Yeşilçam’ın ‘Tonton Amcası’ Hulusi Kentmen
Hulusi Kentmen, sinema tarihimizde dram ve komedi filmlerinin başarılı oyuncularından biri olarak yer almış, tatlı sert ve babacan rolleri ile dikkat çekmiştir. Onu ekranlarda gören birçok kişi kendi ailesinden, kendi yaşamından bir şeyler bulmuştur.
1942 yılından 1988 yılına kadar rol aldığı filmler incelendiğinde, genel olarak baba, fabrikatör, hakim, komiser, bahçıvan karakterleri ön plana çıkmaktadır. Sinirli, babacan, iyi kalpli, prensip sahibi bir karakter olmasının yanı sıra, vicdanlı ve barışçıl yapıya sahip biri olarak da göze çarpar. Hatta samimi ve insanları hiç aldatmayan karakteri ile toplum tarafından benimsenmiş ve sevilmiştir.
Kentmen’in yaşadığı dönemlerde ismi, bir anlamda pos bıyıkları ve sert görüntüsünün altında yatan yumuşak kalbi ile özdeşleşmiştir. Türk sinemasını o kadar etkilemiştir ki, halk arasında bu tatlı sert erkek karakterini tanımlayabilmek için “Hulusi Kentmen gibi” ifadesi kullanılmaya başlanmıştır. Sanatçı filmlerinin birçoğunu 1960 ile 1980 yılları arasında çevirmiştir. Türk toplumu açısından bu dönem, sanayileşmenin canlandığı, köyden kente göçün ivme kazandığı, geleneksel aile yapısının hakim olduğu bir dönem olarak göze çarpmaktadır. Hulusi Kentmen filmleri, ataerkil aile yapısının hüküm sürdüğü bir dönemde topluma kazandırılmıştır.
DENİZCİ KENTMEN
Hulusi Kentmen, 20 Ocak 1912’de, Bulgaristan’ın Tirnova şehrinde doğar. Hulusi, kelime anlamı olarak saf, temiz, içten, candan manasına gelir. Sanki ailesi, nasıl bir çocuk, nasıl bir genç, nasıl bir baba olacağını önceden sezmiştir. Göçler sırasında ailesi Türkiye’ye gelir. Çocukluğu İzmit’de geçer. Şen şakrak, sokaklarda koşturan, oyunbaz bir çocuktur. Akçakoca İlkokulu ile eğitim hayatına başlar. Okulun tiyatro salonunda koşturarak büyür. Oyunculuk damarlarına işte o günlerde işler. İçinde bu aşkı taşıyarak eğitim hayatının ve ailesinin koşullarına göre yoluna devam eder. Deniz Astsubay Okulu’ndan mezun olur ve bir gün emekli olup sanat yapana kadar Türk Deniz Kuvvetleri’nde Denizaltı Astsubayı olarak çalışır. Hulusi Kentmen, Ülkü Erakalın’a verdiği bir röportajda deniz tutkusunu şöyle anlatır; “Yavuz yaralı, henüz tamir edilmemiş. Bütün ihtişamıyla İzmit’te yatardı. Biz o devirde ortaokula gidiyorduk. Aşağı yukarı sınıfın yarısı denizci olmaya heves ederdi. Deniz tutkusu öncelikle Körfez’de oturuşumuzdan geliyor. Ayrıca babamın bir sandalı vardı, onunla beraber balığa gider, ona yardım ederdim. Bahriyelilerin o afili kıyafetleri ve denizin yosun kokusu yok mu, o bambaşka bir şey.” Doludizgin bir çocukluk sonrası ordunun disiplini altında çalışan, ama asla içindeki oyunculuk ateşini söndürmeyen Hulusi Kentmen, 1961’de astsubaylık mesleğini sonlandırır. Mesleğinin de hakkını vermiştir. Saygısında ve disiplininde asla kusuru olmaz. Üstleri de askerlik mesleği boyunca sanat yapmasını hoşgörü ile karşılar. Belki de Hulusi Kentmen’i hayatımızın bir parçası yapan da bu yaşadıklarının toplamıdır…
OYUNCULUK AŞKI
Hulusi’nin oyunculuk aşkı okuduğu ilkokulun tiyatro salonunda doğar. Denizaltı görevinden sonra İstanbul’daki Deniz Dikimevi’ne tayin olur. Uzun yaz günlerindeki boş vakitlerinde Kadıköy’de arkadaşlarıyla Halkevi’ne gidip gelmeye başlayan Kentmen, tiyatro provalarını izlerken bir oyun için oyuncu boşluğu olduğunda gelen talebi geri çevirmez. Bilindik oyunlarını Rahmi Dilligil’in kurduğu Ses Tiyatrosu’nda oynar. Tiyatrodaki profesyonelliğini Reşit Baran’ın yönettiği “Hisse-i Şaiya” oyunu ile kazanır.
Hulusi Kentmen, artık oyunculuk alanında kendini tanıtan bir isim olmuştur. Hala astsubay olarak görevi de, üstlerinin hoşgörüsü de devam etmektedir. Onu keşfeden ve sinemaya tanıtan Burhan Tepsi olur. İlk kez 1942’de bir filmde kamera karşısına geçerken, seslendirme sanatçısı olarak da bilinen Ferdi Tayfur’un yönetmen koltuğunda yer aldığı ve İhsan İpekçi’nin senaryosunu yazdığı, “Senede Bir Gün” filmiyle yükselişi yakalar. Hulusi Kentmen sinemaya adımını atar, ancak sahneleri de bırakmaz. Sahnenin tozunu bir kez yutmuştur, öyle kolay değildir bırakması. Şehir Tiyatroları’nda sahnelenen “Çatallı Köy” oyununda da rol alır. 1965’de bu oyun bir kez de oyuna adını veren Afyon’un Çatallı Köyü’nde oynanır; Kentmen o zaman da köy meydanında sahnededir.
İçinde biriken tiyatro sevgisi sonunda taşar ve bir topluluk oluverir, adı da “Hulusi Kentmen Tiyatro Topluluğu” olur. Bu toplulukla beraber birçok oyun sergilenir ve turnelere çıkılır. İlk filminden sonra hızını kesmez Kentmen, 1948’de “İstiklal Madalyası”, 1949’da “Şehitler Kalesi”, 1950’de “Estergon Kalesi”, “Zülfikar’ın Gölgesinde”, 1951’de “Barbaros Hayrettin Paşa” adlı sinema filmlerinde rol alır.
İyi filmin iyi senaryo ile mümkün olacağını savunan Kentmen, neden iyi rollerde yer aldığını bir röportajında, “Hem komediye hem drama uyum sağlayabiliyorum, yalnız kötü adam oynayamıyorum. Çünkü tipim kötü adama uygun değil. Bir defa oynamaya kalktım, bir şeye benzemedi” sözleriyle açıklar. Kentmen iyi bir film için gerekenleri şöyle sıralar: “İyi film için öncelikle iyi bir senaryo, iyi bir konu gerekir. Ondan sonra yönetmen gelir. Bu iki sağlam unsur bir araya gelince ortaya çok iyi bir film çıkabilir. Aktör biraz zayıf olsa da senaryo ve yönetmen kuvvetli olunca o ayıp kapanır.” 1942-1988 yılları arasına 500’e yakın film sığdırır. Filmlerinde onu Kemal Ergüvenç ve Rıza Tüzün seslendirir. Adile Naşit, Münir Özkul, Kemal Sunal ve Tarık Akan gibi sevdiğimiz nice isimlerle izleriz onu.
MÜZİĞE İLGİSİ
Sinemadan sonra içine düşen en büyük tutku fotoğrafçılık olur. Kendini yetiştirmek için çok çalışır, emek ve para harcar. Hatta ilginç bir şekilde bu işten iyi para kazanır; fotoğraf çekerek değil, çektirerek. Her şey 1983’de çıktıkları Avrupa turnesinde başlar. Bulundukları bölgede çok Türk işçisi vardır ve hepsi de Hulusi Kentmen ile fotoğraf çektirmek için yarışır. Ara verdiklerinde bir konuşma sırasında fotoğrafları çeken kişiye şaka yapmak amacıyla “Artık her fotoğraftan yüzde isterim” der. Fotoğrafçı onu ciddiye alır ve sonraki her fotoğraf için 2.5 mark vermeye başlar. Günde en az 25 poz çekilir ve Kentmen bu olayla bir anda para kazanmaya başlar. Hayatında bir de müzik vardır Hulusi Kentmen’in. Keman çalar. Hatta torunu Ali’ye de keman sevgisini aşılar.1980’de torunu ile TRT’de bir resital verirler. 1980’de İzmir Fuarı’nda Hülya Koçyiğit’in kadrosundadır, keman çalar parodiler yapar. Tüm güzel gülüşlerin ardından, Hulusi Kentmen 20 Aralık 1993’de böbrek yetmezliği nedeniyle hayata veda eder. Hulusi Kentmen’i bıyıklarını buruşu, tatlı tatlı gülüşü, babacan tavırlarıyla tanıdık ve sevdik. Ölüm yıldönümünde kendisini özlemle anıyoruz…