Yönetmen Mehmet Güleryüz İpekYolu Film Festivali’ni anlattı: Her yönüyle keşif festivali
Bu yıl 12’ncisi düzenlenen festivalle ilgili konuşan Güleryüz, kendisini ifade etmek isteyen gençlerin başta İpek Yolu ülkeleri olmak üzere dünyayla buluşmalarını sağladıklarını söyledi
SETEM Kurucu Başkanı ve yönetmen Mehmet Güleryüz, hem sanat hayatını hem de bu yılki festivalin ayrıntılarını anlattı. Türk sinemasının tarihi mirasını bugüne taşımayı amaçladıklarını belirten Güleryüz, İpek Yolu’nun önemine dikkat çekti.
Bugün başlayan İpekyolu Film Festivali 19 Aralık’a kadar çeşitli etkinliklerle sürecek. Güleryüz’le yaptığımız röportajı Ulusal Kanal ekranlarında cumartesi günü yayınlanan Sanat Hayatı programında da izleyebilirsiniz.
SİNEMA MİRASINI BELGELEDİ
- Mehmet Güleryüz’ün sanat yolculuğunu biraz dinleyebilir miyiz?
40 yıl önceydi. Yavuz Özkan’la birlikte çalıştık. Sanat hayatım başlamış oldu. Beni yetiştiren usta Yavuz Özkan’dı. Sinemanın yakın zamanda büyük ustalarını kaybettik.
Asistanlık dönemi sonrası 90’lı yılların başıydı. Film yönetmeni olmak üzere çalışırken aslında sinemanın büyük bir krizi de yaşandı. Film sayıları azaldı, salonlar kapanıyordu. Dijitale geçilmemişti. Ben de Yeşilçam’da sık sık bulunuyordum. Orada kendi anılarını anlatmaya başladı.
Üretim olmayınca insanlar anılarını anlatmaya başlıyor. Orada çok güzel hikayeler biriktiğini fark ettim. Bir de Feza Sınar’la birlikte o anıları belgelemek istedik. İlk 1995 tarihinde Türk sinema tarihiyle başladık. Sonra dublörler ve yardımcı oyuncularla ilgili bir çalışma yaptık. Onlarca çalışma yaptık.
- Sami Şekeroğlu’nu da saygıyla anmak durumundayız değil mi?
Çok önemli bir kültürel miras bıraktı. İnsanları ikna etti. Geleceğe sinema mirası bıraktı. Ne yazık ki arşiv konusunda hassas bir toplum değiliz. Çok önemli yönetmenler aramızdan ayrılıyor. Bunların fotoğrafları, senaryoları, filmlerinin afişleri bir yerde toplanmıyor. Bazen sahaflardan çıkıyor. Kültür politikası olarak bu anlamda çalışmalar yapmak lazım. Tarihe tanık olan belgelerin korunması çok önemli. Sinema dünyasında bu eksikliği fark ediyorum.
- Bir adım attınız eşinizle birlikte…
Bunları belgesel haline getirdik. Sonra da sanat tarihine yöneldik. Düşünen Adam heykelinin hikayesini anlattık. Divriği’deki Ulu Camisi’ni belgeledik. Restorasyon sonrasında yeniden çekilip belgeselde yer alması gerektiğini inanıyorum.
Yurt Resimleri belgeselini çektik. 1933-1943 arası bir kültür politikası olarak ressamların Anadolu’ya gönderilerek hem sanatçıların ülkelerini tanıması hem de insanların sanatla iç içe olması için yapılmış bir projedir.
Bir de sinema filmimiz var: Havar diye. Bu film Batman’daki genç kızların intiharını konu edinmişti. Son olarak bir sinema filmi üzerinde çalışıyoruz.
GEÇİM KAYGISI ORTADAN KALKARSA YARATICILIK ARTAR
Yoğun geçen her zaman üretime odaklı bir hayatımız var. Sinema alanındaki örgütlü çalışma bir anlamda görevimiz oldu. Yönetmen ve senaristlerin bir meslek birliğinin olmadığını fark ettik. Sinema ve Televizyon Eseri Sahipleri Meslek Birliği SETEM’i kurmaya karar verdik. O güne kadar yapımcıların meslek birliği vardı.
Yönetmen ve senaristlerin yoktu. Büyük bir çabayla 20 yıl boyunca ülkemizde telif hakları konusunda çalışmalar yaptık. Telif hakları bilincini artırmaya çalıştık.
Yönetmen ve senaristler telif haklarını aldıkları zaman geçim kaygısı gündemden düştüğünde yaratıcılıkları artacak ve ülke sanatına önemli katkılarda bulunacaklar. Bu konudaki çalışmalar devam ediyor.
- Mehmet Güleryüz’ün belgeselini yapmak için izin isteyen gençler oldu mu? Örgütlü olmanın gereğini vurgulayan ve başarmış bir insan profilisiniz...
İpekyolu Film Festivali’nde beraber çalıştığım arkadaşlarım var. SETEM’de de öyle. Bu bir ekip çalışması. Bunu çok önemsiyorum ben. Bizim bir arada dayanışarak oluşturduğumuz bir süreç bunlar. Bu çalışmaların yazılıp belgelenmesi, geleceğe bırakılması iyi oluyor.
Lütfü Akad’ın Işık’la Karanlık Arasında kitabını okumuştum. Kendi hayatını anlattığı inanılmaz eser. Süreç içerisinde notlar alınıp, belirli rutinde yazıya dökülürse çok önemli bir şey yapılmış olur. Türk Sinema Tarihi denilince telif hakları konusunda yapılmış çalışmayı görmüş olurlar.
Bunu önemsediğim için “Türk Sinemasında Örgütlenme” başlığında söyleşiler yapılmıştı. Bunlar da bir kitap olmayı bekliyor. Çalışmaları bir taraftan sürdürüyoruz.
BU YILIN OBJESİ: GEYİKLİ TAŞ
- İpek Yolu çeşitli potansiyele sahip bir yer. Bugünlerde bir proje olarak dünyayı değiştiren Kuşak Yol projesi var. Bunun tarihsel adını kullanarak siz 12’ncisini düzenliyorsunuz. Bunu anlatır mısınız bize? Hollywood sineması ve Batı varken riskli değil mi?
İpek Yolu’nda çok önemli bir kültürel birikim var. Sanat tarihinde yer almıyor, göz ardı edilmeye çalışılıyor ama sonuçta insanlığın doğduğu yer burası. Biz de her zaman kültürel mirası bugüne taşımak için afişlerimizde objeler seçiyoruz. Öncesinde saymalı taşını kullanmıştık. Geçen yıl Umay Ana’ydı. Bu yıl da geyikli taşı yaptık.
Geyikli taş binlerce yıllık bir taş ve bir sanat eseri. Biz de geyik ana motifi de var. Bu da doğayla insanın bir arada yaşaması, bizim doğaya saygı duymamız noktasında önemli ipuçları veriyor.
Festivalimiz bunları her sene gündeme taşıyarak bilinmesini sağlıyor. İpekyolu Film Festivali bir yönüyle de keşif festivali. Kendisini anlatamayan gençlerin hem İpek Yolu coğrafyasında hem de dünyayla buluşmasını sağlıyoruz.
Festivalimiz, Türk sinema tarihi ile de bağını diri ve dinamik tutmak istiyor. Bu nedenle de emek ödülü veriyoruz. Bu yılki emek ödülümüzü Korhan Yurtsever’e veriyoruz. Geçen yıl Kara Kafa isimli filmi Berlin Film Festivali’nde yeniden gösterildi. Bu ödülümüzü geçmişte Feyzi Tuna, Yavuz Turgul gibi isimler aldı.
Korhan Yurtsever’in Kara Kafa filminin de 14 Aralık’ta Beyoğlu Sineması’nda ücretsiz olarak göstermiş olacağız. Öncesinde Korhan Yurtsever gençlerle bir araya gelecek.
SANAT BÜTÜN YAŞANANLARIN TANIĞI
Elbette yaşadığımız dönem çok sıkıntılı ve hepimizi üzen bir süreç ama yaşamın ne kadar değerli olduğunu anlatabilmek için sanatın yaşamasına hizmet eden her çaba çok anlamlı.
Dünya İsrail’in Filistin’e uyguladığı soykırıma tanık olurken, Suriye’de ulusal devletin tasfiyesi söz konusu oldu. Devletsiz bırakılan bir halk oldu. Batı’nın dayatması ve kışkırtmasıyla savaş sürerken ülkemiz tehdit altındayken sanat konuşuyoruz
Sanat bir taraftan yaşanılanların tanıklığı açısından çok önemli bir işlevi üstleniyor. Öbür taraftan da sanat iyileştiriyor ve birleştiriyor. Tüm bu yaşananlar sona erdiğinde kalıcı olan sanat olacak.