05 Kasım 2024 Salı
İstanbul 13°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Yoktan var olan başarı! 'Milletle ülkü birliği kalkındırdı'

Atatürk'ün ölümünden sonra kalkınma iradesi tavsadı. Sonunda üreten ve ürettiğini paylaşan aydınlanmacı irade yerini ABD hegemonyasını kabul eden iradeye bıraktı.

Yoktan var olan başarı! 'Milletle ülkü birliği kalkındırdı'

Kalkınma ekonomisti Bartu Soral'a cumhuriyetin ilk yıllarındaki kalkınma mucizesinin nasıl başarıldığını sorduk. Bir dönem Birleşmiş Milletler'de Kalkınma Programı Müdürlüğü de yapan Soral, cumhuriyetin kalkınma başarısının sırrının üç noktadan geçtiğini belirtti. Soral bunları planlama, ithal ikamecilik ve devlet yöneticilerin milletle ülkü birliği yapması olarak sıraladı. "Atatürk ve arkadaşları seçim kazanmayı hedefleyen bir ekip değildi. Milletle ülkü birliği halinde üretmeye girişen ve üretileni de eşit paylaşmayı hedefleyen bir kadroydu." dedi. Emperyalist eğilimlere girmeden ulusal kalkınmanın gerçekleştirildiğini ekledi.

İşte Bartu Soral'ın cevapları...

Yoktan var olan başarı! 'Milletle ülkü birliği kalkındırdı' - Resim : 1

'DEVLET ÖNCÜLÜĞÜNDE ÜRETİM'

  • Değerli Bartu Hocam, 20. yüzyılın başındaki "Uçurumun kenarındaki yıkık ülke" nasıl 20. yüzyılın ortasına doğru dünyanın en hızlı kalkınan ülkesi oldu?

Kalkınma, buharlı makinenin İngiltere'de bulunmasıyla ilk olarak Batı’da ciddi şekilde ele alındı. Batı sömürgeleri vasıtasıyla hem fiziki hem de beşeri kaynak sağladı. Deniz yollarını kontrol altına aldı. Dünya ticaret pazarlarında hakimiyet sağladı ve sermaye birikimi yarattı. Cumhuriyet kalkınması, Batı’dan farklı olarak emperyalist değildi. Ne beşeri ne fiziki sermayesi vardı. Ama kalkınmak zorundaydı ve tabiri caizse yoktan var oldu. Önce özel sektör eliyle düşünüldü. Ancak bu yolla Batı ile rekabet halinde sanayileşmenin mümkün olmayacağı görüldü. O günkü özel sektörün sınırlı sermaye birikimi ve sanayileşme bilgisiyle bu mümkün değildi. Sonra devlet öncülüğünde ithal ikame yoluyla sanayileşme tercih edildi. Yani dışarıdan aldıklarını içeride üreten ve dışarıdan alımı durduran sanayicilik modeli.

'44 FABRİKA KURULDU'

  • Neler yapıldı peki?

Yurt dışından ithalat durduruldu. İhtiyaçlarımız kendi ülkemizden temin edildi. Kendi kurduğumuz fabrikaların üretmeyi öğrenmesine, sermaye birikimini sağlamasına fırsat verildi. Devlet eliyle sanayileşme, teknoloji geliştirme, insan kaynaklarımızın eğitimi diye basitçe tanımlayabiliriz. Bu ithal ikamecilik altını özellikle çiziyorum kamu kontrolünde gerçekleşti ve 1938'e kadar 44 fabrika kuruldu. Benzerini 1960'ta Şili başta olmak üzere Latin Amerika ülkeleri de denedi. Ama tutturamadılar.

'BEDEL ÖDEMİŞ HALKIN ÇOCUKLARI'

  • Cumhuriyetin kurucuları hangi ilkelere uyduğu için başardı?

Devlet, ekonomiyi planlı biçimde kontrol ettiğinde ülkelerin karşılaştığı en önemli sorun yolsuzluktur. Siyasetçilerle sektör temsilcileri arasında karşılıklı bir etik dışı rant düzeni kuruluyor. Cumhuriyet kadroları böyle bir etik dışı rant ilişkisi içine girmediler. Girmemelerinin en büyük sebebi de emekçi milletin içinden çıkan kadrolar olmasıydı. Milletle ülkü birlikleri vardı. Biraz bugüne de gönderme yapalım: Atatürk ve arkadaşları seçim kazanmayı hedefleyen bir ekip değildi. Milletle ülkü birliği halinde üretmeye girişen ve üretileni de eşit paylaşmayı hedefleyen bir kadroydu. İşte onun için 1930'da ithal ikameyle sanayileşme modelini uygulayabildiler. Çünkü kamunun siyasetin finansmanına dönüştürülmesine izin vermediler.

'DEVLET-MİLLET SEFERBERLİĞİ'

  • 8 senede 44 fabrika nasıl kuruldu?

Bu 44 fabrikanın üretimlerinin tamamı, Türkiye'nin ithal ettiği ürünlerden oluşuyor. Pamuk, demir çelik, kömür, şeker ne ararsanız var. Tarım üretimini tarım sanayisine dönüştüren, doğal kaynakları işleyen, Türk ekonomisinin ihtiyaç duyduğu bütün ham madde ve nihai ürünleri düşünün. 8 senede böylesine bir sanayi. Batı kalkınmasının motor gücü sömürgecilikte zorla veya değersizleştirilerek el konulan kaynaklardan geliyordu. 1900'lere gelindiğinde bu düzen hegemonyasını kurmuştu. Ticaret yolları tekelleşmişti. Kalkınabilmek çok zordu ama başarıldı. Gerçekten mucizedir bu başarı ve Batı’yı ekonomik olarak da yararak devlet ile milletin seferberliğiyle yapılmıştır. Bunu daha sonra bir tek Çin, ucuz insan gücünü lehine kullanarak yapabildi.

'SSCB DESTEĞİ'

  • İktisat tarihinin meşhur "Büyük Buhran"ı, nam-ı diğer 1929 ekonomik krizi bu kalkınmayı etkilemedi mi?

Bu buhranının yarattığı yıkım bir fırsat oldu. Türkiye zaten çok yoksul bir ülkeydi. O yıllarda bir dış ticaretimiz, sermaye birikimi yoktu. Dünyada dış ticaretin çökmesiyle birlikte Türkiye büyük fırsat yakaladı. Yani içine kapanıp, kendi ayakları üzerinde durup sanayileşme fırsatı. Tabii bu fırsatı yakalarken en önemli soru şu: Kaynak nerede? O noktada Sovyet Sosyalist Cumhuriyet Birliği (SSCB) ile ilişkilerin altını çizmek gerekiyor. Sosyalist rejimini korumak isteyen SSCB bizim sanayileşmemizdeki önemli destekçilerden oldu. Türkiye'nin Batı’ya yanaşmasını istemediği ve kendi ayakları üzerinde durabilen bir komşu ülkenin önemli bir güvenlik tehdidini bertaraf edeceğini bildikleri için kaynak aktarımı sağladılar. Hem sıfırdan başlıyor olmamız hem de SSCB'nin kaynak transferleri bizi korudu ve hızlandırdı.

ABD NÜFUZU YARIM BIRAKTI

  • Cumhuriyetin kalkınma atağı niçin yarıda kesildi?

Çünkü Atatürk'ün ölümünden sonra kalkınma iradesi tavsadı. Devlet yöneticileri millet arasındaki ülkü birliği zayıfladı. Sonunda üreten ve ürettiğini paylaşan aydınlanmacı irade yerini ABD hegemonyasını kabul eden ve oradan kendisini var etmek isteyen iradeye bıraktı. ABD 1960, 70, 80 derken kılcal damarlarımıza kadar nüfuz etti. Bu da bize Amerikan popüler kültüründeki köşe dönmeciliği, lümpenliği, basitçiliği, ucuzluğu, ikiyüzlülüğü, halktan kopmayı getirdi. Atatürk'ün medeniyet dediği bu değildi oysaki. NATO da bu nüfuz operasyonunda kullanıldı. Sözde İslam kimlikli, İslam'la uzaktan yakından alakası olmayan SSCB'ye, altı boş komünizm tehlikesine karşı kullanılan yeşil kuşağın burada günahı büyük. CHP’nin de bu yıkımda rolü var.

'FIRSAT EŞİTLİĞİ REJİMİ'

  • Yüzüncü yıl mesajınızı alabilir miyiz?

Her şeye rağmen Türk milletine inanıyoruz ve güveniyoruz. Cumhuriyet, İslam Köy'den çıkan çoban Süleyman Demirel'e, Kasımpaşa'dan çıkan dar gelirli Recep Tayyip Erdoğan'a Cumhurbaşkanı olabilme imkanı sağlamış fırsat eşitliği rejimidir. Mardin Savurlu Aziz Sancar'ın Nobel ödülü alabilmesine hak tanımış bir fırsat eşitliği sistemi. Değerleri erozyona uğramış olsa da bugün bu cumhuriyet bizim cumhuriyetimiz. Ve en ağır yıpratmalara ve karşı girişimlere rağmen Atatürk'ün Türkiye Cumhuriyeti, altmış sekiz parçaya bölünmüş, iç çatışmalarla, kimlik siyasetleriyle, savaşlarla anılan bir coğrafyada hala elmas gibi parlıyor. Kutlu olsun. İkinci yüzyılda layıkını bulması dileğiyle.

(Aydınlık 100. Yıl Özel Eki'nde yayımlanmıştır.)

100. YIL ÖZEL EKİNE BAYİLERDEN YA DA E-AYDINLIK'TAN ULAŞABİLİRSİNİZ

https://egazete.aydinlik.com.tr/

Mustafa Kemal Atatürk Cumhuriyet Cumhuriyet'in 100. yılı ithal ikamecilik devletçilik kalkınma