24 Nisan 2024 Çarşamba
İstanbul 18°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Yaratıcı yıkıcılık ve Joseph Schumpeter

Yirminci yüzyılın ilk yarısı dünyada devrim ve bağımsızlık rüzgârının en kuvvetli estiği bir tarih dönemiydi. O kadar ki, Batı aydınlarının arasında sosyalizm veya sosyalizme sempatiyle yaklaşma eğilimi hegemonik durumdaydı.

Yaratıcı yıkıcılık ve Joseph Schumpeter
A+ A-
GÖKHAN DAĞTEKİN

Yaratıcı yıkıcılık kavramı Türkiye'de ortaya atıldığı günden beri siyasi tartışmaların odağında yerini almıştır. Kavramın 2020 Türkiye'sindeki anlamı çok net. Canan Kaftancıoğlu'nun daha önceki açıklamalarıyla, Joe Biden'ın açık beyanlarıyla, RAND Corporation raporuyla, CHP'nin izlediği çizgiyle tam bir örtüşme içinde olan bir kavram olarak seçilmiş “yaratıcı yıkıcılık.” Sorosvari bir turuncu darbeciliğin kodlaması işlevini gördüğü apaçık ortada.

Fakat sanırım Türkiye'de bu kavramın tarihsel ve kuramsal arka planı henüz ele alınmadı. “Yaratıcı yıkıcılık” yeni bir kavram değildir, dünyada ünlü iktisatçı Joseph Schumpeter'in adıyla birlikte anılır.

Avusturyalı Schumpeter (1883-1950) 20. yüzyılın önde gelen ekonomistlerindendi. En bilinen eseri olan “Kapitalizm, Sosyalizm ve Demokrasi” (1942) iktisat çevreleri dışında sosyoloji ve siyaset bilimini de etkilemiştir. Fakat iktisat çalışmaları çok daha erken bir dönemde, 1. Dünya Savaşı öncesinde başlamıştır. 1901'de Viyana Üniversitesinde ekonomi tahsiline başlayan Schumpeter'in hocaları arasında Friedrich von Wieser ve Eugen Böhm von Bawerk de vardı. Wieser ve Böhm Bawerk liberal Avusturya Ekolünün (Österreichische Schule) kurucularındandır.

Ludwig von Mises, Emil Lederer, Otto Bauer ve Rudolf Hilferding Schumpeter'in o dönemde edindiği çevrenin bir parçasıydı. Liberal Avusturya ekolü o dönemde Alman devlet sosyalistleriyle (Historische Schule) kıyasıya bir teorik rekabet içerisindeydi. Fakat Schumpeter'in parçası olduğu entelektüel camia yalnızca Avusturya ekolünün temsilcilerinden oluşmuyordu, Otto Bauer ve Finanskapital'in yazarı Hilferding gibi isimler reformist-revizyonist Avusturya Marksizmi'nin (Austromarxismus) temsilcileriydi.

Schumpeter'in fikriyatında bu gençlik döneminin tesirleri kanımca kalıcı etki bırakmıştır. Avusturya ekolü ile yakın ilişkisine rağmen genelde o ekole ait sayılmıyor, çoğunlukla ortodoks iktisatçılarla reformist sol teorilerin arasında konumlandırmıştır... Bu sebeple Schumpeter genelde “aykırı” bir iktisatçı ve aydın olarak tarif edilebilir.

Yaratıcı yıkıcılık ve Joseph Schumpeter - Resim: 1

KAPİTALİZM İLELEBET SÜREMEZ

Schumpeter, örneğin kapitalizmin ilelebet süremeyeceğini, kapitalizmin sosyalizme evrileceğini savunmuştur. Fakat devrim ve diyalektiği reddeden Schumpeter, bunun kendiliğinden gerçekleşeceğini öne sürmüştür. Karl Marx'ın kapitalizm tarifinin kısmen geçerli olduğunu kabul eden Schumpeter, Marx'ın emek, sömürü, sınıf mücadelesi, yoksullaşma teorisini ve kâr oranının düşüş kanununu reddediyor. Schumpeter'in görüşüne göre tarihsel süreç Marx'ın haksızlığını kanıtlamıştır. Emperyalizmi ise iktisadi bir mecburiyet olarak tanımlamıyor Schumpeter, ona göre emperyalizm yalnızca Batı elitlerinin şovenizminin bir yansıması.

Schumpeter, kapitalizmi tarihte görülmüş en büyük dönüştürücü kuvvet olarak değerlendiriyor, burada Marx'la birleşiyor. Kapitalizmin merkez aktörü olarak girişimciyi koyuyor. Girişimci toplumu yeni ürünlerle, buluşlarla, yöntemlerle, innovasyonlarla buluşturan kahramanvari bir figürdür. Bu şekilde kapitalizmde değişimin motorudur girişimci, mevcut toplumsal ve ekonomik ilişkileri yıkar, yenileriyle ikame eder. Yaratıcı yıkıcılık (Alm. schöpferische Zerstörung/ İng. creative destruction) budur.

Bilindiği üzere kapitalizmin değişim kanunu Lenin'e aittir. Schumpeter de kapitalizmin istikrarlı olamayacağını ve sürekli değişime tabi olduğu fikrini benimsiyordu. Bu ortodoks piyasa iktisatçılarının teorileriyle çelişiyordu, onlara göre piyasa muhteşem bir ahenk içerisinde sürekli bir “doğal” denge eğilimindedir. Schumpeter'e göre kapitalizm yerini sosyalizme bırakacaktır. Bunu iki sebeple açıklıyor. Birincisi tröstleşen, tekelleşen kapitalizmde girişimcilerin manevra alanı daralıyor, onların yerini salt kâr ve çıkar hesabı yapan menejerler alıyor. İkincisi bugünkü “yaratıcı yıkıcılık” tartışması açısından daha mânidar: Schumpeter aydınların kapitalizmi benimsemediklerini ve bu sisteme karşı olduklarını söylüyor!

ENTELEKTÜEL HEGEMONYA

Bir fikri savunan aktörleri değerlendirdiğimizde bunu aktörün içinde bulunduğu tarihsel koşullara uygun bir şekilde yapmak elzemdir. Günümüz neoliberal ideologların söylemleriyle veya Hayek ve Friedmann gibi sağcı teorisyenlerle mukayese edersek, elbette Schumpeter ilerici bir iktisatçı profili çizer. Fakat bu karşılaştırma tümden yanlış bir karşılaştırma olur.

Yirminci yüzyılın ilk yarısı dünyada devrim ve bağımsızlık rüzgârının en kuvvetli estiği bir tarih dönemiydi. O kadar ki, Batı aydınlarının arasında sosyalizm veya sosyalizme sempatiyle yaklaşma eğilimi hegemonik durumdaydı. Emperyalist-kapitalist sistem açısından bu büyük bir sorun ve tehlikeydi. Bunun en çarpıcı örneği atom bombasının planlarının SSCB'nin eline geçmesidir. Sovyet istihbaratı James Bond tarzı ajan operasyonlarıyla New Mexico çöllerindeki gizli askeri sırlara erişmedi. Manhattan Projesini yürüten bilim insanları arasında bile SSCB'ye büyük sempatiyle bakanlar vardı ve onlar atom bombasının kesinlikle emperyalistlerin tekelinde olmaması gerektiği bilinciyle Sovyetlere bu gizli planları aktardılar. Böyleye SSCB atom bombasına sahip oldu, 20. yüzyılın kaderi değişti. Bu müthiş bir ideolojik üstünlüktü. Emperyalizm açısından bu üstünlüğün kırılması hayati bir gereksinimdi.

Günümüzde Schumpeter kapitalizme birtakım eleştiriler getirdi diye onu ilerici ve müthiş öngörü sahibi olarak takdim eden aydınları bu çerçevede değerlendirmek gerekir.

Sağcı ideologların devrimcilerin entelektüel ve kültürel üstünlüğünü kırma gibi bir imkânları yoktu. Onların propagandası daha çok geniş kitleleri tesir altına alma, pasifize etme işlevini gördü. Solun entelektüel üstünlüğünü ancak devrimci olmayan, alternatif “ilerici” aydınlar eliyle kırmak mümkündü ve nitekim öyle yapıldı. 1920’ler, 30’lar ve 40’lardaki devrimci cephenin ideolojik üstünlüğü önce dengelendi, 80’lerden itibaren de emperyalizm dünya üzerinde ideolojik bir tahakküm kurabildi. Schumpeter'in teorileri emperyalizmin o günkü ajandası açısından işlevseldi.

2020'ye tekrar dönersek: Emperyalizm genelde aygıtlarına, operasyonlarına Yunan/Roma mitolojisinden veya Tevrat ve İncil'den isimler seçiyor. Örneğin balistik füzelerini Saturn ve Jupiter, Doğu Akdeniz manevralarını Nemesis ve Noble Dina gibi isimlerle adlandırıyor. Her gücün ideolojisine uygun bir şekilde kendi kültürel birikiminden alıntılar yapması doğaldır. “Yaratıcı yıkıcılık” isimli turuncu operasyon adını mitoloji veya din tarihinden almamış. Bu sefer emperyalizmin entelektüel birikimi tercih edilmiş.

Son Dakika Haberleri