İkinci İsrail: Seçimlerde Atlantikçilerin şifresi
Seçime gidiyoruz.
31 gün kaldı.
6 cumhurbaşkanı adayı...
8 de parti yarışıyor.
***
İki temel soru var.
Sorular birbirini tamamlıyor.
Bir: Atlantik’in tercihi kim?
İki: Kimler Atlantik’e dayanmaya çalışıyor?
***
Aslında: Alan aldı, satan sattı.
Yani tercihler çoktan yapıldı.
Kimi açıkça ilan etti.
Dedi: “Yönümüz kesinlikle Batı olacak.”
(Muharrem İnce, Fox TV, 16.5.2018).
Kimi bu kadar açık sözlü değil.
***
İşi netleştirelim.
Bir “ölçü” koyalım.
Atlantikçilik, Türkiye’yi nereye sürükler?
Yani: Bugünkü tarihi koşullarda...
Atlantikçilik’in şifresi nedir?
***
Cevap için yöntem belli.
Büyük resme bakmak.
Tablo şudur:
İkinci Dünya Savaşı sonrasında....
Atlantik’in Batı Asya politikası iki esasa dayandı.
Birincisi: Enerji kaynaklarını kontrol etmek.
İkincisi: İsrail’in güvenliğini sağlamak.
Bu politikalar hiç değişmedi.
***
Batı Asya’ya devam edeceğim.
Fakat bir paranteze ihtiyaç var.
Küresel sistemin dayatmalarını görmemiz gerekiyor.
***
1990’ların başı: İki kutuplu dünya düzeni yıkılır.
Tek süper güç Amerika’dır artık.
Atlantik güç sarhoşluğu içindedir.
“Tarih” son sözünü söylemiştir küreselcilere göre.
Sistem: Kapitalizm...
Patron: Amerika’dır.
Bunu değiştirecek güç de kalmamıştır.
***
Bugün pek üzerinde durulmaz.
1990’ların hemen başında...
Avrupa’da parçalanma depremi yaşanır.
Sovyetler Birliği ayakta duramaz: 15 yeni devlet kurulur.
Yugoslavya’da silah girer devreye: 7 devlet kurulur.
Çekoslovakya ikiye ayrılır.
***
Sonuç: Avrupa’nın ortasında...
Ve doğusunda harita bütünüyle değişir.
Atlantik, hedef alanlarda devletleri öğütmektedir.
***
Tekrar asıl konumuza, Batı Asya’ya dönelim.
1990’ların başı.
Eski Sovyet coğrafyasına komşu ülkelerin...
Mesela Türkiye, İran ve Irak’ın haritaları Washington’da masaya yatırılır.
Karar: Parselasyondur.
***
ABD için, Batı Asya’nın bütünlüğü gerekli değildir artık.
Dört faktör sayabiliriz.
Birincisi: Sovyetler yıkılmış...
Komşu ülkelerin “Sovyetleri çevreleme” rolüne ihtiyaç kalmamıştır.
***
“Çevreleme”, Türkiye açısından hayatiydi.
Türkiye’nin NATO’daki temel rolü buydu.
“Rol” bitti.
Atlantik’in toprak bütünlüğümüze ihtiyacı kalmadı.
Son 28 yılda yaşadıklarımız bu temelde anlam kazanıyor.
***
İkincisi: Türkiye, İran ve Irak... Gereğinden fazla iri.
İşleyen bir devlet yapıları... Güçlü orduları var.
Yani: ABD dayatmalarına karşı direnebiliyorlar.
***
Üçüncüsü: Bölgenin, özellikle Körfez’in konumu emsalsiz.
Herkesin malumu: Dünya petrol ve gaz rezervlerinin en az yarısı burada...
Enerji ticaretinde... Sevkıyatında rakipsiz.
Amerika, Avrupa’yı kontrolde tutmak için..
Özellikle yükselen Çin’i dizginlemek için...
Körfez’de ipleri elinde toplamak istiyor.
***
Dördüncüsü: “Kürt” faktörüdür.
Yani “İkinci İsrail”dir.
Giderek öne çıkmaktadır.
Atlantik için çok yönlü bir kullanım değeri taşıyor.
Hem İsrail’e muhafızlık...
Hem enerji kaynaklarında kontrol sağlamak...
Hem de bunlara direnen devletleri parçalamak için.
ABD bütün bu alanlarda Kürt milliyetçiliğinin enerjisini kullanmak istiyor.
***
1991’den beri olanlara bakalım.
Yıl 1991: ABD, Irak’a saldırır.
Bahanesi, Saddam Irak’ının Kuveyt’i ilhak etmesidir.
Evet: Saddam hesapsızdı.
Fakat “uslu” dursaydı bile ABD yine girecekti Irak’a.
Saldırının temel sonucu önemli.
100 milyarlarca dolar harcandı.
ABD koalisyonu 500 bine yakın asker yığdı bölgeye.
Irak’ın kuzeyinde, 36. paralelin üstünde....
Irak devletine yasaklanan bir “Kürt” bölgesi kuruldu.
***
Yıl 2003: ABD, Irak’ı işgal eder bu kez.
Bahanesi: Hiç olmayan kitle imha silahlarıdır.
Yine 100 milyarlarca dolar harcanır.
200 bin asker sevkedilir.
Washington’un temel projesi aynıdır.
Kuzey’deki Kürt özerk bölgesini federal devlet haline getirir.
***
Yıl 2011: Hedef Suriye’dir.
AKP hükümetinin de yardımıyla....
Suriye devleti ufalanır.
Yine 100 milyarlarca dolar harcanır...
10 binlerce selefi çete mensubu sokulur ülkeye.
Sonuçta: Suriye’nin kuzeyinde...
Türkiye ile sınırın neredeyse tamamında...
PKK kantonları kurulur...
***
Hayat bir kere daha göstermiştir ki...
ABD’nin bir “Kürt” projesi var...
Irak’ta...
Suriye’de...
Ve Türkiye’de ısrarla onu uygulamaktadır.
***
İşte Türkiye, bu ortamda seçime gidiyor.
Adalet... Demokrasi... Özgürlük... Din...
Ve seçmene rüşvetler...
Bunlar işin cilasıdır.
Atlantik açısından temel mesele bellidir.
İkinci İsrail projesine kimler “evet” diyor...
Kimler “hayır” çizgisinde.
Atlantik işbirlikçiliği de...
Anti-emperyalistlik de burada sınanıyor.
***
Seçim kampanyalarına bakın.
Kimler “İkinci İsrail” projesini ağzına bile almıyor...
Üstünü örtüyor..
Kimler, enerjisini buraya yoğunlaştırmış... göreceksiniz.
***
Günün özeti:
Bir: Türkiye hem seçime...
Hem de krize gidiyor.
“İkinci İsrail” bu krizin bir parçasıdır.
***
İki: Partiler ve adaylar için mihenk taşı belli.
Krizi nasıl yönetecekler?
Türkiye’yi krizden nasıl çıkaracaklar?
Atlantik’in “İkinci İsrail” projesine nasıl direnecekler?