30 Eylül 2024 Pazartesi
İstanbul 18°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Yaya geçidi kazaları normal değil

Müteferriği: Bu yazı, birkaç farklı konudaki politika önerilerinden oluşmaktadır. Okunabilirliği artırmak için yazıları kısa tuttum, konuların özünü iletmeye çalıştım

Yaya geçidi kazaları normal değil

Geçenlerde yaya geçidinden karşıya geçmeye çalışan iki kadından biri hızla geçen arabanın çarpması sonucu öldü. Türkiye’de yaya geçitlerinde çok sayıda kaza oluyor. Bunun istatistiklerinin yayınlanması faydalı olur böylece ne derece acil tedbir alınması gerektiği daha belirginleşir.

Sorun nerede? Yaya geçidi denen olay, farklı ülkelerde farklı şekilde algılanıyor. İngiltere örneğini verelim. İngiltere'de yaya geçitleri her yere yapılamaz. Misal hız sınırının 50 mil olduğu çift gidiş geliş yola yaya geçidi yapılmaz. Yaya geçidi olan yerler genelde trafik ışıklarına yakın bölgelerdir ve hız sınırı 30 mil civarındadır. Yani zaten araçların hızı o bölgede düşürülür. Ayrıca sarı ışıklı lambalar vardır. Şoförler yaya geçidine yaklaşırken geçidin etrafına bakarlar ve geçide ayağını atan biri varsa dururlar. Yani 'Dur' işareti varmışçasına tam durulur ve yaya tam olarak karşıya geçtiğinde yola devam edilir. Sürücü açısından zaman kaybı yaratır ve sürekli dur kalklar keyif kaçırır, doğrudur ama kural budur ve buna uyulmayana hem yayalar tepki gösterir hem de kameralarca veya polisçe tespit edildiğinde cezası vardır (100 sterlin ve 3 ceza puanı). Diğer önemli konu, İngiltere'de birkaç tipte yaya geçidi vardır. (Zebra, Pelikan, Kutup martısı, tukan, pegasus). Bunlar farklı yoğunluktaki ve tipteki yollarda kullanılır. Ehliyet sınavındaki önemli sorulardandır. Tek şerit gidiş geliş yollarda bazen yaya geçidi olan yerde yolun ortasına küçük bir yaya adacığı yapılır ve bu tür geçitlerde yaya geçerken iki şerit durmaz. Yayanın geçtiği tek şerit durur ve yayaya yol verir. Diğer bir yaya geçidi tipinde ise aracın geçiş önceliği vardır yani yaya beklese dahi sürücü durmak zorunda değildir, yayalar için korumalı geçiş imkânı sağlanmıştır ve uyarı işaretleri ile üşürücüler dikkatli geçer. (İng: Pedestrian Refuge)

Türkiye'de yaya geçidinden vatandaşın anladığı olay biraz daha farklıdır. Yaya geçidi demek, 'yayayı ezmeden devam et' anlamına geliyor. Yaya geçidinde durup yol verene bazen arkadan gelen araba çarpıyor. Yaya geçitleri bazı durumlarda hatalı yerlere, çok hızlı akan iki şeritli, üç şeritli yollara dahi yapılıyor. Öyle yerlere yapılıyor ki yaya zaten ayağını yola atmaya korkuyor. Ben de birkaç sefer hızlı seyir halindeyken 'sanki yaya geçidinden mi geçtim?' diye endişeye kapılıp dikiz aynasına bakmışlığım ve gerçekten yaya geçidini aynada görmüşlüğüm olmuştur. Özellikle taşra bölgelerde herhalde yerel belediye gönlüne göre yapıyor bu geçişleri.  Geceleri aydınlatma da yok, iyice görmek zorlaşıyor. Misal, Türkiye'de acaba yaya geçidinde yayaya yol vermediği için ceza yemiş bir şoför var mıdır? Hatta polis için böyle tanımlı bir suç kodu var mıdır? Ehliyet sınavlarında bu konunun altı çizilir mi? Ehliyet test sürüşlerinde sürücü adayı yerleşim yerine sokulup yaya geçidinden geçirilir mi?

Yani ortada muallak bir durum var bu yüzden yaya geçitlerinde kazalar arttı. Eskiden zaten yayalar, yaya geçidine zaten güvenmezdi, ha normal yoldan karşıya geçmişsin ha yaya geçidinden geçmişsin fark yoktu. İyice dikkatli bakınarak geçilirdi. Ama son yıllarda yurtdışına gidip gelenler, yurtdışında yıllarca yaşayanlar, turistler filan artınca milletin yaya geçitlerindeki davranışı değişti. Korkmadan atıyorlar ayaklarını geçide. Bu muallak durumu ortadan kaldırmalıyız. Konu arafta kalmış durumda. Neler yapılabilir?

1) Yaya geçidinin mesajı, çoğu diğer ülkedeki gibi 'yaya adımını atıyorsa komple dur' anlamına gelmelidir. 'Dikkatlice geç' demek değildir.

2) Yaya geçitlerinde polisler, zabıtalar daha çok mesai harcayıp bolca ceza yazmalıdırlar.

3)Yaya geçitleri olmaması gereken yerlerden kaldırılmalıdır. Bu konudaki standartlar belirlenmelidir. Yaya geçidi tipleri çeşitlendirilmelidir.

4) Bazı ülkelerde olduğu gibi parlak ışıklı plastik balonlar ile yaya geçitleri gece görünür kılınabilir. (En azından şehir merkezinde)

5) Arabalara, ticari vasıtalara ön cam kamerası takılmalı ve yaya geçidi ihlalleri kolayca polise bildirilmelidir. Bildirenlere de kesilecek para cezasından ödül verilmelidir.

6) Özellikle Beşiktaş, Kadıköy, Eminönü gibi kalabalık ilçelerde, trafik lambasının hemen bitişiğine kısa bir yaya geçidi yapılır. Kavşağın işlekliği, geçen yaya sayısı ile yaya geçidinin genişliği uyumlu olmalıdır. Misal Beşiktaş gibi kalabalık bölgelerdeki yaya geçitlerinin genişliğini 30 metreye kadar çıkarmak ve trafik ışığı ile araya yeterli mesafe bırakmak, vatandaşa rahatlık sağlar, itiş kakışı ortadan kaldırır.

7) TV yayınları ile yaya geçitlerinde artırılmış teftiş uygulamasının hayata geçirildiği ve cezaların kesileceği bilgisi vatandaşa iletilebilir.

8) Yaya geçitlerinin görünürlüğünü azaltacak şekilde park yapanlara kallavi ceza kesilmelidir. (Ve ceza puanı)

9)  Ehliyet sınavlarında araç kullanılacak güzergahlar özel olarak bölgenin en zor güzergâhlarından seçilmelidir ve yaya geçidi, döner kavşak, sıralı park gibi tüm yol durumlarındaki uyum gözlenmelidir.

Yaya geçidi kazaları normal değil - Resim : 1

THY'NİN IGA YOLCU SALONLARI YETERSİZ

Sadakat programı yolcu salonu uygulamaları, bayrak taşıyıcı olan havayollarının vazgeçilmezleri arasındadır. İş seyahatlerinde de vatandaşlara ilave konfor sağlar. Havayoluna bağlılığı artırır. THY'nin IGA'daki yolcu salonları da gayet kalitelidir ve yerli, yabancı turistlerce beğenilir. Sorun şu ki ortada bir ölçek sorunu var. İGA havalimanı dünyanın en büyük lojistik merkezlerinden biri. THY'de dünyanın en çok noktasına bu tek merkezden uçuş sağlıyor. Yani THY'nin IGA da sunduğu yolcu salonlarının kapasitesi ile THY'nin ölçeğinin arasında uyumsuzluk var. Yolcu salonları çok yetersiz kalıyor. THY'de mecburen bu salonların kullanım şartlarını ve yolcu sadakat programlarında yükselme durumunu zorlaştırıyor. Haliyle hayli fazla ucuz yapan vatandaşlarımız, sık sık iş seyahati yapan vatandaşlarımız, gurbette yaşayan ve sık uçan vatandaşlarımız vs. bu salonları kullanamıyorlar. İstanbul aktarmalı uçmayı tercih eden milyonlarca turist için bu salonların varlığı, İstanbul'un seçilmesindeki belirleyici etken.

Oransal olarak muhtemelen Lutfhansa, Air France, Emirates, BA gibi rakipler kendi yolcu sadakat programlarında daha yüksek oranda yolcusuna bu imkânı sağlayabiliyordur ve dolayısı ile THY'yi tercih edebilecek bir kesimi kendilerine çekebiliyordur. THY'nin sanıyorum biri 'business' olmak üzere IGA da iki salonu var. Bu kapasitenin en az 100% artırılması gerekli. THY'ye IGA'da daha fazla mekânın tahsis edilmesi gerekli.

Yaya geçidi kazaları normal değil - Resim : 2

AZERBAYCAN'IN ÇEKYA OBÜSLERİ HAYIRLI OLSUN

Türkiye'nin Fırtına Obüsü isimli hayli övündüğümüz Obüs sistemleri mevcut. Obüs denen olay, tanka benzeyen ama daha uzun namlu ile uzun menzillere (40 Km) top atışı yapabilen önemli askeri sistemler. Azerbaycan'ın Obüs ihtiyacı vardır, kimden almasını bekleriz? Elbette Türkiye'den. Ama muhtemelen Fırtına Obüslerinde kullanılan Avrupa (muhtemel Alman) menşeyli motorların ihracat lisansı verilmediğinden, Azerbaycan'a Fırtına Obüslerini satamadık. Azerbaycan, Çekya'dan 70 tane Obüs alıyor, ilkini teslim aldı, hayırlı olsun. (BMC Power'in web sitesinde Fırtına Obüsleri için motorların hazır olduğu belirtiliyor, burada problem nedir acaba?)

Geçtiğimiz Nisan ayında, Brezilya ordusu da Obüs ihtiyacı için İsrail’in Elbit firması ile anlaşmıştı ve yaklaşık 200 milyon dolarlık 36 adet obüs siparişi vermişti. Şu aralar, İsrail'in katliamlarından ötürü Brezilya bu anlaşmadan dönmeyi değerlendiriyor. Tabi biz yine masada yokuz.

Ne acıdır ki vizyonsuz siyasi yaklaşımlardan dolayı savunma sanayimiz bu derece yakın olduğumuz ülkelere, bu kadar iyi Obüs sistemleri geliştirmiş olmamıza rağmen satamaz haldeyiz. Kolayca Türkiye'nin askeri sanayisini kadük halde bırakabilecekleri anlaşmaları imzalamışız. Milyarlarca dolarlık ihracatımızı engelliyorlar hatta bu sayede bize gelecek müşteri gidip İsrail'den yüz milyonlarca dolarlık sipariş veriyor. Hala gidiyoruz bizim askeri sanayimizi sabote eden, nükleer santral inşaatımızı sabote eden, Akdeniz'de petrol sondajını engelleyen ülkelere on milyarlarca dolarlık yeni sıvılaştırılmış gaz ihaleleri veriyoruz. Hiç akıllanmamış gibi hala kendi içinde dahi birlik olamayan, yedi kocalı Hürmüz projesi olan Eurofighter savaş uçaklarını almaya çalışıyoruz. Nereye gittiğini bilmeyen kaptana hiçbir rüzgâr yardım edemez.

Yaya geçidi kazaları normal değil - Resim : 3

TCDD, PTT yöneticileri görünür olmalı

THY, Turkcell, Türk Telekom, Ziraat Bankası, Türkiye Sigorta vb. gibi halka doğrudan hizmet üreten, kamu kontrolündeki bazı kurumlarımızın yöneticileri medya önüne çıkıp faaliyetleri, planları hakkında bilgi veriyorlar. Ayrıca bu kurumlar her üç ayda bir SPK standartlarında faaliyet raporu yayınlıyorlar. Sonucunda bu kurumların yüksek performanslı olduğunu herkes görüyor. Ekonomimizde yine kamu kontrolünde olan, büyük bütçeler yöneten ve halka doğrudan hizmet üreten başka kurumlar da var. Misal PTT ve TCDD. Ama bunların yöneticilerini pek ekranlarda göremiyoruz. Faaliyet raporu desek ya hiç yok veya var ama SPK standartlarında değil. TCDD'nin raporları bir tık daha iyi ve ilgili bakan dönem dönem TCDD faaliyetleri hakkında bilgi veriyor. Bu kurumlar zararda oldukları için mi bu konularda ayak sürtüyorlar? Bu hatalı olur. Bu kurumlar kamu hizmeti yapıyorlar, büyük yatırımlar yapmak zorundalar ve zarar etmelerinde sorun yok. Ama şeffaf olmamaları, yeterince yeni hizmetler hakkında bilgilendirme yapmamaları, başlarındaki Genel Müdür seviyesinde yeterince medya önünde görünür olmamaları sorundur. TCDD ve PTT sağlıklı ekonomik büyüme için hayati kurumlardır ve göz önünde tutulmaları gerekir. THY bugünlere gelebildiyse bunun arkasında ciddi bir kamuoyu baskısı ve desteği olmasıdır. Bu kapsamda ne önerebiliriz?

1) İlgili bakan değil, ilgili kurum yöneticileri medya önünde daha görünür olmalı.

2) SPK uyumlu düzenli faaliyet raporu üretmeliler.

3) Sembolik miktarda dahi olsa (misal yüzde 1) Borsa İstanbul'a açılmaları faydalı olur çünkü Borsa İstanbul şirketlere sağlıklı bir kurumsal yapı, raporlama, iç denetim vs. imkânı sağlar ve dayatır. Borsa İstanbul'un muhtemelen gerektirdiği faaliyet karlılığı şartlarını bu şirketler karşılamazlar ama yine de gerekli kanuni düzenleme yapılıp bu iş halledilebilir.

Yaya geçidi kazaları normal değil - Resim : 4

TV’DEN FUTBOL İZLEMEK KAÇ PARA?

Geçenlerde FB-GS maçını yurtdışından izlemek istedim. Resmi satış sitesi, TL'ye çevrildiğinde 5000 TL üzerinde ve tek seferde ödenmesi gereken bir rakam çıkardı önüme. Haliyle tek bir maç için değmeyeceğinden izleyemedim. Youtube'da çizgi film izler gibi maçın izlendiği siteler var, oradan izledim. Sitede on binlerce kişi vardı çizgi film modunda maç izleyen. Bu da üzücü bir durum. Maç izlemek gibi vatandaşımızın makul bir beklentisini karşılayabilecek bir ekonomik düzeni herkes için oluşturamamışız.

Bir maç seyretmek için binlerce TL ödenmesini beklemek makul müdür?  Sanıyorum Türkiye içine ücretlerde makul davranıyorlar ama ülke dışına adım attığınızda hiç acımıyorlar, direk gavur tarifesine geçiyor olay... Herkes bütün lig maçlarını izleyecek kadar fanatik olmak zorunda mı? Yayın haklarına sahip olan BeIN Sports firması bir sezon için 182 milyon dolar ödemiş haliyle vatandaştan çıkartmaya çalışıyor acısını. Bu konuda hangi politikaları önerebiliriz?

1) Yılda 2-3 maç izlemek isteyen vatandaş için de bir tarife oluşturulmalı. Yurtdışında yaşayan vatandaştan evet daha fazla para alınabilir ama ölçülü olmak lazım.

2) Futbol yayın haklarını satın alan firmalar satış gelirlerinin tamamını Türkiye'de bir hesapta göstermeye zorlanabilirler. Böylece gerçek cirolarını görmüş oluruz. Misal Almanya'daki vatandaşımızca BeIN'e yapılan ödemeler, hangi ülkedeki hangi hesaba gidiyor? veya Fransa? veya İngiltere? Tüm gelirler Türkiye'de banka hesabına akarsa, en azından kaç para gelir üretiliyor görürüz ve bu işten yayıncı firma ne kadar para kazanıyor görürüz. Belki zarar ediyorlar, belki çok fazla para kazanıyorlar. Yorum yapmak için sağlıklı veri gerekli.

3) Maç izleme hakkı konusunda bazı kampanyalar yapılabilir. Misal uçuş milleri ile veya kredi kartı puanları ile lig maçı satın alınıp izlenebilir hale getirilebilir.

4) Türkiye'de bazı mekanlarda maç izlemek mümkün. Yurtdışında bu konu çok sınırlı. Bu konuda ilgili ülke elçilikleri, belirli sponsorluklar ile bu işleri organize ettirebilirlerse vatandaşımız yurtdışında da çeşitli mekanlarda toplu olarak maç izleyip sosyalleşme fırsatı bulur. Bu da daha organize ve bağlantılı bir diaspora oluşmasına vesile olabilir. Misal posta kodunuzu ilgili web sitesine yazarsınız ve size en yakın maç yayını yapan mekân bilgilerini öğrenebilirsiniz.

Yaya geçidi kazaları normal değil - Resim : 5

SAVARONA YÜZME VE KÜREK KUPASI

Cumhurbaşkanlığının bütçesinden Savarona yatı yenilendi ve tekrar Kuvvet'in emrine verildi. Emeği geçenleri tebrik ediyoruz. Elbette bu yatın kalan ömrü boyunca bakım masrafları oluşacak ve tekne bazı kamusal faydalar üretecek. Bakım masrafları konusunda yapılabilecek çok bir şey yok ama kamusal faydayi ençoklayacak politikaları önerebiliriz. İstanbul Boğazında, millete de dokunan bazı etkinliklerde Savarona'nın boy göstermesi hedeflenebilir. Misal boğazda her sene, bu yarışın ismini 'Savarona yarışı' olarak değiştirebiliriz ve yarışı kazananlara ödülleri Savarona'da düzenlenen bir tören ile verilebilir. Diğer bir etkinlik ise yine temmuz ayında Haliç te yapılan kürek yarışları. Bu etkinlik ödül töreni için yine Savarona kullanılabilir. Bodrum kupası başka bir fırsat olabilir. Elbette Heybeliada Deniz Lisesi'nin askeri öğrencilerinin bu yatın sahibi ve günlük kullanıcısı olması da makul olacaktır. Antalya Diplomasi Forumu da Hariciyemizin yüz akı olan etkinliklerden biri. Bu etkinlik sırasında da Savarona'ya görevler verilebilir. Diğer olası kullanım alanı ise çeşitli liman kentlerine yolculuk yapması ve ilgili ülkelerdeki büyükelçilerimizin davet, etkinlik gibi hizmetlerine sunulması olabilir. Savarona, tarihinde kundaklanma olayları yaşamış. (1979 Savarona yangını ve 79'daki Gladyo'nun faaliyetlerini hatırlayalım). Bunların tekrar etmemesi için de gerekli tedbirler alınmalı. Savarona'ya yapılan tadilat ile kaç senelik bir ömür ve ne derece çetin denize dayanıklı bir kabuk yapıldı bilemiyorum çünkü orijinal perçinli bağlantı tasarımının yenilenmesi halinde dahi açık denize uygunluk sağlanamayabilir. Savarona için Beşiktaş Deniz müzesi önünde uygun bir iskele yapılması ve bazı günler halkın ziyaretine açılması da uygun olabilir. Büyükdere de Savarona tarihindeki önemli bir liman semtimizdir, orada da bir iskele/müze yapılabilir. (Misal Beyaz Park’ın orası?) Tüm bu işlere Savarona yetişemez ise Savarona 2'nın tasarlanması konusunda da bir proje başlatılabilir. Bu durumda teknelerden biri TSK tarafından, bir tanesi de Dışişlerince yönetilebilir.

Yaya geçidi kazaları normal değil - Resim : 6

TÜFEK İLE DRON VURMAK

Ukrayna-Rusya savaşından çeşitli video görüntüleri sosyal medyada dolaşıyor. Savaş önemli ölçüde bir dron savaşına dönüşmüş durumda. Mini helikopter tipindeki, ucuz ve plastik dronlar, cephedeki askerleri avlama peşindeler. Yani büyük dronlar ile rafinerilere, limanlara, askeri konvoylara saldırmak gibi büyük işleri geçtik, sahada tek bir asker için mini dron gönderiliyor. Hedef alınan askerler bazen dronları görüyorlar ve kendilerini savunmaya çalışıyorlar. Tüfek ile ateş ediyorlar ve hatta bazen ellerindeki tüfeği beyzbol sopası gibi kullanıp dronu parçalamaya çalışıyorlar. Neden böyle tuhaf bir durum oluştu? Çünkü sahadaki askerlerin ellerinde, bu tip sivrisinek gibi uçan minik cihazlara karşı savunma sağlayan bir alet yok. Misal askerin elinde saçma atan avcı tüfeği olsa dronu vurma şansı olabilir ama elindeki silah saçma atmıyor, piyade tüfeği, doğrusal kurşun atıyor. Her savaşta olduğu gibi bu savaşta da savaş doktrinleri gelişiyor, saldırı ve savunma stratejilerinin duruma adaptasyonu gerekiyor. Türkiye, son senelerde hayli başarılı piyade tüfekleri üretmeye başladı. Anlaşılan yeni savaş sahası, piyadelere aynı zamanda saçma tipi mühimmat kullanma ihtiyacı doğuruyor. Eskiden tüfeğe süngü takılırdı, o dönem geçti.  Bir dönem tüfeklere bomba atarlar takıldı. Anlaşılan artık tüfeklere saçma tipi mühimmat atan dron savar aparatlar takmak gerekecek. Bu konuda savunma sanayimizden pratik tasarımlar bekleyebiliriz. Elbette çok farklı tipteki dronlara karşı mutlak bir korunma sağlanmaz ama en ucuz tipteki katil dronların bu derece piyadelerin yanına sivrisinek gibi yaklaşması engellenebilir. En azından piyadenin az veya çok bir savunma şansı olur. Diğer taraftan, sürü halinde kullanılan ve binlerce üretilen mini tipteki anti-personel dronlarının yerli-milli üretimi projeleri konusundaki gecikmelerin incelenmesinde fayda olabilir. Askeri kullanıma alınmış olan 'Smash x4' isimli bir optik nişan sistemi var. Bu sistem piyade tüfeklerinin hava hedeflerini vurabilmesini sağlayan (vuruş şansını artıran) elektro-optik bir mekanizma. Bunun da Aselsan tarafından üretilmesi uygun olacaktır.

Yaya geçidi kazaları normal değil - Resim : 7

KARABURUN'DAN LONDRA'YA PALAMUT İHRACATI

Türkiye'de bu sene palamut konusu bereketli. Fiyatlar nispeten düşmüş. Türkiye'den Avrupa'ya ve özellikle İngiltere'ye bol miktarda dondurulmuş çiftlik balığı ihracatı yapılıyor. Deniz balığıni bildiğim kadarıyla pek ihraç edemiyoruz. Elbette vardır gerekçeleri. Zaten bu balık politikaları konusunda öncelik kendi vatandaşımıza kendi balığımızı taze şekilde yedirebilmek olmalı. Diğer taraftan kabul etmek lazım ki İstanbul boğazı, balıkçılık açısından çok özel bir bölge. Eskiden dünyanın en zengin balık bölgesiymiş Marmara denizi. Sonra deniz kirliliği, yapılaşma, arıtma eksiklikleri derken geldiğimiz durum malum. Yine de balık ihracatı politikaları için bazı özel fırsatları değerlendirebilmek ve hatta yaratabilmek gerekli. Avrupa'nın restoranlarında boğaz balığı, kısıtlı ve özel menü olarak sunulabilse dahi bu Türkiye'nin mutfağının ve İstanbul'un bir tanıtımı olacaktır. Ayrıca Avrupa'da yaşayan Türkler de boğaz balığını hak ettiği değerden satın alabilirler. Balık malum hızlı bozulan ve ihracatı zor bir ürün ancak birçok ülkede havayolu ile balık ve deniz mahsulü ihracatı yapılabiliyor. Bunun çeşitli yolları var, paketleme usulleri gelişti. Donmuş ve donmamış ama soğutulmuş halde paketleme imkanları var. Soğuk zincir usulleri gelişti, aktif, pasif sistemler var. Özellikle bu yazıda Karaburun bölgesinde tutulan balık konusuna eğilelim. Karaburun balıkçı limanı bildiğiniz üzere IGA havalimanının hemen bitişiğinde, Karadeniz kıyısındaki küçük bir balıkçı limanı. Her sabah balıkçılar buraya yanaşıp tuttukları balıkları satıyorlar. Bu bölge havalimanına çok yakın olduğu için, tüm bu bölgede tutulan balıklar özel bir pazarlama stratejisi kapsamında THY uçakları ile Avrupa'ya gönderilebilirler. Misal sabah saat 6 da balıkçılar yanaştılar limana ve 1 ton palamut var. Bunlar THY'nin sabah 8 uçağı ile Londra Heathrow'a uçsun, yerel saat ile sabah 10'da balıklar Londra'da. Birkaç saat içinde gümrük ve bölge restoranlarına dağıtım dersek, akşam balıklar ızgarada olur.  Yani şafak vakti tutulan ve sabah Karaburun'a yanaşan palamudun, aynı akşam Londra'da ızgarada olması gayet mümkündür. THY'nin uçuşlarına göre farklı Avrupa şehirleri de bu işe uygundur. Saat kazanmak için batıya ihracat daha kolay olur. Londra'daki Türk restoranları da her sabah tutulan balık durumuna göre sabah siparişlerini geçerler ve Karaburun’da paketleme buna göre yapılır. Döner ve berber konusunda gurbetteki vatandaşlarımız iyi iş çıkartıyorlar, taze boğaz balığı ile gurme ihracatı olayında el yükseltebiliriz. Hem restoranlarımız iyi iş yapar hem gurbetteki vatandaşlarımıza memleket lezzeti yollar hayır dualarını alırız. Malum, Avrupa'daki vatandaşlarımız takip ettikleri Türk haber kanallarında şu aralar palamut bereketi haberlerini izliyorlar. Bu konuyu genelleyecek olursak, Karaburun balıkçı limanı ve hatta oradaki Terkos gölü, Avrupa'ya her sabah, THY'nin ilk uçuşları ile taze ve günlük deniz mahsulün ihracatı için konumlandırılabilir. Belki Terkos gölünde bu amaç ile deniz ürünleri yetiştirilebilir. Bu yatırımları ve organizasyonu THY'nin yeni bir iştiraki ile yapması da mümkün olabilir. Bu çalışmaların bölge balıkçılarının gelirini artırmasını ve istihdamı desteklemesini beklemeliyiz.

Yaya geçidi kazaları normal değil - Resim : 8

TAHRAN BORSASI'NA NASIL YATIRIM YAPILIR?

Tahran borsasında 700'e yakın şirket işlem görüyor ve borsanın piyasa değeri 1,5 trilyon dolar civarında. İstanbul Borsası'ndan hayli büyük rakamlardan bahsediyoruz. Farklı ülkelerden küçük ve büyük yatırımcıların, Tahran borsasında işlem yapması mümkün. Bunun için yetkilendirilmiş aracı kurumların kullanılması gerekiyor. Türkiye'nin en önemli ticari ve kültürel ortaklarından olan İran ile bu alanda daha çok işbirliği yapması, iki ülkenin de ekonomisini güçlendirebilir ve iki ülkeyi çatışmaya sokmaya çalışan güç odaklarının hesaplarını boşa çıkartabilir. Türkiye'deki bankalar, çökmekte olan Avrupa, Amerika vs. borsalarına yatırım imkânı sağlıyorlar ancak İran borsasına yatırım kanallarını nedense pek açmıyorlar. Tahran Borsası'nın geleneksel olarak Fiyat/Kazanç oranı çok düşüktür yani yüksek getiri potansiyeli sunar. Ayrıca temettü oranları da yüksektir. Türkiye'deki bireysel ve kurumsal yatırımcıları İran borsası ile daha çok ilgilenmeye davet etmeli ve bu konuda aracılık hizmeti sunmak isteyen finansal kurumlarımızı cesaretlendirmeliyiz. Ekonomi Bakanımız, 'İran' diye bir ülke ismi daha önce duymuş mudur emin değilim ama komsumuz ile bu derece yüksek bir ekonomik işbirliği potansiyelinin mevcudiyetini ögrenmek kendisi için de güzel bir sürpriz olabilir. BRICS işbirliğine doğru da biraz pratik olur. Hatta bizim açacağımız kanallar ile batılı ülke vatandaşları da İran'a yatırım yapmak için bizim aracı kurumlarımızı ve bankalarımızı kullanmayı tercih edebilirler. Bu durumda İstanbul Finans Merkezi konusu, kötü tasarımlı bir gayrimenkul projesinden ibaret kalmaz, gerçekten bir finans merkezi potansiyeli oluşur.

Yaya geçidi kazaları normal değil - Resim : 9

STELLANTİS RADARA ALINMALI

Stellantis'in Portekiz CEO'su Carlos Tavares'in şirketteki son haftaları olabilir. Yakında kovulacağı ve yerine yeni birilerinin atanacağı konusunda haberler var ( Fortune, CBS vs. haber kaynaklarında). Stellantis malum bizdeki Fiat'ın sahibi, yani Koç grubu ile ortaklar. Cumhuriyetimizin otomotiv sanayisinin en büyük yatırımlarından birine sahipler. Geçende Carlos, Çin ile rekabet zorluklarından bahsederken iki ülkede Çin maliyetini yakaladıklarından bahsetti. Türkiye ve Fas’ta Çin maliyetlerini yakalamışlar. Biz bununla gurur duymalı mıyız? emin değilim. Diğer taraftan aynı konuşmada düşük maliyetli ülkelere yatırım kaydıracaklarını belirtti yani dolaylı olarak Türkiye gibi ülkeleri işaret etti.

Stellantis'in bünyesinde çok miktarda marka var. Fiat, Citroen, Peugeot, Opel, Alfa Romeo, Jeep, DS Automotives, Chrysler, Dodge, Ram, Lancia, Maserati, Vauxhall, Abarth vs. Anlaşılan Amerika’daki şirketler, bayiler ve çalışanlar kazan kaldırmış durumdalar ve Carlos'un kuyusunu kazıyorlar. Carlos geçenlerde ABD'deki bazı markaların fabrikalarındaki üretimi maliyet problemlerinden ve sendika ilintili problemlerden dolayı durdurmuş. Muhtemelen yeni getirilecek CEO, ABD pazarına odaklanacak ve belki de Amerikalı olacaktır. Göreceğiz.

Stellantis'in borsa değeri son dönemde aşırı düştü. 'Carlos kovulacak' haberi ile biraz toparladı ama hala düşük. Kurt puslu havayı sever misali, bu aralar Türkiye için Stellantis konusunda girişim yapmak için uygun bir zaman olabilir. Stellantis belli ki bazı markaları elinden çıkartmaya ve daha rekabetçi bir şirket haline dönüşmeye çalışacak. ABD ve Avrupa arasında, Trump'ın gelmesi ile beraber ipler iyice gerilecek ve Stellantis'e bu durum muhtemelen hiç iyi yansımayacak. Şu aralar Stellantis'ten marka almak için, fabrika almak için veya Türkiye'de onları yeni yatırımlara zorlamak için iyi bir zaman olabilir. Yıllarca Stellantis, çeşitli pazar korumaları sayesinde Türkiye’den iyi ekmek yedi, şimdi bunların karşılığını istemek gerekli. Çinli firmalar ile rekabet olayı birçok ülkede geleneksel araba üreticilerini yıpratmış durumda, Türkiye operasyonlarını ise biz 'yerli firma' sayıyoruz ve koruyoruz, ama acaba bunu hak ediyorlar mı?

Diğer taraftan madem CEO arıyorlar, Türkiye'den bir yönetici alsalar fena olmaz.  Rolls Royce, Türkiye'den CEO aldı, hissedarları çok memnunlar.

Fiat'ın Koç grubu ile ortak olarak Türkiye yatırımları konusunda ne önerebiliriz? Elbette Koç grubunun da Stellantis'in durumunun oluşturacağı fırsatları değerlendirmesini beklemeliyiz. Diğer taraftan Koç'un Tofaş hisselerini Stellantis'e satması ve o paralar ile yeni iş alanları açması da uygun olabilir. Belki, Stellantis bu durumda Türkiye yatırımlarını da artırmayı tercih edebilir. Toyota-Sabancı ortaklığında bu durumu gözlemiştik ve Sabancı'nın üretim tarafından çekilmesi ile Toyota yatırımını artırmıştı. Sonucu da çok kötü olmamıştı. (Yazı yatırım tavsiyesi içermez)

- https://eu.detroitnews.com/story/business/autos/chrysler/2024/09/27/stellantis-to-pause-production-at-detroit-suv-plant-as-uaw-talks-strike/75418329007/
- https://www.theguardian.com/business/2024/sep/12/production-of-electric-fiat-500-halted-lack-of-european-orders-stellantis
- https://headlight.news/2024/09/24/stellantis-ceo-tavares-may-be-on-his-way-out/ 

Yaya geçidi kazaları normal değil - Resim : 10

SOMALİLAND PASAPORTU İLE KAÇ ÜLKE GEZİLİR?

Somali'nin ayrılıkçı bölgelerinden birinin ismi Somaliland. Kulağa biraz İngilizce geliyor, muhtemelen yerel ismi başkadır. Somaliland stratejik ve ticari açıdan Somali'nin belki de en önemli bölgesi. Türkiye bu bölgenin ayrılmasına karşı. Zaten çoğu ülke karşı. Diğer taraftan ilginç bir durum var. Somaliland yönetimi Somaliland pasaportu çıkartmış ve bu pasaport ile bazı ülkelere giriş yapabiliyorlar. Yani bazı ülkeler Somaliland pasaportunu dolayısı ile Somaliland'i defakto tanıyorlar. Aşağıdaki bağda Somaliland pasaportu ile giriş/çıkış yapılabilen ülkelerin listesi var. 14 ülke var ve içlerinde Türkiye, İngiltere, Fransa'da var. İlginç değil mi? Somaliland'in dış ilişkileri başlığını da ekledim. BAE ile liman anlaşması yapmışlar. Etiyopya ile stratejik ve altyapı anlaşması yapmışlar. Birçok ülkede yarı-resmi elçilikleri var. (ABD ve Tayvan dahil). İngiliz Milletler Topluluğu'na (İng: Commonwealth) başvuruları hala beklemede. Başkanları öncesinde ilgili toplantılara katılmış.  Misal, Somali'nin başkenti Mogadişu’nun limanını Türk şirketi işletiyor. Ama tanınmayan bölge Somaliland'in limanını BAE işletiyor, bu nasıl iş? Mogadişu hükümeti, Somaliland limanının işletmesini Türk şirketine verirse ne olur? Hangi karar hukukidir? Hangi karar BM nezdinde geçerlidir?

Şimdi tekrar KKTC konusuna gelelim. Somaliland gibi uluslararası tanınırlığı ve meşruiyeti son derece düşük bir bölgenin dahi pasaportunu birçok ülke kabul ederken ve burası ile ikili anlaşmalar yapılırken, KKTC neden hala bu konularda bir arpa boyu yol alamadı? Somaliland pasaportunu kabul eden ülkeler, KKTC pasaportunu neden kabul etmezler? Peki Somaliland'in pasaportunu tanıyan ülkelere neden yaptırım yapılmaz? O zaman Türkiye de keyfine göre BM'ye üye olan ülkelerin çeşitli bölgelerini meşru devlet olarak tanıyıp anlaşmalar imzalasın ve pasaportlarını tanısın, nasıl olur?  Misal Girit bence bağımsız ülkedir. Girit Halk Cumhuriyeti olarak pasaport bassınlar, beraber petrol ve gaz arama anlaşması da yapalım. Keza Korsika pasaportu da eminim çok yakışıklı olur...

- https://en.wikipedia.org/wiki/Somaliland_passport
- https://en.wikipedia.org/wiki/Foreign_relations_of_Somaliland  

Yaya geçidi kazaları normal değil - Resim : 11

LÜBNAN'DA BAZI ŞEYLER DEĞİŞMELİ

Lübnan bu aralar İsrail’in saldırıları altında. Daha önce de İsrail saldırmıştı. Saldıracağı yine belliydi. Peki Lübnan Cumhurbaşkanı nerede? Lübnan ordusu nerede? Yok... Son gelişmeler bize tekrar gösterdi ki Lübnan'a dayatılan idare modeli (Cumhurbaşkanı Hristiyan olacak ve başkumandan olacak vs...) çalışmıyor. Zaten model çalışmaması için tasarlanmış. Üstelik son 20 senede Lübnan'daki nüfus dinamikleri de değişti. Bugün ülkenin ne kadarı Müslümanlardan oluşuyor? 70%? 80% daha mı fazla? Peki nedir bu Hristiyan idaresi olayı? Dersiniz ki 'karıştırmayalım, gül gibi barış ve huzur içinde yaşıyorlar işte', anlarım ve kabul ederim. Durum böyle mi? Geldiğimiz durum gösteriyor ki Lübnan'ın adam gibi yönetime, adam gibi orduya ihtiyacı var. 'Aman Fransa'yı gücendirmeyelim' şarkisini artık kimse söylemiyor. Hani nerede Fransa?  Macron değil miydi bunların hamisi... Nerede Macron? Gelsin Beyrut'a çıksın meydana gene bir nutuk çeksin hadi!

TÜRKİYE MEVCUT DURUMDA NELER YAPABİLİR?

1) Mersin ve KKTC'den bol miktarda yardım taşıyan gemiler göndermek lazım. Traktörler, sağlık malzemeleri, mazot, jeneratör vs.

2) Suriye ile hızla ilişkileri normalleştirmek gerekli böylece Suriye üzerinden lojistik ve enerji iletimi sağlanabilir.

3) Avrupa ve İngiltere'de bol miktarda zengin Lübnanlı var. Bunlar ülkelerine yardımcı olmak istiyorlar ve güvenilir yardım kurumları arayışı içindeler. Türkiye bu insanlara gerekli güvenceyi sağlamalı ve bunların paraları ilgili Türk bankalarına gönderilmeli ve Lübnan'a yardıma dönüştürülmeli. Harcanan her kuruşun da hesabı verilmeli.

4) Macron'un Lübnan'ı nasıl yarı yolda bıraktığı ve güvenilmez olduğunu vurgulayacak siyasi faaliyetler ve söylemler benimsenmeli. Lübnan'ın şu zor gününde Türkiye yanında durmalı.

5) Lübnan'da evsiz kalanlar için Lübnan sahiline seyahat (İng: Cruise) gemileri kiralanarak yerleştirilebilir. Zaten Akdeniz'de cruise sezonu yakında biter, gemiler boşa çıkacak. Düşük sezon tarifesinden kiralanabilir. Benzer şekilde Aliağa ve benzeri bölgelerde söküme gönderilmiş eski cruise gemileri olabilir, bunlarda motor olmasa dahi römorklar ile çekilerek ve gerekli güç ve güvenlik üniteleri kurularak Beyrut sahilinde yüzen otel olarak veya hastane olarak kullanılmaları sağlanabilir. Çok sayıda Avrupalı Armatör var, bu ülkelerin sosyal kitlelerini de harekete geçirip yolcu gemilerinin tahsisini sağlamak lazım.

AYDINLIK'A ABONE OL! AYDINLIK AVRUPAYA REKLAM VER!

Hem yurtiçinden hem yurtdışından çok sayıda arkadaşımız bu projelerde çalışıyorlar ve milletimizin kronik aldanma ve aldatılma hastalıklarına ilaç oluyorlar. Çorbada tuzumuzun olması için, Aydınlık Avrupa’ya reklam vermeli, sponsor olmalı/bulmalı ve Aydınlık gazetesine abone olmalıyız.

- https://aydinlikavrupa.com/wp-content/uploads/2024/07/Aydinlik-Avrupa-Reklam-Fiyat-Listesi.pdf 
- https://egazete.aydinlik.com.tr/e-gazete-aboneligi 

Son Dakika Haberleri