Yasaklanmak istenen çarpıcı bir belgesel: Kadın nedir?
‘Hakikate ve bilime bağlıyım ve tek bir hakikat vardır. Biyolojik cinsiyet değişmez, kromozomlara dayalıdır. Vücuttaki hücrelerin yüzde 99,99'u erkek ya da kadın olarak işaretlenmiştir. Eğer biri erkekse ve kendisini kadın olarak düşünüyorsa, aslında kadın değildir, erkektir.’
Amerikalı yazar ve yorumcu Matth Walsh’in 2022 yılında yayınladığı ‘Kadın nedir?’ isimli belgesel, LGBT lobileri tarafından hedefe alındı. Tanıtım videoları dışında kısıtlama politikasıyla karşı karşıya kalan belgeselin tamamı Netflix’te ve sıkı politikalar uygulayan YouTube’da yayınlanamadı. Bunun üzerine belgeselin yayınlandığı haber sitesi The Daily Wire, 2 Haziran 2023’te yani yıl dönümünde belgeseli Twitter’den yayınlama kararı aldı.
Elon Musk, Twitter’den yayınlanmasını kabul ederek “Her aile bunu izlemeli.” notuyla belgeseli tanıttı. Belgesel dünya çapında 180 milyon kişi tarafından izlendi.
Belgeselde 'Kadın nedir?' sorusuna, kadın hakları yürüyüşü ve eylemi yapan kadınlar dahi net bir yanıt veremedikleri gibi Walsh’e sözlü linç girişiminde bulunmuşlardır.
Belgeselde, Amerika’daki akademisyenlere, çalışan-çalışmayan, kadın erkek, genç yaşlı ve LGBT’li ayrımı yapmadan her kesimden insana yöneltilen 'Kadın nedir?' sorusuna cevap alınamadı. Böylesine basit bir soruya cevap verilememesi, toplumsal cinsiyet ideolojisinin çürüklüğünü çarpıcı biçimde ortaya koyuyor. Sıklıkla dile getirdiğimiz gibi, LGBT dayatması kadını bile ortadan kaldırmaya çalışıyor.
Walsh, bu kez bilinen soruyu Afrika’da ilk kabilelerin soyundan olduğu iddia edilen Masai kabilesinde yaşayanlara sordu. Masai kabilesinin verdiği yanıtlar saf ve yalındı. Sonuçta belgesel, oldukça ilginç alanlara doğru kaydı…
4 çocuk babası olan Matth Walsh, kendi kız ve erkek çocukları arasındaki farklılıkları gözlemlerken kadınları anlamanın tamamen ayrı bir konu olduğunu, kadınların anlaşılmaz olduğunu düşünüyordu. Stephen Hawking bile onları çözememişti.
Ancak, kültürlerinin “Kızlar ve erkekler arasındaki farklılıklar önemli değil.” söylemleri, bir yandan da çizgi filmlerde “Kendini nasıl tanımlıyorsan öylesindir.” vurgulamaları ile çocuklara cinsiyet ve kimlik hakkında tutarsız mesaj bombardımanına tutulduğunun farkına varan Walsh, “Onlara bunu nasıl anlatacağız?” diye düşünmeye başlamış ve “Kadın nedir?” sorusuna yanıt arayarak işe koyulmuştur.
“Gerçek nedir, bir gerçek var mıdır? Doğa bize her zaman gerçeği gösterir.” düşüncesiyle Walsh, önce bir evlilik ve aile terapistine (Gert Comfrey) gitmiş, ardından sokaktaki insanlara “Kadın nedir?” diye sormuş, ama net bir yanıt alamamıştır.
Evlilik ve aile terapisti, Walsh’in sorusunu şöyle yanıtlamıştır:
“Kadın olarak atandığım andan itibaren toplumsal beklentiler nedeniyle bana neler giyeceğim, nelerle oynayacağım öğretildi. Doktorlar, yeni doğan çocukları cinsel organlarına bakarak kız ya da erkek diye atamaktalar. Ama toplumsal cinsiyetin bu ikiliden çok daha fazlası olduğunu biliyoruz.”
Hollywood'da gerçekliği tanımlamanın zor olacağını anlayan Walsh, gerçeğin en fazla araştırıldığı yere, üniversitelere gitmeye karar vermiş, ancak kendileri de trans olan bazı akademisyenler, “Kadın nedir?” sorusuna yanıt vermekten kaçınmış, cinsiyet ve toplumsal cinsiyet üzerine konuşmuşlardır.
Walsh’in, “Erkek fiziksel özelliklerine sahip bir trans kadınından bahsedersek, bu kişi erkek olmaz mı, açıkça bu kişinin erkek olduğunu söyleyemez miyiz?” sorusunu son derece transfobik bulan akademisyenler, “Biri size kim olduğunu, yani kadın ya da erkek olduğunu söylediğinde ona inanmalısınız, cinsiyetlerini size söyleyecek olanlar onlardır.” diye yanıt vermişlerdir.
Walsh’in ısrarla sorduğu “Kadın nedir?” sorusuna, “Kendini kadın olarak tanımlayan kişidir. Eğer bir erkek kendisini kadın olarak düşünüyorsa, aslında kadındır, spermleri onu erkek yapmaz.” yanıtı verilmiştir.
GERÇEK YANITLAR
Sonunda çocuk psikiyatristi Dr. Miriam Grossman, Walsh’e gerçekten net yanıtlar vermiştir:
“Psikiyatrik bakış açısından transgenderizm, bir kişinin cinsiyet kimliği ile doğduğu cinsiyet arasındaki uyumsuzluk nedeniyle hissettiği sıkıntıdır, yani kişinin biyolojik cinsiyetinden yoğun bir tiksinme ve rahatsızlık duymasıdır. 30 bin ile 110 bin kişide bir ortaya çıkar.
Bu insanları, biyolojik cinsiyetleri ile ilgili hiçbir zaman rahatsızlık duymamış, birdenbire ergenlik öncesi ya da ergenlik çağında ortaya çıkıp akışkan cinsiyeti sahip olduğunu ya da cinsiyetlerini sorgulamaya başladığını söyleyen çocuklardan ayırt etmek önemlidir.
Biyolojik ve toplumsal cinsiyet farkına gelince; biyolojik cinsiyet değişmez, kromozomlara dayalıdır. Vücuttaki hücrelerin yüzde 99,99'u erkek ya da kadın olarak işaretlenmiştir. Toplumsal cinsiyet ise bir algıdır, bir histir, kendini tanımlama yoludur, bir deneyimdir. Eğer biri erkekse ve kendisini kadın olarak düşünüyorsa, aslında kadın değildir erkektir.”
Bu açıklamalar üzerine Walsh, Grossman’a “Bana toplumsal cinsiyet ve çocuklarda cinsiyet değişimi konularında mevcut yaklaşımın herkes tarafından kabul edildiği söylendi. Eğer bunu kabul etmezsem bir dinozor, yani geri kafalı ve yobazsın dendi. O zaman siz de yobaz ve geri kafalı bir dinozor musunuz?” diye sorar. Aldığı net yanıtsa şöyledir: “Hayır dinozor değilim. Ben hakikate ve bilime bağlıyım ve tek bir hakikat vardır.”
“Kadın nedir?” sorusuna yanıt aranırken toplumsal cinsiyet ideolojisinin yarattığı pek çok sorunla karşılaşılmış. Bunlardan biri, kadın sporcularla transseksüel sporcular arasında yapılan yarışlar. Kadın sporcular, normal şartlarda ortalamaları düşük olan transseksüel sporculara karşı dahi her yarışı kaybettiklerini, saatlerce çalışıp döktükleri terin boşuna olduğunu, asla kazanamayacaklarını bilerek yarışlara çıktıklarını söyledi.
Transseksüel Derneği Başkanı Rodrigo Hang Lehtinen ise bunların doğru olmadığını, trans sporculara haksız avantaj sağlanmadığını, kazanmanın çok çalışma ve antrenmana bağlı olduğunu söylemekte ve başarı gösteremeyen pek çok transseksüel sporcunun varlığından söz etmektedir. Bir istisna olarak tüm bu söylemlere çok iyi performans gösterdikleri için dikkat çeken ve Connecticut Davası olarak bilinen iki trans sporcunun neden olduğunu söylemiştir.
Ayrıca yarışlar dışında soyunma odaları ile kadınlar tuvaletini kullanan ve spa'ya giden transseksüel sporcularla ilgili cinsiyet farklılıkları nedeniyle oluşan şikâyetler de büyük sorun teşkil etmekte, ancak bunlar serbestçe konuşulamamakta, çünkü konuşanlar sosyal medyada ve her yerde transfobik olarak dışlanmaktadır.
Yaşamını Alfa kadın olarak sürdüren Scott Newgent, toplumun baskısıyla tıbbi dönüşümün insan bedenindeki fiziksel ve ruhsal harabiyetini çarpıcı bir şekilde açıklamıştır; “Biyolojik bir kadınım hiçbir zaman tam bir erkek olamadım. Tıbbi dönüşüm sırasında yapılan operasyonlar, kullandığım ilaçlar yüzünden, muhtemelen çok uzun yaşamayacağım. ABD’de kızları 70 bin dolara erkek yapacak doktorlar ve hastaneler var. Bir nesil çocuğu katlediyoruz. İlaç şirketlerine bu dönüşüm sürecinde 1,3 milyon dolar ödeniyor.
ABD’de tecavüzcülere (pedofil) ceza olarak uygulanan hadım ilaçlarının, cinsiyet değiştirmek isteyen küçük çocuklara ailelerinin onayı ile uygulanmasının doğal görünmesi ve bu ilaçların reçetelenmesinin, Hipokrat yeni yapmış Tıp doktorları tarafından yapılması çürümenin farklı boyutudur.
EN YALIN YANITLAR
Kadın yürüyüşleri dahil Amerika’nın her yerine giden ama sorularına net yanıt bulamayan Walsh, Afrika’nın yolunu tutar.
Masai kabilesinin “Kadın Nedir?” sorusuna verdiği yalın yanıtlar:
- Erkeğin penisi, kadının vajinası vardır.
- Kadının penisi olur mu bu ne saçma soru?
- Vajinası ve göğsü olan adam çocuk doğurabilir mi?
- Tanrı planını kadın ve erkek cinsi olarak yapmıştır.
- Afrika da yaşamaktan mutluyuz. Amerika böyleyse orada yaşamak istemeyiz.
Belgesel, Matth Walsh’ in bu çarpık ideolojiye verdiği yanıtlarla bitiyor:
“Konuşmama izin vermeyerek susturmaya çalıştılar ve bu işe yaramadığında beni bir maskeyle susturmaya çalıştılar. Ama buradayım, hepiniz çocuk istismarcılarısınız, kolayca etkilenen çocukları sömürüyorsunuz ve onlara çılgın ideolojik inancınızı aşılıyorsunuz. Birçok fanatik görüşe sahip olan ama hiçbirinin erkek kızdır, kızlar erkektir düşüncesi kadar bozuk olmadığı bu inancı, bu aşağılık saçmalığı genç kızları erkeklerle soyunma odalarını paylaşmaya zorlama noktasına kadar öğrencilere dayatarak, bu çocukları güvenlikten, mahremiyetten ve daha da önemli bir şeyden, hakikatten mahrum bırakıyorsunuz.
Eğer eğitim hakikate dayanmıyorsa hiçbir değeri yoktur. Bu daha da kötü bir zehirdir, siz zehirsiniz saldırgansınız. Neden bizi konuşmaktan alıkoyduğunuzu anlayabiliyorum. Siz de fikirlerinizin savunulmaz olduğunu biliyorsunuz. Karşı tarafı susturuyorsunuz çünkü bir argümanınız yok. Sadece bizim susup gideceğimizi umarak acınası küçük, korkak alçaklar gibi yataklarınızın altına saklanabilirsiniz. Ama biz susmayacağız söz veriyoruz.”