İNGİLTERE'DEN HABERLER... Yörüngedeki uzay aracı casus mu? Askeri uzay aracının atmosferde yavaşlama testleri yapılacak
İngiltere'de haftanın öne çıkan haberlerine bakalım. Dikkat çekenlerden biri İngiliz savunma dergisindeki haber. Haber üretilen gizli askeri ve hava araçlarıyla ilgili...
İngiliz savunma haberleri dergisi UK Defence Journal, Boeing'in gizli uzay askeri programı konusunda bir haber yayınladı. Habere göre Boeing'in California'da 'Phantom Works' isimli bir bağlı ortaklığı varmış. Burada çoğu gizli olan ileri teknoloji askeri hava ve uzay araçları geliştiriliyormuş. Bu programların biri de 1999'da başlatılan X-37 programı. İnsansız bir uzay aracı üretmişler, bu araç uzay seviyesinde dünya çevresinde dönüyor. Mevcut araç Aralık 2023'te yörüngeye çıkartılmış ve o zamandan beri yörüngede dönüyor ve testler yapıyor. Yeni yapılacak testte, alet atmosfere yaklaştırılacak ve atmosferin yaratacağı sürtünme ile frenleme yapması ve değişecek hız ile beraber yörünge değiştirmesi hedefleniyor. Yani aleti daha iyi kullanarak, daha az yakıt tüketerek atmosferde geçirdiği hizmet süresinin uzatılması hedefleniyor. Bazı yorumculara göre alet elektronik istihbarat amaçlı kullanılıyormuş. Cihazın silah vs. faydalı yükler taşıyabildiği biliniyor ama mevcut durumda silahlı olup olmadığı bilinmiyor. Belli ki yeni dönemde, gelişmiş ülkeler tarafından nükleer silahlar yavaş yavaş yörüngedeki cihazlara yerleştirilmeye başlanacak.
Sadece rehineler ile ilgili istihbarat paylaşılıyormuş
İngiltere Parlamentosunda, Jeremy Corbyn'in sorduğu sorulara, hükümetin savunma işleriyle ilgili parlamenteri olan Luke Pollard cevap verdi. Cevaba göre, Kıbrıs'taki İngiliz askeri üslerinden kalkan ve Filistin üzerinde istihbarat toplayan İngiliz casus uçakları, sadece rehineler ile ilgili konularda İsrail ile istihbarat paylaşımı yapıyorlarmış. Bu faaliyetlerin uluslararası hukuku uygunluğu ile ilgili soruya ise Pollard cevap vermiyor, önceki cevabını tekrarladı. Pollard, operasyonların hassaslık durumundan dolayı ayrıntı veremeyeceğini belirtti.
İngiliz otoyollarındaki kötüleşme devam ediyor
İngiltere’de ulaştırma hizmetlerinin bağımsız gözlem ve raporlama kurumu olan Transportfocus, yıllık 'Stratejik otoyollar durum anketi' isimli raporunu yayınladı. (Bağ aşağıda). Rapora göre 2023 yılına kıyasla hemen tüm alanlarda otoyol kullanıcılarının yollara dair memnuniyetinde kötüye gidişat devam ediyor. Ulaşım süreleri, yolların yüzeylerindeki bozukluk durumları, yol çizgilerinin durumu, sabit trafik levhalarının durumu kötüleşmiş; güvenlik hissiyatı azalmış. Yol bakımı ile ilgili sorunun cevabı ise zaten en kötü puanı almış durumda (50'nin altında puan). İngiltere bölgeleri içinde toplam memnuniyetin en düşük olduğu bölge ise Londra. Bu rapor yıllık yayınlanıyor ama anketler aylık yapılıyor ve memnuniyet anket sonuçlarında, her ay düzenli bir düşüş olduğunu görebiliyoruz. Yol bakım işleri son senelerde sürekli kısılan bütçeler ve yerel yönetimlerin maddi sorunları yüzünden iyice ihmal edilen bir konu haline geldi. İngilizcede 'pothole' deniyor yani 'tencere deliği' olarak çevrilebilir. Yollarda rastgele oluşabilen bu tencere deliğine girip çıktığınızda lastiğiniz yarılıyor
Chagos gitti, güneş battı
Britanya İmparatorluğunun dünyanın çeşitli yerlerindeki toprakları veya kolonilerinden ötürü 'üzerindeki güneşin batmadığı' yazılır çizilir idi. Dekolonizasyon süreci yavaşlamakla beraber devam ediyor. 3 Ekim günü Chagos adalarının egemenliğini Birleşik Krallık Moritanya'ya devretti. Chagos adaları Hint okyanusunun göbeğinde, geniş bir alana dağılmış küçük adacıklardan oluşan bir bölge. 1960'larda İngilizler bu adaları Moritanya'dan ayırdılar, en büyük ada olan Diego Garcia adasındaki yerli halkı zorla göç ettirdiler ve adayı ABD'ye askeri üs yapılması için kiraladılar. Halen ABD'nin bölgedeki en önemli askeri üslerinden biri burada. Moritanya tabi bu işlere itiraz etti ve Uluslararası Adalet Divanı'nda (ICJ) süren davalar sonucunda mahkeme adaların Moritanya'ya devrine 2019'da karar verdi. Elbette ABD ve İngiltere bu kararı tanımadı. Herhalde son dönemde artan jeopolitik gerilimden ötürü İngiltere askeri üslerin hukuki statüsünü güvence altına alma ihtiyacı duydu ve 99 yıllığına Diego Garcia askeri üslerini tutma karşılığında adaların egemenliğini devretti. Hint Okyanusundaki bu toprağını İngiltere kaybedince teknik olarak üzerinde güneşin battığı bir ülke haline dönüştü. Chagos adalarının devri konusunda İngiltere Parlamentosunda ana muhalefet partisi usulen bazı itirazlarda bulundu ama emir büyük yerden olduğu için tiyatro işleri bunlar. Bu tür konularda kimsenin ne mevcut başbakana ne de muhalefetteki mevkidaşı Rishi Sunak'a fikir sorduğunu sanmıyorum, belki nezaketen imzaları alınıyordur.
Diğer taraftan Chagos adaları gidince, İngilizlerde 'bunlar Malvinas Adalarını da verir' diye bir endişe oluştu. Başbakan, Malvinas yani Arjantin'in yanındaki Falklands adalarını vermeyeceklerini açıkladı hatta 'Arjantin ile savaşta benim amcamın gemisi torpidolandı az daha ölüyordu' lafını etti. (Oysa ki o savaşta tek torpidolanan gemi bir Arjantin gemisiydi, fakat havadan bombalanan bir gemide amcasının olduğu doğru). Bu gelişmeler ışığında insanın aklında Kıbrıs'taki İngiliz askeri üsleri geliyor. Acaba 5-10 sene için üslerin kullanım hakkını verip topraktaki egemenliği devralmak uygun olabilir mi?
500 milyona 1200 yeşil otobüs geliyor
İngiltere Ulaştırma Bakanı açıkladı. 500 milyon sterline Kuzey İrlanda'da fabrikası olan Wright otobüs firmasından 1200 adet çevreci otobüs alınacakmış. Bu alım ile birkaç yüz kişilik istihdamın da desteklenmesi hedefleniyormuş. Çevreci derken elektrikli ve hidrojenli kastediliyor. Nedir bu Wright otobüs firması? Bunlar alçak tabanlı otobüs ve çift katlı otobüsleri ile ünlenmişler. Şirketi Robert Wright 1946'da kurmuş ve büyütmüş. Sonra işleri papaz olan oğlu Vilyam devralmış. Papaz işleri yürütememiş ve firma 2019'da iflas etmiş. Papaz işi batırmadan ve 60 milyon borçlu şirket bırakmadan önce kendi 'Süper Kilise Köyü' projesinin finansmanı için 15 milyon sterlin harcamış ve 'Green Pastures Church' isimli, Amerikan tipi Evanjelik mega-kiliseyi (veya dini) kurmuş. Tabi iflas sonrası işsiz kalan işçiler ve diğer aile üyeleri ile sorun yaşamış. Daha sonra bizim şantiyelerde 'cispi' diye bilinen JCB iş makinaları firmasının sahibi olan Bamford ailesi, otobüs fabrikasını satın alıyor ve halen fabrika onlarda. 500 milyonluk piyango da onlara çıkmış oldu. Bu elektrikli otobüs işinin belli ki geleceği var.
'SS Unites States' ne zaman batırılacak?
İngiliz gazetesi 'Independent' da ilginç bir haber yayınlandı. 'SS United States' isimli bir yolcu gemisi varmış. Gemi 1952'de ABD'de üretilmiş ve ortalama 66Km/saat hız ile Atlantik geçiş rekorunu (yolcu gemisi kategorisinde) kırmış. 1970'de ABD'deki finansal kriz ile devre dışı bırakılmış ve çeşitli defalar satılmış. Gemiyi turistik olarak kullanmak, limanda demirli halde tutmak için çeşitli girişimler yapılmış fakat bu sene, gemi liman parasını ödeyemediği için limandan kovulmuş, yer bulamamış ve sonunda gemiyi Florida'daki belediyelerden bir tanesi satın almış. Belediye, gemiyi batırıp, sualtı turizmine açmak ve balıklara yuva yapmak için karar almış ve 2026'ya kadar işlemin tamamlanması hedefleniyormuş. Gemi, Philadelphia'dan Florida'ya çekilip batırılacakmış. Bu tür sualtı turizmi ve yapay balık yuvalarının yaratılması konusundaki projeleri artan sıklıkla haberlerde okuyoruz. Diğer taraftan malum Akdeniz kıyısı olan Filistin ve Lübnan'da çok sayıda insan evsiz kaldı ve ülkelerinden ayrılamıyorlar. Bu tür eski yolcu gemilerinin Türkiye tarafından satın alınması, römorklar ile çekilerek getirilmesi (yolda batarsa da batar), Aliağa tersanelerinde güvenli hale getirilmesi ve Gazze ve Filistin gibi barınma sorunu olan kıyılarda geçici barınma ihtiyacının karşılanması için kullanılması uygun olabilir. İşi bitince de Akdeniz'de batırılıp sualtı turizmi ve balıkçılık endüstrisine kazandırılabilir.
Eski Google CEO'sundan Başbakan'a nasihatler
Çiçeği burnunda İşçi Partisi hükümeti, 14 Ekim günü Londra'da bir yatırımcı zirvesi düzenledi. İsmi 'International Investment Summit 2024'. Hükümetin umudu ekonomiyi ayakta tutacak miktarda parayı getirecek şirketler bulmak, bu şirketleri İngiltere'de yatırım yapmaya ikna etmek. Etkinlik mekanı olarak tarihi 'Guildhall' binası seçilmiş. Bu bina yüzyıllarca hükümet konağı olarak kullanılmış, yangınlarda yıkılmış yapılmış, köle ticareti dönemlerinin yargılamalarını görmüş, din savaşı dönemlerindeki yargılamaların bir kısmı burada yapılmış, idam cezaları verilmiş kanlı canlı bir bina. Aslında Guildhall binasının yeri 'City of London' denen özerk bir bölgede. Burayı İngiltere'nin Vatikan'ı gibi düşünebiliriz. Seçim sistemi, hukuku, her şeyi ülkenin geri kalanından farklı. Krallık ile bu bölgenin ilişkisi de farklı. 14 Ekim akşamı, zirve katılımcılarına yine bu bölgedeki St. Paul Kathedrali'nde bir resepsiyon düzenlendi. Şirket CEO'ları akşam vakti neden bir katedrale etkinliğe davet ediliyorlar? Londra da mekan mi kalmadı? O kısım biraz ilginç.
Gündüz etkinliğinde eski Google CEO'su Eric Schmidt ile Başbakan Keir Starmer seyircilerin önünde, panel düzeninde koltuklara karşılıklı oturdular. Schmidt, Starmer'a nasihat verdi. Nasihatlerden seçmeler: “Regülasyonları azaltmak için bir anti-regülasyon bakanı görevlendirmek lazım. Çok yatırım gelmesi için az regülasyon lazım. Demokrasinin getirdiği karar katmanlarından bir konuyu geçirmek için birçok kişiye evet dedirtmek gerekiyor. Bunun yerine bir kişi olsun ‘evet’ veya ‘hayır’ yanıtını hızlı versin ve biz de işimize bakalım. Kamudaki karar ve onay süreçlerinin uzunluğunun şirketlerde yüksek miktarda sermaye bağlanması maliyeti getiriyor ve işlerin yavaşlatması sizi mahvediyor. Bu işi çözmezseniz 2030 iklim hedeflerine ulaşamazsınız. Taktiksel seviyede liderlik probleminiz var. Kontrolü ele geçirmek için bir yol bulmalısın. Daha yeni başladın, politik kredin var, yeni ekibini oluşturdun. Ekibinin bu takvimlerde ilerleme sağlaması lazım sadece kafa sallamak ile olmaz. Kafa sallıyorsa dinliyorum ama yapmıyorum demek.”
‘ABD VE İNGİLTERE BİRBİRLERİNE YAKINLAŞACAK’
Moderatörün diğer sorusu ise jeopolitik durum ve İngiltere'nin hangi alanlarda daha rekabetçi olabileceği konusundaydı. Eric Schmidt bu konularda şunları söyledi: 'Çin'e karşı Batı' konusuna gelirsek, önümüzdeki dönemde ABD ve İngiltere'nin birbirlerine yakınlaştığını göreceğiz. Zaten ulusal güvenlik konularında muazzam bir işbirliği var ve bu durum dünya için ve ABD için vazgeçilmez önemde. Bir başka şekilde söylersek, senin geleceğin ABD ile, Kanada ile Hindistan ve birkaç ülke ile beraber şekillenecek, Çin ile değil. Umut ettiğimiz açıklık ve demokratik süreçler Çin'de oluşmayacak. Orası farklı bir sistem, farklı güçlü ve zayıf alanları var. Düşman değil ama rakip, ve çok güçlü bir rakip. Çin'deki muazzam inovasyon hızını, ABD ve Birleşik Krallık işbirliği yaparak yenebilmeli, daha inovatif ve daha hızlı olabilmeliyiz.
‘ABD'Yİ KİMLERİN YÖNETTİĞİNİ ANLIYORUZ’
Panelde Schmidt, başbakana yapay zeka vs. konularında da nasihatler verdi. Unutmayalım ki Schmidt sadece bir şirket CEO'su değildi, aynı zamanda Pentagon'a danışmanlık yaptı, askeri dronların yazılımları konusunda, askeri simülasyon yazılımları konusunda projeler ürettiler. Hani bazen ABD başkanı Biden'in hangi dünyada olduğunu bilmediği hal ve tavırlarını görünce veya Kamala Harris’in konuşmalarındaki zayıf muhakemeyi görünce 'yahu bu ülkeyi kim yönetiyor?' diye soruyoruz... İşte Eric Schmidt konuşunca ABD'yi kimlerin yönettiğini anlıyoruz. İngiltere başbakanına halka açık ve canlı yayında nasihat vermesi de bu çerçevede daha anlamlı oluyor. Zaten 'City of London' bölgesindeki etkinlikte kimin ev sahibi kimin misafir olduğu konuları da karışık. Velhasıl, İngiltere bir yatırımcı etkinliği geçirdi, ilerleyen günlerde birkaç milyar dolarlık yatırım haberi medyaya servis edilecektir. Google gibi ABD'nin Demokrat tarafında güçlü şekilde cephelenmiş firmalar, Trump'ın iktidara gelmesi durumunda belki gerçekten önemli miktarda yatırımı veya ulusal güvenlik ilintili verileri ABD'den İngiltere'ye kaydırabilirler. Pek yakında göreceğiz. Starmer, bir sol partinin lideri olarak liberalleşme dersini özellikle halka açık olarak aldı ve bunu kullanarak ekonomide daha çok liberal politikaları devreye alacaktır.