Heykelde durmayan Atatürk
Konuşmalarımızda, Atatürk’ü “Türkiye’nin istiklâl davasına baş koydu, idam dahil her belâyı göze aldı ve Anadolu’ya çıktı” diye överiz. Anadolu’ya çıkmayanları, geç çıkanları bile hor görürüz.
ANADOLU’YA TAHTIREVANLA ÇIKILMAZ
Ancak Anadolu’ya yalnız 1919 yılında çıkılmaz. Anadolu’ya çıkmak, Ergenekon’dan çıkmak gibidir. Zor zamanların gündeminde Anadolu’ya çıkmak vardır. Belki de bugün Türkiye, zorluklarla ve tehditlerle karşı karşıya değil! Ama nutuklarımızda hiç öyle söylemiyoruz.
Ve Anadolu’ya nutukla çıkılmaz, baş koyarak, tehlikeleri göğüsleyerek çıkılır. Anadolu’ya tahtırevanla çıkılmaz. Anadolu’ya çıkmak, bütün olumsuzluklara bilincimizle, yüreğimizle, ciğerimizle meydan okuyan bir eylemdir.
ANADOLU’YA PAZARLIKLA ÇIKILMAZ
Anadolu’ya pazarlıkla da çıkılmaz. Mustafa Kemal Paşa, o günün zorluklarıyla pazarlığa oturmadı. “Ey zorluklar, önümden çekilin, çekilmezseniz, ben bu işte yoğum” demedi. Anadolu’ya çıkmayı belli koşullara bağlamadı. Anadolu’da kurulmakta olan Müdafaa-i Hukuk Teşkilatlarının önüne belli şartlar koymadı. İşgalden kurtulma görevi vardı ve o görev, pazarlıkla yapılamazdı. “Ya İstiklâl Ya Ölüm”, pazarlığı gündemin dışına atan devrimcinin parolasıdır.
NUTUK ATARKEN ŞEHİT OLAN GÖRÜLMEMİŞTİR
Toplantılarda “Conk Bayırı’nda ölmeyi emretti” diye Mustafa Kemal Paşa’yı heyecanla anlatanlarımız vardır. Ama kendileri asker bile olsalar, ölmeyi falan emredemezler, çünkü ölmeye hazır değillerdir. Hiç itiraz etmesinler, vicdanlarına karşı onları dürüst olmaya çağırıyorum.
Ölmeyi emredebilmek için, büyük bir davanın fedaisi olmak gerekir. Küçük veya büyük çıkarlarından vazgeçemeyenler, varolan sistemin şurasına burasına tutunmayı her eylemin önüne koyanlar, ne ölmeyi emredebilirler, ne de bir dava için ölmeyi göze alabilirler. Ama bu konularda nutuk atmakta onlarla boy ölçüşemezsiniz. Nasıl olsa bugüne kadar hiç kimse nutuk atarken şehit olmamıştır.
ÖRGÜTLÜ OLMAKTAN KAÇMANIN MAZERETİ YOKTUR
Atatürk’ün Harbiye sıralarından beri teşkilâtlı ve teşkilâtçı olmasını dilimizden düşürmeyiz. 1905 yılı sonunda Şam’da elini Kuran-ı Kerimin ve silahın üzerine koyup iki arkadaşıyla Vatan ve Hürriyet Cemiyeti’ni kurmasına hayranız. Anadolu’ya geçip Müdafaa-i Hukuk Teşkilatı’na katılmasını da öve öve bitirmeyiz.
Ama eğer kendimiz Partili değilsek, Atatürk’ün örgütlenme kararlılığı olsa olsa nutuklarımızın yaldızıdır. Örgütlenme sorumluluğu gelmiş bağrımıza dayanmış, ama biz Öncü Partide görev almıyoruz. Bu nasıl Atatürkçülük oluyor, açıklayabiliyor muyuz?
Sorumluluktan kaçmak için bin dereden su getiririz. Öncü Partiyi beğenmeyiz. Beğeneceğimiz bir Öncü Parti hiçbir zaman olmayacaktır. Çünkü Öncü Partiler de insan yapısıdır, Allah yapısı değildir. Bu nedenle biz de hiçbir zaman partili olmayacağız ve zorluklarla savaşanları uzaklardan seyredeceğiz. Zaten o zorlukların âlâsı televizyon filmlerinde de var. Ayaklarımızı uzatıp sıcak koltuğumuzda izleyebiliriz. Şehit cenazelerine katılmak da yüreklere ferahlık ve vicdanlara rahatlık verir.
Örgütlenmenin şart olduğu konusunda zekâmızı hiç zahmete sokmayız. Ama iş örgütlenmekten kaçmaya gelince, birden zihnimiz açılır. Mazeretler birbiri ardı sıra gelir. Oysa örgütlenmekten kaçmanın özrü bulunmaz. Nefes almaktan vazgeçmenin özrü olmadığı gibi.
Sempozyumlarda konuşmak, panellerin aranan konuşmacısı olmak için örgütlü olmaya gerek yoktur. Oysa vatan gibi, millet gibi, emek gibi, hürriyet gibi büyük davalar, ancak örgütlü olarak yürütülür.
NUTUK’TA DURMAYAN ATATÜRK
Boğaziçi Üniversitesi’ndeki Atatürk Çalıştayı’nda da vurguladık: Atatürk bir hatıra değildir. Atatürk, her vatanseverin, her emek devrimcisinin gündemindedir.
Milletler ne zaman büyük zorluklarla karşı karşıya gelseler, bir zamanlar o zorlukları nasıl yendiklerini hatırlarlar. Ama hatırlamak yetmez. Yine Ergenekon’dan çıkma görevi gelmiş gündemimize girmiştir. Bu durumda, Atatürk’ü hatırlamak yetmez, Atatürk gibi yapılır.
Yaşayan Atatürk sizsiniz! Bugün Samsun’a çıkacak olan Mustafa Kemal Paşa, sizden başkası olamaz. O nedenle Gürsel Fırat Arkadaşımın o çok güzel okuduğu Hasan Hüseyin Korkmazgil’in dizeleri, Atatürk’ü uyandırmak için değil, sizi göreve çağırmak içindir. Heykellerde, kılıcı belinde atın üzerinde duran Atatürk, ancak sizin eyleminizle Samsun’a çıkar.
Kemal’im Kemali’m tatlı Kemal’im
Kılıcı belinde atlı Kemal’im!
Sen hep böyle heykelde mi durursun
Sen hep böyle Nutuk’ta mı durursun?
Sen hep böyle Samsun’a mı çıkarsın ay oğul ay Kemal’im
Hele bir de her yere
Çık hele bir
Çık hele bir
Kemal’im!
Çık ki her yer Samsun olsun Kemal’im