Yoksul insanların zengin eyaleti Racastan
Hindistan’ın kuzeyindeki bölge, tarihi İpek Yolu’nun Umman Denizi’ne açılan kapısı. Bu topraklarda uzun yıllar Türk kökenli Babür İmparatorluğu egemen olmuş. Delhi-Jaipur-Agra ve kutsal Varanasi’ye yaptığımız gezide, kaosun içinde uyumu yaşadık
DELHİ yoğun ve kalabalık bir şehir ama yaygın ve yeşil olmasından dolayı boğucu değil. Bir de trafik olmasa! Rikşa (rickshaw) denilen üç tekerlekli taksileri, bisikletleri, yolların iki şeridini de istedikleri yöne kullanan şoförleri derken trafik kolayca kilitleniveriyor. Tabii filler, yük taşıyan deve arabaları ve yollara atlayan yayalar da eklenince sopalı polislerin de faydası olmuyor. Çok iç ve dış göç aldığı söylenen Delhi’de evsizler, yol kenarlarında ve yolların göbeklerinde çoluk çocuk uyuyor. İhtiyaçlarını bazen açıkta akan kanalizasyon kanallarında bazen de herhangi bir duvar kenarında görüveriyorlar. Yoksulluğun pençesindeki insanları görmemek imkansız. İşportacı ordusu da işsizliğin bir sonucu olmalı. Gezinin en yorucu yanı tacize varan yöntemlerle mal satma çabasında olan işportacılar ve onlarla bir kuruş için kıyasıya pazarlık ederek eğlendiğini zanneden turistler oldu.
HANGİ DELHİ?
Hindistan’ın başkenti Delhi, Yamuna ırmağının kıyısında kurulmuş, en az 3000 yıllık tarihe sahip bir şehir. Hem yüzyıllar öncesinin hem de günümüzün en modern yaşamının izlerini taşıyan bu şehrin resmi nüfusu 22 milyon. Sömürgeci İngilizler 1911 yılında başkenti, Kalküta’dan Delhi’ye taşıyınca hemen eski şehre yeni şehir eklemişler, adını da Yeni Delhi koymuşlar. Burası devlet dairelerinin, elçiliklerin, iş merkezlerinin, lüks konutların daha çok olduğu yemyeşil bir yer. Parklar bakımlı ve temiz, caddeler düzenli ve geniş. Eski Delhi ise geleneksel Hint yaşamının bütün unsurlarının bir arada olduğu ve insana nefes almayı unutturan bir çarpıcılıkta. Adı “ay ışığıyla aydınlanan” anlamına gelen eski çarşı (Chandni Chowk) ilk durağımız.
AY IŞIĞIYLA AYDINLANAN ÇARŞI
Bu çarşı Delhi’nin tam ortasında, daracık sokaklarında küçücük, tıka basa dolu dükkanları olan çok renkli bir yer. Bazı dükkanlar öyle küçük ki, satıcı dışında kimse giremiyor, o da sadece oturarak hizmet verebiliyor. Çarşıda yok yok! Pişi veya halka tatlı dahil her türlü yiyeceği hemen oracıkta pişirip satanlar, tanrılara sunulmak üzere çelenkler hazırlayanlar, falcılar, sokak dişçileri, seyyar satıcılar hepsi orada. Çarşıdaki artıkların keyfini çıkaran inekler ve keçilerle, birkaç kuruş için yabancıların peşine takılan küçücük çocuklar da çarşının müdavimleri. Halen kullanılan İngilizlerden kalma posta kutuları sokakların farklı bir süsü. Çarşının bir ucundaki ikinci durağımız Cuma Camisi’ne (Jama Masjid) yöneliyoruz.
1656’da ibadete açılan bu camiyi Şah Cihan yaptırmış. 20 bin kişilik kapasitesiyle Hindistan’ın en büyük camisi, namaz kılınabilecek alan açısından ise dünyanın en geniş camisiymiş. Hava sıcak diye olsa gerek buradaki camilerin mimarisi çok farklı, açık alanlarda namaz kılınıyor. Avlunun tam orta yerinde de şadırvan yerine bir havuz var ama suyu haftada bir değiştiriliyormuş. Namaza gelenler bu havuzda abdest alıyor. Güvercinlerin de burada yıkanıp su içtiğini gördük. Hindu ve Müslüman mahallelerini birbirinden ayıran caminin tam karşısında Moğol-Türk imparatorluğunun en görkemli eserlerinden Kızıl Kale görülüyor. Adını inşaatında kullanılan kırmızı kum taşlarından alan kale, 1618-1647 yıllarında Şah Cihan tarafından yaptırılmış. İngilizler son Moğol-Türk imparatoru Bahadır Şah Zafer’i burada tahtan indirmişler. Tarihin bir cilvesi olsa gerek, 1947’de Hindistan’ın bağımsızlığı da kaleye çekilen bir bayrakla ilan edilmiş ve Mahatma Gandhi de ünlü bağımsızlık konuşmasını Kızıl Kale’de yapmış.
ÇANAKKALE’DE ÇARPIŞAN HİNTLİLER
I.Dünya savaşında İngiliz emperyalistleri uğruna ülkelerinden binlerce kilometre uzaklarda ölen 80 bin Hintli asker anısına bir anıt mezar yapılmış. İndia Gate (Hindistan Kapısı) deniliyor. Geniş ve büyük bir caddedeki anıtın üzerinde bu askerlerin öldüğü yerlerin listesi var, tabii Gelibolu hemen görünüyor. Gelmeselerdi ölmeselerdi demek kolay ama hâlâ emperyalistler için canını vermeye hevesli o kadar çok insan var ki.
Hindistan’da 33 milyon tanrı ve binlerce tapınak olduğu söyleniyor, hiç şaşırmadım. Tanrılar her yerde. Hindu olmayanlar Hindu tapınaklarına giremiyor. Yeni Delhi’deki Lakshmi Narayan Tapınağı az sayıdaki istisnalardan, ama burada da fotoğraf çekmek yasak. Kutsal yerlere girerken ayakkabılar mutlaka çıkarılıyor. Delhi’nin yeni gururu guru Bhagwan Swaminarayan adına yapılan ve 2005’te açılan Akshardham tapınağı, ziyarete açık ve çok sıkı kontrol var. Tapınak tamamen geçme tekniğiyle yapılmış, değişik boyutlarda 20 bin heykelle süslenmiş. Tapınağı çevreleyen gölet için Hindistan’ın 151 kutsal nehrinden su getirilerek kutsal su (Narayan Sarovar) yaratılmış. Tek bir çivisi olmayan dev tapınak ve lotus çiçeği şeklindeki bahçe bir mimarlık harikası.
‘PEMBE ŞEHİR’ JAİPUR
Delhi’den tam 32 gişenin olduğu bir otoyoldan çıkarak Jaipur’a doğru yola çıkıyoruz. Bu gişe sayısı Asya otoyollarında bir rekormuş. Rekorun bedeli ise yol kenarlarındaki gişelerde alınan yol vergileri, eyaletler arası yolculuklarda alınırmış. Korna sesleri dehşet ama teşvik var! Neredeyse bütün araçların arkasında “korna çal” yazısı asılı, onlar da çalıyor. Otoyolda ters yolda seyreden araçlar dahil ne ararsanız var! 5 saatlik otobüs yolculuğu boyunca geçtiğimiz köylerde çöp yığınları üzerinde köpekler, domuzlar, keçilerle birlikte insanları görmek içimizi acıttı. Köşe başlarındaki çıkıkçıların, sokak dişçilerinin önü yoksullarla dolu. Oteller, müzeler, sokaklarda dikkat çekici bir erkek kalabalığı var. Ama ortama renk ve güzellik katanlar rengarenk giysileri içerisinde kadınlar. Taş kıran, çimento, ot, lağım ve su taşıyan Hintli kadınlar ağır çalışma şartlarına rağmen öyle gururlu ve dimdik bir duruşları var ki geleceğin anahtarı onlarda.
Jaipur, Müslümanlar ile Hindular arasındaki çatışmaların en çok yaşandığı şehir, ağırlıklı olarak Hindular yaşıyor. Neredeyse bütün binalar farklı pembe tonlarında. 1876’da Galler Prensi Albert’i karşılamak için konukseverlik rengi olarak bilinen pembeye bürünen şehir günümüze kadar da pembe kalmış. Beyaz pencere çerçeveleri ve dekorlarıyla çok hoş görünüyor. 953 pencereli Hawa Mahal (Rüzgar Sarayı) mihracenin sarayındaki diğer pembe binaların belki de en ilginci. Ana caddeye bakıyor ve sarayın kadınları kendileri görünmeden dışarıyı seyredebilsin diye yapılmış. Chandra Mahal (Şehir Sarayı) ise kapıları, mermer oymaları, dekorları ile göz kamaştırıcı. Birçok desen tanıdık geliyor. Burada her biri 2 ton ağırlığında ve 1,8 ton su kapasiteli iki dev gümüş küp görüyoruz. Küpler 1900 yılında İngiltere’ye giden Raca Madho Singh II için yapılmış, kutsal Ganj suyunu da yanında taşıyabilsin diye. Şehir sarayı halen raca tarafından kullanılıyor, bir kısmı ise tekstil ve silah müzesi olarak ziyarete açık. Tabii racalık artık tarihe karışmış ama eski aileler unvanlarını ve nüfuzlarını kullanmaya devam ediyorlar. Jaipur bir tekstil cenneti, değerli taş yataklarına sahip zengin bir şehir.
YILDIZ HARİTASI
Jaipur şehrinin kurucusu Sawai Jai Singh II, Hindistan’daki 5 büyük gözlemevinden biri olan Jantar Mantar’ın da kurucusu. 1728 yılında Uluğ Bey’in gökbilim kitaplarından esinlenerek, yıldızların hareketlerini izlemek ve gökbilim dersleri vermek için Jaipur’daki gözlemevini kurmuş. Buradaki güneş saatlerinin doğruluğu müthiş bir matematik dehasının ve gökbilim bilgisinin de kanıtı. Açık hava parkı şeklinde düzenlenmiş gözlemevinde, yıldızların astronomik konumunu hesaplamak için, devasa mermer ölçüm sistemleri var. Hindu takviminde yıldızların konumu çok önemli ve bugün dahi insanlar bebekleri doğar doğmaz yıldız haritalarını çıkartıyorlar.
LİDERLERİN YAKILDIĞI PARK
Mahatma Gandhi, Hindistan’ın bağımsızlık hareketinin önderi. Aktif ama şiddet içermeyen sivil itaatsizlik eylemlerinin de öncüsü. Gandhi, bir suikast sonucu öldürüldükten sonra Yamuna Nehri kıyısındaki Raj Ghat’ta yakılmış. Mozolesi açık havada, kocaman parkın ortasında, çok sade ve huzurlu. Biz de çoluk çocuk Hintlilerle birlikte uzun süre kuyrukta bekliyoruz, ayakkabılarımızı çıkararak mozole önünde saygıyla eğiliyoruz. Bu parkın bitişiğinde Nehru’nun yakıldığı Shanti Vana (Barış Ormanı) ve İndra Gandhi’nin yakıldığı yer Shanti Shatala (Kudret Bölgesi) var. Tam huzur içinde yatılacak yerler.
VER ZÜMRÜTÜ AL AYNAYI
10.yy da Jaipur ovasına hakim bir tepeye kurulmuş olan Amber Sarayı veya Kalesi’ne fillerin sırtında çıkılabiliyor. İçerde bir Hindu tapınağı var, kutsal Ganej’in zümrüt heykeli varmış. Çok kalabalık. Saraydaki mermer oyma ve kabartma desenler, bahçeler görmeye değer. Kalenin içindeki Aynalı Saray(Sheesh Mahal)’ın bütün duvarları ve tavanı ayna mozaiklerle kaplı.
Belçikalıların ellerindeki aynaların büyüsüne kapılan Hintliler çuvalla zümrüt ve yakut verip Belçikalılardan ayna alıp sarayı süslemişler. Eskiden tüm su ihtiyacını karşılayan göl ise küresel ısınma nedeniyle yok olma tehlikesiyle karşı karşıya.
Haftaya gezinin son durakları Agra ve kutsal Varanasi’de buluşmak üzere...
Tülin Uygur