Hazine ve Maliye Bakanının ‘Enflasyonla Topyekûn Mücadele Programı’
Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak, “Enflasyonla Topyekûn Mücadele Programı”nı açıkladı.
Son dönemde enflasyondaki artışın nedeni, Bakan tarafından da kabul ediliyor. Dış ticaret açığına bağlı olarak dolar fiyatının yükselişi, ithal edilen malların fiyatını ve dolayısıyla bütün piyasayı etkiliyor.
Bulunan çare: Bütün firmalar en az yüzde 10 fiyat indirimi uygulayacak. Yüksek faizli kredilerde de yüzde 10 indirim yapılıyor. Ayrıca hükümet, elektrik ve doğalgaza “önemli bir küresel gelişme olmadıkça” yıl sonuna kadar zam yapmayacağını açıklıyor. KDV iadeleri hızla verilecek. TOBB, TÜSİAD, MÜSİAD, Bankalar Birliği gibi kurumların da katılımıyla bir kampanya başlatılıyor.
SİSTEM EFSANESİ
Yüzde 10 fiyat indirimi kampanyaları, elektrik ve doğalgaz fiyatlarının yıl sonuna kadar sabitlenmesi, bütün bu önlemler, bir itirafı dile getiriyor: Serbest piyasa bir sistem efsanesidir.
KDV iadesinin hızla verilmesi yoluyla piyasadaki para hacminin artırılması da, sıkı para politikasına pek yüz verilmediğini gösteriyor. Çünkü enflasyonun nedeni, talebin yüksek olması değildir. Yükselen dolar fiyatı nedeniyle maliyetin yükselmesidir.
İlan edilen “Enflasyonla Topyekûn Mücadele Programı”na göre, mallar, piyasa koşullarında oluşmuyor, faizlere dokunuluyor, para hacmi dolaylı yollardan artırılıyor, bir tür müdahale ve narh sistemi kurma çabası var. Ne kadar tutar ayrı bir konu. Ancak bu girişimler, piyasa sistemi içinde bir çare bulamadıklarını, devletçiliğin, planın ve toplumsal seferberlik gibi piyasa dışı etkenlerin şart olduğunu gösteriyor.
HÜKÜMETİN SERBEST PİYASA PRANGASI
Ne var ki, Hükümetin ayaklarında “Serbest piyasa” prangaları olduğu için, cesur ve kararlı adımlar atılamıyor. Bu önlemler, öyle gözüküyor ki daha çok Ekim ve Kasım ayındaki enflasyon rakamlarını etkileyerek psikolojik bir hava estirmek amacıyla uygulanmaktadır.
Kampanya da, kucaklayıcı değildir. Daha çok büyük sermaye kurumlarından medet umulmaktadır. Hükümetin “Paydaşlar fotoğrafı” içinde, işçi ve memur sendikaları, çiftçi kuruluşları, esnaf ve zenaatkâr dernekleri gibi geniş üretici kesimler bulunmuyor.
EMPERYALİST-KAPİTALİST SİSTEMDE SERBEST PİYASANIN YALNIZCA ADI VAR
Serbest piyasa, zaten kapitalizmin emperyalizm aşamasında artık geçerli değildir. Serbest piyasa olması için malların eşdeğerleriyle değişmesi gerekir. Ancak o zaman kaynaklar serbest piyasada verimliliğe göre dağılır. Oysa dolar saltanatının hüküm sürdüğü bir dünyada mallar eşdeğeriyle değişmiyor. ABD dolarının kağıt olarak kullanım değeri yok, ABD’nin silahlı gücü olmasa değişim değeri de yok. Ama üzerinde örneğin 100 Dolar yazıyor ve eşdeğeri olmayan mallarla değişiyor. Böyle bir dünyada serbest piyasadan söz edilemez.
Kaldı ki, bütün dünyada devlet müdahalesi, iç pazarın gümrüklerle korunması, para basmak, ticaret savaşları gibi serbest piyasayı ortadan kaldıran eğilimler gelişmektedir.
KAMU ÖNDERLİĞİNDE PLANLI ÜRETİM EKONOMİSİ
Türkiye ekonomisinin içine girdiği süreci anlatmak için artık “kriz” kavramı bile yetersiz kalmaktadır. Borç batağındaki sistem, çöküşle karşı karşıyadır. Bu sistem içinde bir çözüm yok. Borcu borçla çevirme dönemi arkada kalmıştır.
Üretim Devrimi dışında bir çıkış yolu gözükmüyor. Devletçilik ve plan kaçınılmaz. Ekonomik faaliyetin amacı özel çıkar olursa buradan çıkış yok, kamu çıkarı dışında çözüm bulunmuyor. Hele bugünkü durumda, kamu kesimi ile özel kesimin millî ekonomiyi ayağa aldırma amacında uyumunu sağlamak için karma ekonomi, devlet yatırımı zorunludur. Nitekim Hükümet de, “Yeni Ekonomi Politikası” ve “Enflasyonla Topyekûn Mücadele” adını verdiği programlarla ekonomiye müdahale ettiğini itiraf ediyor. Ancak bu müdahaleler yetersizdir, çare değildir. Çünkü Hükümet hâlâ “serbest piyasa” lafları etmekte, sistemin bittiğini kabul etmemekte ve kamu önderliğinde planlı bir karma ekonomiyle çözüme yönelmemektedir.