş yükünü azalttığında” aslında üretimde sermayenin payı büyümüş, emeğin payı küçülmüş oluyor. Toplumun sosyalizmle mi kapitalizmle mi yönetildiği burada önemli değil. Sermaye her zaman sermayedir; yani birikmiş emek, ölü emek, nesneleşmiş emektir. Fakat iktidarın niteliği sermayenin mülkiyet biçimini belirleyebilir. Sermaye özel mülkiyet, kolektif mülkiyet, kamusal mülkiyet, kooperatif mülkiyet hatta komünal mülkiyet biçiminde karşımıza çıkabiliyor. Kapitalizm ile sosyalizm mülkiyet biçimlerinin birbirleriyle ilişkilerine göre ayrılıyor. Diyalektik geçiş süreci burjuva mülkiyetinin egemenlik alanının git gide daralması anlamına da geliyor.
Şunu göstermeye çalıştım: Marx sermayeye dayalı üretim sistemini ortadan kaldırma görevini emeğe değil, sermayeye yüklemişti. Daha doğrusu tarihsel olarak sürecin böyle gelişeceğini öngördü. İşçi sınıfı mülkiyet hukukunu düzenleyerek sermayeyi ortadan kaldıramıyor; ama onun mülkiyet biçimini değiştirebiliyor.
Ben kitapta, bazılarının iddia ettiği gibi “Grundrisse”deki Makineler Üzerine Fragman’ın Marx’ın Marksist olmadığı bir metin olarak görülmemesi gerektiğini, Marx’ın ekonomi politik eleştirisinden doğduğunu göstermeye çalıştım.