Yeni çağın kapısını aralarken ABD irtifa kaybediyor
Sovyetler Birliği yıkıldığından beri tek kutuplu hegemonya kuran ABD, büyük bir çelişki yaşıyor. Dolar, ABD hegemonyasının en önemli aracıydı. Çin’in ekonomik büyüme hızı 2014’te ABD’yi geçti. ABD dünyaya hakim gibi görünüyor ama gerçekte irtifa kaybediyor
Bir çağın sonlanmakta olduğu yeni bir dönemin kapı eşiğinde olduğumuz artık dillerde bir konudur. Değişim öncesi savaşlar, yeni tür küresel saldırılar, her yerde baş gösteren azıtmış terör olayları, sosyal hayatta yaşanan ve beklenen alışılmadık karmaşalar, küresel hakimiyet senaryoları, şimdilik yeni savaşların arkasına saklanmış yeni ve radikal değişimi haber veren teknolojiler artık hepsi gündemimizde.
Önceden söyledik, haber verdik, uyardık. Kendimizce yorumladık. Ezberlenmiş bakış açılarının dışına çıkarak bakmayı önerdik. Şimdi de bugün gelinen durumun temel nedenselliklerini çok detayda kaybolmadan özetlemeye çalışıp kendi açımızdan muhtemel gelecek senaryolarına işaret edip açıklamaya çalışacağız. Bu nedenle yazılarımız birbirini takip eden makaleler halinde olacaktır.
KÜRESEL LİDERLİK KAYBEDİLİYOR
Günümüzde dünya ülkelerinin toplam Gayri Safi Milli Hasılalarının (GSMH) yüzde 22’sini ABD oluşturur.
Dünyanın en kıdemli teknokratlarından Christine Lagard'ın (Avrupa Merkez Başkanı, eski IMF Başkanı) 2004 yılında yaptığı açıklamaya göre, ABD ve Çin ekonomileri satın alma paritesi hesabına göre eşitlendi. 2014 yılı itibarıyla Çin'in yüksek büyüme hızı nedeniyle Çin ekonomisi ABD'yi geçti.
Bugün aradaki gerçek farkı görmek, Çin ekonomisinin arayı ne kadar açtığını anlamak için iki ülkenin bugüne kadarki büyüme hızlarına bakmak yeterli olacaktır. Yayınlanan resmi rakamları işaret etmiyorum çünkü satın alma paritesi hesap yöntemleri 2006’dan bu yana politik etkilerle değişime uğramıştır.
Batı’da çok sayıda üniversite bu konuyu işlemiş, farklı hesaplamalar yayınlamıştır.
Sözü çok uzatmadan şöyle bir örnek verelim: 1950-1960 arası dünya toplam GSMH'ları toplamının yarısında fazlasını yapan ABD'nin ekonomik büyümesine rağmen, dünya ölçeğinde payı küçüldü ve tahtını Çin'e kaptırdı.
Sadece Çin değil birçok gelişmekte olan ülke büyüme oranları konusunda Batı’nın gelişmiş ülkelerini geride bıraktı.
Halen bu durum devam etmekte ve çarpıcı farklılıklar yaşanmaktadır.
DOLARIN HAKİMİYETİ
İkinci Dünya Savaşı sonrasında Birleşmiş Milletler bünyesinde Doğu Bloku ülkeleri dışında 44 ülkenin katılımıyla yapılan Bretton Woods toplantısında sabit kur esası kabul edilmiş; katılan ülkelerin paraları değerinin, dolar esas alınarak saptanması kararlaştırılmıştı. Bundan sonra dolar, altın karşılığı sistemini koruyarak dünyadaki hakimiyetini kurdu. Diğer ülkelerin merkez bankaları altın ve ABD dolarını rezerv olarak tutar hale geldiler. Bu ülkeler zamanla paralarının dolar karşılığı sistemini terk ettiler.
1971 yılında da ABD terk etti.
ABD doları bugün tüm döviz işlemleri piyasalarının yüzde 90'ını dünya ticaretinin yarısından fazlasını, ülkelerin döviz rezervlerinin yüzde 60'ını oluşturmaktadır.
Dolar bugünkü durumuna ulaşmadan 1971’de altın karşılığı sistemini terk ettikten sonra petro-dolar sistemini oluşturdu. ABD'nin güçlü ekonomisi yanında, bankacılık sistemi, silah ve siyasi gücü ile doların itibarını geliştirdi. Uzun bir dönem sürdürdü ve Sovyetler Birliğinin dağılması ile tek kutuplu dünyaya geçildi. Bundan sonra da dolar tek süper küresel gücün vazgeçilemez tek parası olarak gücüne güç kattı.
BÜYÜK ÇELİŞKİ
Yazımızın başlarında belirttiğimiz gibi ABD tek süper güç haline gelirken başka bir ekonomik motor çalışıyordu. Bu motorun itici gücü ise çok sayıda gelişmekte olan ülkedeki büyüme hızlarının ABD ve diğer Batılı gelişmekte olan ülkelerdekinden yüksek olmasıydı.
Ancak buna cevap, “Dev bir ekonomi karşısında küçük ekonomilerin büyümelerinin önemsiz olduğuydu.”
Bu yanıt, “Gelişmekte olan ekonomiler üretsin; biz teknoloji, bilim ve finans merkezi olalım.”, pek tutmadı. Ölçek ekonomisi ile Çin ve diğer gelişmekte olan ülkelerde bu öngörü sonuç vermedi.
Bu ülkeler Batılı hegemonların küresel ekonomideki hem toplamda hem dış ticaretteki paylarını düşürmeye devam ettiler.
Bu çelişkili gelişmeler yani batılı gelişmişlerin ekonomik büyüklüğünün küresel ortamdaki payı düşerken bunlardan biri olan ABD'nin tek süper güç haline gelmesi, ilerleyen zamanlarda dünyanın mevcut sistemini kökten etkileyip değişime zorlayacak olağanüstü önemde gelişmelere neden olacaktı. Bugün bunlar yaşanıyor.