22 Kasım 2024 Cuma
İstanbul 18°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Hukuk ve devlet

Doğu Perinçek

Doğu Perinçek

Gazete Yazarı

A+ A-

Perşembe gecesi Ece Üner’in Haber Türktelevizyonundaki Enine Boyunaprogramında hukuk ve devlet ilişkisi konuşuldu. Hukuk ve devlet konusunda bilgi sahibi olmak, yalnız hukuk öğrenimi görenlerin değil, vatandaşlık görevini yerine getirenlerin de ihtiyacı. Devlet ve hukukla ilgili sağlıklı değerlendirmeler için, en azından kavramların bilinmesi gerekiyor.

HUKUK NEDİR

Hukuk, devletin yaptırım gücüyle uygulanan kurallardır.
Hukuku diğer bütün kurallardan ayıran, devlet zoruyla uygulanmasıdır.
Örneğin örf ve adetin, ahlâk kurallarının, adap ve muaşeretin, edep ve erkânın ya da dernek tüzüğünün arkasında devletin yaptırım gücü yoktur. O nedenle bu kurallar hukuk kapsamı içinde değildir.
Hukuka uymazsanız, devletin zor kuvvetiyle karşılaşırsınız. Örf ve adete ya da ahlâka uymazsanız, ayıplanırsınız.

HUKUKUN TARİHSELLİĞİ

Hukuk da her toplumsal olgu gibi tarihseldir. Başka deyişle tarih içinde ortaya çıkar ve zamanı gelince tarih içinde kaybolur.
Hukuk, tanımından da anlaşılacağı üzere devletle birlikte ortaya çıktı. Üretim fazlası, özel mülkiyet, ticaret, para, sınıflar, devlet, ordu, hukuk, özel mülkiyet, din, bilim, aynı tarihsel süreçte oluştu. Hepsine uygarlık deniyor.
Bir üretim fazlasının oluşması, uygarlığı doğuran temel etkendir. Teknolojideki gelişmeler, örneğin sabanın ucuna demirin takılması sayesinde toprağın derinden sürülmesiyle yaratılan üretim fazlasıyla birlikte, o fazla kimin olacak sorusu gündeme geldi. Böylece kabile şeflerinin özel mülkiyeti oluştu. Kabileler mülk sahipleri ve emekçiler diye bölündü ve dağıldı. Sınıflar ortaya çıktı. Üretim fazlası, pazarda değişimi, ticareti ve parayı getirdi. Yeni beyler sınıfı, halktan ayrı silahlı gücünü, yani ordusunu örgütledi, devletini kurdu ve yasasını koydu. Sumer Kanunları, Hamurabi Kanunları, Roma Hukuku, Mete diye andığımız Mao Tun’un Yasaları, Bilge Kağan’ın Yasaları, Hz. Muhammed’in Şeriatı, Cengiz Yasası vb, hepsi bu sürecin ürünleridir. Kuşkusuz bu süreç, burada anlattığımız gibi birkaç dakikanın işi değil, yüzlerce ve hatta bazı toplumlarda binlerce yıl sürdü.
Devletten önce kabile toplumlarını örgütleyen kurallara hukuk değil, töre diyoruz. Hukuk olması için o törenin uygulanmasını sağlayacak bir yaptırım gücü gerekir. Doğuda ve Batıda, Kuzeyde ve Güneyde, yedi iklimde, dünyanın bütün hukuk fakültelerinde hukukun tanımı böyle anlatılır.
Hukuku devlet koyar ve hukukun uygulanmasını sağlayan devletin cebir kuvvetidir, askeridir, polisidir, yargısıdır ve diğer kurumlarıdır.

HUKUK VE TOPLUM

Kuşkusuz hukuk, gökten zembille inmez. Sonuç olarak hukuk, toplumun içinde bulunduğu toplumsal-ekonomik ilişkileri ve devletin kendisini düzene sokar. O nedenle Cengiz Yasaları ile kapitalist bir toplumun hukuku birbirine benzemez. Her hukuk, düzenlediği toplumsal ilişkiler zemininde oluşur, o zeminle bağlantılıdır. Ancak hukuku hukuk yapan, devlet otoritesidir. Her devlet, yönettiği toplumun hukukunu yapar. Bu anlamda hukuk, tarihsel süreçle bağlantılıdır.

HUKUK VE DEVRİM

Ancak hukuk, mevcut ilişkileri düzenlemekle yetinmez. Devrimler, kendi hukukunu getirir. Yeni bir toplumun kurulmasını devrimci devlet, getirdiği hukukla örgütler ve yönetir. Yeni düzenleme de, yine toplumsal süreçle ilgilidir. Bir devlet, ancak toplumun önündeki sorunları çözer. Herhangi bir devlet, topluma yaşayamayacağı bir düzeni hukukla dayatamaz. Dayatmaya kalkarsa, tutmaz.
Yeni devlet, eski hukuku temizler ve devrimin hukukunu getirir. İngiliz Devrimi, Fransız Devrimi, Rus Devrimi, Türk Devrimi, Çin Devrimi, yeni devleti ve yeni toplumu hukukla düzenlediler. Hukuk bu açıdan yalnız varolan ilişkileri yansıtmaz, kurulması hedeflenen toplum düzenini de belirler. O nedenle hukuku tutuculukla özdeş sayan görüşler geçerli değildir. Hukuk varolan ilişkileri koruyacağı gibi yeni bir toplumun kurallarını da öngörür. Yeni toplum, devrimin hukukuyla kurulur. Her devrim, kendi anayasasını getirerek kuracağı toplumu tasarlar. Anayasamızdaki Devrim Kanunları da öyledir. Devrim Kanunları, yeni toplumu kuran kanunlardır.

HUKUK VE SİYASET

Görüldüğü gibi, hukuku koyan devlettir, dolayısıyla iktidar sahipleridir. Devlete kim egemense, hukuku da o koyar. O nedenle hukuk, Hamurabi Kanunları, Justinianus Kanunları, Cengiz Yasaları, Fatih Kanunnameleri, Code Napoléon (Napolyon Kanunu) Atatürk’ün Devrim Kanunları örneklerindeki gibi devlet yöneticilerinin isimleriyle de anılır.
Hukuku devlet yapar, başka deyişle siyasal iktidar yapar. Yönetimler, sınıfların doğuşundan beri toplumu ve devleti hukukla yönetirler. Siyasal iktidarların yaptığı hukuk dışında bir hukuk yoktur. Bu nedenle hukuk, devlet siyasetinin aracıdır. Devlet iktidarının dışında bir hukuk kaynağı yoktur. Hukuk, siyasetin aletidir. Ordu da, devlet siyasetinin yaptırım gücüdür.

HUKUK VE İDEOLOJİ

Siyasal iktidarlar, hukuku koyarken yaptıkları işi elbette belli ideolojik kaynaklarla, belli öğretilerle açıklar ve topluma kabul ettirirler. Din, kralın veya padişahın saltanatı, millî egemenlik teorisi, demokrasi ve özgürlükler, emekçilerin çıkarları ve sosyalizm, bu tür ideolojik kaynaklardır.
Hukukun ideolojik kaynağı, kurulan toplumun hakim ideolojisini yansıtır, dolayısıyla meşrulaştırma aracıdır. Örneğin millî egemenlik, demokrasilerin başlıca teorisidir, ancak irdelendiği zaman bir faraziye olarak da değerlendirilmektedir. Gerçek olan millî egemenlik değil, fakat seçimle gelen yönetimlerin ülkeyi millet adına yönetmesidir.

HUKUK VE YARGI

Türkiye’de ne yazık ki, hukuk ile yargı karıştırılıyor. Siyasal parti liderleri, hükümeti yönetenler bile, bakıyorsunuz hukuk derken yargı demek istiyorlar. Oysa hukuk, kurallar bütünüdür. Yargı ise, o kuralları çeşitli anlaşmazlıkların çözümünde uygulayan devlet kurumudur. Yargı, devletin üç işlevinden, devletin üç kuvvetinden biridir.
Yasama organı, devletin kurallarını, yani hukuku koyar.
Yürütme, devleti yönetir.
Yargı ise, hem bireyler arasındaki hem de devlet ile bireyler arasındaki anlaşmazlıkları mahkemeler eliyle hukuka göre çözüme bağlar. Bu açıdan hukuk ile yargı birbirine karıştırılmamalıdır.
Devletin her üç işlevinin arkasında devletin yaptırım gücü vardır. Devletin zor gücü olmadan hukuk yapılamaz, uygulanamaz ve anlaşmazlıklar çözüme bağlanamaz.
Hukuk ve devlet - Resim : 1
ÖZETLE


1. Devletsiz hukuk olmaz. Devlet öncesindeki toplumların kurallarına hukuk denmez, Türkçemizdeki deyimle töre denebilir.
2. Ordusuz hukuk olmaz. Hukukun yaptırım gücü, devletin zor gücüdür.
3. Hukuku devlet iktidarı koyar. Dolayısıyla hukukun kaynağı son tahlilde siyasal iktidardır. Hukuk, devlet yönetmenin, başka deyişle siyasetin aracıdır.