13 Ocak 2025 Pazartesi
İstanbul
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Yeniden kazanmaya adanmış bir yaşam

Yeniden kazanmaya adanmış bir yaşam
A+ A-
SELÇUK ÜLGER

2014 ilkyazıydı. "Yeniden Kazanmak" kitabı nihayet Almanya'ya ulaşmıştı. Kitabın kapağına bakarken dahi hüzünleniyorduk. Tarihe not düşen bu değerli kitabın yazarı, koca yürekli Amiralimiz Soner Polat'tı çünkü. Hasdal'da yazmaya başladığı kitabına, son noktayı Silivri Cezaevi'nde koymuştu. FETÖ'nün ve CIA'nın ördüğü kalın duvarların ardında tam üç yıldır tutsaktı. İşlediği suç da çok büyüktü: Komutanı olduğu gemilerin palamarını Atlantik'in ihanet limanlarına değil, Mavi Vatan'ın limanlarına bağlamıştı!

Yeniden kazanmaya adanmış bir yaşam - Resim: 1

Soner Polat ve Selçuk Ülger

AÇILDIĞI DENİZLER GİBİ PIRIL PIRIL BİR ÖZYAŞAM...

"Soner Polat, 1958 yılında Van'da doğdu. Deniz Harp Okulu'nu 1979'da bitirdi. Çeşitli harp gemilerinde çalıştı. Burak sınıfı korvetlerin komodoru oldu. Turgutreis Firkateyni'nin komutanlığını yaptı. Roma Deniz Ataşesi olarak İtalya'da bulundu. Deniz Kuvvetleri Komutanı Özel Sekreteri, ardından Deniz Kuvvetleri İstihbarat Daire Başkanı oldu. Deniz Harp Akademisi, Silahlı Kuvvetler Akademisi ve NATO Savunma Koleji'nden (Roma) mezun oldu. Tuğamiralliğe 2005 yılında terfi etti. 2005-2007 yıllarında Ankara'da Genelkurmay İstihbarat Daire Başkanı, 2007'de Akdeniz Bölge ve Garnizon Komutanı olarak Mersin'de görev yaptı. 2009 yılında "Tümamiral" oldu. Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Lojistik Başkanlığına atandı..."

Kısa bir gelecekte büyük olasılıkla, "Deniz Kuvvetleri Komutanı" olma onuruna erişecekken, FETÖ'nün kirli kumpasları onu, "yurtseverlikten hüküm giyme" gibi başka bir onurlu davanın sanığı yapmıştı...

Deniz Kuvvetleri Lojistik Başkanlığı görevini sürdürürken, 11 Şubat 2011'de Balyoz davası nedeniyle tutuklanıp Hasdal Askeri Cezaevi'ne konulmuş, 2013 Ağustos'unda toplanan Yüksek Askeri Şura'da emekli edilmişti. Emekliliğinin hemen ardından, Hasdal'dan Silivri Cezaevi'ne sevk edilmiş, özel yetkili 10. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 18 yıl ağır hapis cezasına çarptırılmış ve bu hüküm Yargıtay tarafından onanmıştı.

Kumpas mahkemelerinin sanık sandalyelerinden, cezaevine götüren otobüslerin buğulu pencerelerinden, yattıkları cezaevlerinin avlularından öyle bir inanç ve kararlılıkla bakıyorlardı ki, sanki dışarıda bizler mahkum, onlar içerde özgürdüler...

"Demir parmaklıklar ardında geçen günlerle baş edebilme, her insanın bilinç düzeyi ve ağır koşullara fiziksel olarak dayanabilme kapasitesiyle doğrudan ilgilidir. Her şey aslında beyinde başlar ve beyinde biter.

"Beyin, 'Bak kardeşim! Senin bundan sonraki yaşamının sınırları şunlardır: Şurada yatacaksın, sadece şu alanları şu sınırlamalarla kullanabilirsin! Her istediğini yiyemezsin! Her istediğini yapamazsın! Sevdiklerini, ayda bir kez kısa görüşler hariç, ancak rüyanda görürsün!' şeklinde koşullarını dayatır.

"Beyninle uyumun ve arkadaşlığın ne kadar güçlü olursa hapis koşullarına dayanıklılığın o ölçüde artar. Olası bir uyumsuzluk, öncelikle vücudun bağışıklık sistemini bozar ve hastalıklara davetiye çıkarır. Beyinle olan arkadaşlık kabul edilebilir bir seviyeye ulaştığında, yapılacak en güzel şey, gününü hiç boşluk bırakmayacak şekilde programlamaktır. " (Yeniden Kazanmak, S. 358 )

Yeniden kazanmaya adanmış bir yaşam - Resim: 2

SİLİVRİ DUVARLARI YIKILDIKTAN SONRA

Soner Polat Amiralimiz, "Savaşmadan yenilmek mi! Asla!" diyor; "Türk Milleti kazanacak!" muştusunu sıkça haykırıyordu kitabında. Halkını iyi tanıyor, halkına yaslanıyordu çünkü. Nazım'ın, Kurtuluş Savaşı Destanı'nı ta öğrencilik günlerinde kazımıştı belleğine.

Ve haklı çıktı...

Gün geldi, yıkılmaz sanılan Silivri duvarları, gücünü Mustafa Kemal Atatürk'ten alan yüz binlerin ayakları altında un ufak edildi. Askeriyle, siviliyle bütün yurtsever tutsaklar, başları dimdik, omuz omuza çıktılar Silivri zindanlarından...

Ve Soner Polat'lar, 'yeniden kazanmak' için Şubat 2015'te Vatan Partisi'nin saflarına katıldılar. Güçlü kalemiyle Aydınlık'taki köşesinden sesleniyordu artık bizlere:

"Aydınlık sadece bir gazete değildir. Aydınlık bir okuldur; Aydınlık bir gelenektir; Aydınlık vatan, millet ve emek kavgasının verildiği kutsal bir cephedir... Aydınlık bir üniversitedir; akıl ve bilimden şaşmaz; dogmaya asla taviz vermez. Aydınlık rota çizer; yön verir.

"Ben de Aydınlıkçı oldum...

"Dürüstçe ifade edeyim. Ben taraf tutan bir yazarım. Atatürk ilke ve devrimlerinde tarafım... Vatan, millet, bayrak kavgası varsa, sapına kadar tarafım... Türkiye’nin milli bütünlüğü ve tam bağımsızlığı konusunda tarafım... Türkiye’nin ulusal çıkarları konusunda tarafım... Mehmetçik söz konusu ise kayıtsız koşulsuz tarafım... İşçinin, emekçinin ve ezilen halkın kavgasında tarafım... Emperyalizm ile boğuşan tüm milletlerin kavgasında tarafım..."

DOSTLUĞU SAMİMİ YÜREĞİ SEVGİ DOLUYDU

Soner Polat Amiralimiz, Genel Başkan Yardımcılığı görevini üstlendikten sonra parti örgütlerinin ve Atatürkçü Düşünce Derneklerinin çağrılısı olarak sıkça Almanya'ya gelmeye başladı. Erdemi, engin bilgi birikimi, nezaketi, alçak gönüllülüğü, ses tonuna kadar sinmiş insancıllığı, saygı doluluğu, dinleyenlerde büyük etki yaratıyor, herkesçe çok seviliyordu.

Almanya'nın başta Frankfurt olmak üzere birçok kentinde verdiği bütün konferanslarına, her görüşten yüzlerce vatansever katılıyor, onun ağzından çıkan her kelimenin bir ağırlığı olduğunun ayrımında olan bu insanlar onun anlatıklarını büyük bir dikkatle dinliyorlardı.

Her konuşmasında, "Mavi Vatan" kavramını bütün ayrıntılarıyla mutlaka işliyor, ülkemizin bağımsızlığını yeniden kazanma savaşımında, tıpkı vatan topraklarına sahip çıktığı gibi denizlerine ve adalarına, yani Mavi Vatan'ına da olanca gücüyle sahip çıkması gerektiğinin altını önemle çiziyordu.

Konuşmaları hem çok yalın, hem de insanların kafalarındaki sis bulutlarını dağıtacak kadar bilgi dolu ve etkiliydi. Bu toplantılarda insanlarla kurduğu sıcak sevgi köprüsü, birçok samimi dostluğun da yolunu açıyordu. Kısa sürede hepimiz onu eşsiz bir dost, kaya gibi sağlam bir öncü, sevdiğimiz, şakalaştığımız bir ağabeyimiz olarak benimsemiş, yüreğimize basmıştık...

Yeniden kazanmaya adanmış bir yaşam - Resim: 3

EDEBİYATA YAKIN VE YATKINDI

Edebiyat bilgisi çok güçlüydü. Hapishanede okuduğu sayısız kitabın özetlerini çıkardığı kalın defterini bana gösterdiğinde hayrete düşmüştüm. Defterinin her sayfasını, güzel el yazısıyla, bir hattat ustalığıyla nakış gibi işlemişti.

Soner Polat Komutanımızdaki yazınsal derinliğin tek kanıtı bu özet defteri değildi elbet; 'Yeniden Kazanmak' kitabının sağlam kurgusundan, bölüm başlıklarına, bitişlere alıntıladığı nitelikli şiirlerden de hissediliyordu bu edebi gücü zaten. Aydınlık'ta büyük bir titizlikle kaleme aldığı köşe yazılarındaki söylem ustalığı, biçemi, anlaşılırlığı birçok yazarı, edebiyatçıyı kıskandıracak nitelikteydi...

Dostluğa, kardeşliğe, yol arkadaşlığına büyük önem veren, sevdiklerine hep gönül gözüyle bakan, sürekli gülümseyen, şakalar yapan, ilginç anılarını, deneyimlerini aktaran sıcacık bir sevgi yumağıydı Amiralimiz Soner Polat...

Kendisine sunulan bir fincan kahveyle, sevgi dolu bir bakışla, küçücük bir armağanla hemencecik kanatlanan incelikli bir kalbi vardı. Şair ruhluydu...

Hastane yatağındaki en zor günlerinde bile, onun sağlığına kavuşmasını tüm yüreğiyle dileyen biz uzaktaki dostlarının her telefon iletisine hemen yanıtlar verirdi. Hastalığının en umutsuz günlerinde dahi telefonlarımıza çıktı, yapılan sağaltımları ayrıntılarıyla tane tane anlattı.

Bazen ses tonumuzdan üzüntümüzü, yutkunuşlarımızdan gözyaşlarımızı güçlükle tuttuğumuzu hissedip, "Bu illeti yenip, ilk fırsatta yine aranızda olacağım, bekleyin, söz veriyorum kardeşlerim!" diyerek o bize moral verirdi...

Gücünü tarihin binlerce yıllık köklerinden alan bir milletin evladı ve komutanı olmanın bilinciyle yokuşlu yolları aşmasını bilmiş yüce bir değerimizdi Soner Polat...

KARLAR ALTINDA OKUNAN ŞİİRLİ BİR ANI

Frankfurt'a öyle bir kar yağdı ki, bütün uçuşlar birden iptal edildi. Uçağın kapısından geri çevrilen Soner Komutanımız telefonla bizi aradı bir ikindi üstü. "Uçamadım Türkiye'ye! Yandınız, başınıza kaldım! " dedi gülerek. Çok sevindik. Soner Komutanımızı birkaç kez misafir ettiğimizden, biliyorduk. Sohbeti eşsiz, misafirliği ise tüy kadar hafif olurdu.

Gemilerde, uzun yıllar dar alanlarda yaşama disiplini edindiğinden, oturuşunda, kalkışında, Prusyalılara özgü bir yaşam düzeni ve ciddiyeti vardı. Odasını teslim aldığından daha düzenli şekilde terk ederdi. "Misafirlerimizin hepsi keşke sizin gibi denizci olsalar Soner komutanım!" diye takılırdık. Kıkır kıkır gülerdi.

Ayrıca, toplantıların, konferansların kısa boşluklarında sakin bir ortam yaratıp onunla özel sohbetler etmek her zaman olanaklı olmuyordu. İşte fırsat doğmuştu yine! Uçuşların iptal edilmesine bu yüzden çok sevinmiştik. Soframızda her zaman kendisi için ayrılmış bir tabağın bulunduğunu iyi biliyordu. Konuşacaklarımız hiç bitmezdi. Onunla saatler su gibi akar geçerdi.

Uçuşlar ertesi gün de iptal edildi. O iki güzel günü karlar üstünde doya doya yürüyerek, sohbetler ederek birlikte geçirdik.

Son akşamki yemekte onun çok sevdiği, Frankfurt'taki her buluşmamızda hep okumamı istediği şiiri okudum yine ona.

Emperyalizmin tezgahladığı 12 Mart'ın, 12 Eylül'ün karabasan gibi günlerinden geçmiş şairimiz Metin Demirtaş'ın, 'umutsuzluğu yasaklayan' bu şiirini, yine emperyalizmin kirli kumpaslarıyla Silivri zindanlarına atılmış, vatanı için canını vermekten çekinmemiş yiğit bir komutanımıza okuyordum.

Dışarıdaki bembeyaz karları izleyerek yine duyguyla dinledi. Gözleri hemen nemlenirdi iyi şiirleri dinlerken...

Birlikte geçirdiğimiz o iki güzel güne ağan anıların, Soner Polat Amiralimizle yaşadığımız son anılar, okuduğum şiirin de onunla ebedi bir vedalaşma olduğunu nereden bilebilirdik.

Onu kaybedeli bir yıl oldu. Ölüm ona hiç uğramayacakmış kadar uzaklardaydı oysa...

Aydınlık içinde uyu Mavi Vatan'ın büyük komutanı! Seni çok özlüyoruz...

Seni yüreğimizde, sevdiğin şiirlerin sıcaklığıyla yaşatıyoruz...

Yeniden kazanmaya adanmış bir yaşam - Resim: 4

UMUTSUZLUK YASAK

Kar dalları örttü.

Kavruldu en yamanı çiçeklerin.

Kalbim katlan bunlara,

Çünkü kıştır yaşanılan

Amansız, limansız bir kış

Ve sarılmışız dört bir yandan.

Ama düşün kalbim!

Düşün kavgayla kazanılacak baharı,

Direnen, adressiz yaşayan dostları

Fışkıracak ekinleri,

İlkyazla karlar altından

Ve doludizgin geçerek her acıyı bir sevinçle

Yolu yok kalbim!

Sağ çıkacağız bu acılardan.

Çünkü umutsuzluk yasak!

Yılgın türküler söylemek de.

Çünkü yürüyor umudun ordusu

Umutsuzluğu umutla yenerek.

Son Dakika Haberleri