13 Ocak 2025 Pazartesi
İstanbul
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Yaşamak için üret, ama nasıl?

Yaşamak için üret, ama nasıl?
A+ A-
SÜLEYMAN YURDDAŞER / ZİRAAT YÜK. MÜH.

Üretmek kutsal bir uğraştır, dünyanın diyalektiği üretmektir. Tekrar üretmektir, yine yeniden üretmektir. Canlıların diyalektiği üremektir, üremeyi tekrar etmektir. Üremek için yaşamaktır. Yaşamak için beslenmektir. Doğa canlıyı yaşatmak için besler. Canlı üremek için beslenir. Doğa canlıyı beslemek için yenilenir. Yani bir ikilem, beslen- üre.

İnsanoğlu bunu binlerce yıl önce görmüş, döngüyü gözlemlemiş. Gözlem sonucu bilgi oluşmuş, bilgi hafızada depolanmış. Doğa ile birliktelik başlamış, biri vermiş biri almış. Büyük ozan ne diyordu “Benim sadık yârim kara topraktır.” Doğrudur sadık yârimiz topraktır, topraktan geldik toprağa gideceğiz. Beslenmemiz topraktandır. Peki, suyu ne yapacağız? Yani yağmur, kar yağmazsa toprak bize ne verebilir? Su olmazsa, toprağın yapacağı iş dostluğunu gösterip bizi kucağına almaktır. Eyvah yine bir eksiğimiz var. Tohumu toprağa ektik, suladık ya da yağmur yağdı, tohumumuz çimlendi toprağı deldi, kafasını uzattı yer üstüne, yeterli ısıyı bulamazsa ne olur? Güneş olmazsa nasıl beslenir bitkimiz? Yaprağında genleri ile atalarından aldığı kloroplastlar ne işe yarar?

ÜRETİM DÖNGÜSÜ

O zaman sıralayalım; toprak, su ve güneş. Bunu ikiye indirebiliriz şöyle ki, toprak ve su besleyici, güneş, enerji kaynağı oldu mu ikilem yani diyalektik. Ama zıtlık yok? Var niye yok, güneş varken su vermeyelim güneş, bitkiyi yakar kurutur, güneş olmazsa su bitkinin kökünü çürütür. İşte size zıtlık, zıtların birliği. Bitkiye su verdik, güneş var ama yine bir eksikte var. Acaba toprağımızda yeteri kadar bitki besin elementi var mı? Yani toprakta yeterli azot (N), fosfor (P) ve potasyum (K) var mı bilmeliyiz. Yoksa bu bitki besin elementlerini içeren kimyasal gübrelerle takviye etmeliyiz. İlave kalsiyum (Ca), kükürt (S)’de olması gerekir.

Yukarda bahsettiğimiz bitki besin elementleri inorganik maddelerdir. Bitkimiz ise organiktir, yani canlıdır. Bilindiği gibi, bitkiler inorganik maddeleri (cansız maddeleri), organik maddeye (canlı madde) çevirebilen tek canlılardır. Alın size bir ikilem daha. Hem cansız (inorganik), hem canlı (organik) bir arada. Yine karşımıza çıktı mı zıtların birliği. Bu son birlikteliğe yaşam diyoruz. Doğaya can veren bu birlikteliktir. Hayvanlar, insanlar ve hatta mikroorganizmalar bu birliktelikten can buluyor. Yine canlılığımızın sağlığı için gerekli vitamin, mineral, karbonhidrat ve bazı proteinlerde bitkilerden gelmektedir. Gördüğümüz gibi zıtların birliğinden neler neler elde edilmektedir.

DOĞANIN DÜZENİ

Görüldüğü gibi doğadaki düzen çok karmaşık değil. Bu bilgileri bize doğa öğretmektedir. Doğaya ve ekonomik üretime müdahale etmemiz de bu bilgilerle olmaktadır. Bu bilgileri doğru öğrenip, doğru depoladığımız zaman doğru ve verimli üretim, doğa ile birlikte üretim olasıdır. Doğadan öğrendiğimizle güzel verimli üretimler yaptık. Ürünün üretildiği yerde durmasından kimse yararlanamaz. Ürünün hasat edilip işlenip, dağıtımı gereklidir. Burada karşımıza üçlü bir eylem çıkmaktadır.

Üretimden, dağıtıma kadar bir seri işlem de yine bilgi ve emek istemektedir. Yani problemin çözümü yine ikiye inmiştir: Bilgi ve emek. Bilginin içinde üretimde olan olayları, yöntemleri bilmekten ürünün biyolojik yapısını tanımayı gerektiren argümanlar vardır. Bu bilgileri uygulamak ise emek gerektirir. İnsanın karnını doyurmak yani yaşatmak için bütün bu eylemler zincirine TARIM diyoruz.

Doğa, bilgi ve emek üçlüsünü doğru yerde doğru zamanda, doğru planlama ile bir araya getirebilene de TARIMCI (ziraatçı) diyoruz. Yine problemi ikili yapmayı başardık. Doğrusu da budur aslında. Sakat siyasi anlayışlar bunu görmüyor veya görmek istemiyor, ya da tarımcıdaki bilgiden haberi yok. Tarımcı olmadan da bu yapılıyormuş dercesine bu sakat anlayış yıllardır uygulanagelmektedir. Bektaşi’nin dediği gibi, ben yaptım oldu... Ya da zooloji imtihanına giren öğrenciye hocanın sorduğu soru gibi oluyor. İmtihana giren öğrenciye hoca bir gösteri yapıyor. Bir deney kavanozunda yaşayan kurbağayı çıkaran hoca, kurbağanın kafasına çekiçle vurup ezer. Hoca öğrenciye sorar: Bu kurbağa canlı mı, ölü mü? Öğrenci gayet kendinden emin, öldü hocam diyor. Öğrenci imtihandan çıkınca arkadaşları merakla sorarlar: Ne sordu hoca sana? Öğrenci olayı anlatır.

-Arkadaşları sorar, sen ne yanıt verdin?

-Öldü, dedim.

Arkadaşları yanıtın yanlış olduğunu, “biyolojik olarak henüz ölmemişti kurbağa” derler. Öğrenci bir öfke ile imtihan salonuna dalar; “hocam hocam, o kurbağa yaşıyor ama ben öyle yaşamaya yaşama demem” diyerek dışarı çıkar.

Yaşamak için üret ama nasıl? Akıl, bilim, doğa ve bu işe emek harcamış olanlarla birlikte.

Son Dakika Haberleri