İstanbul’u bunlara bırakmamalıyız!
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimleri, YSK’nın hukuk ve vicdana açıkça aykırı, akla ziyan kararı ile iptal edildi. Bu demokrasi ayıbı karar, toplumda büyük bir hoşnutsuzluğa ve tepkiye yol açtı. Stadyumlardan, spor salonlarına, mezuniyet törenlerinden, sanatçılara kadar geniş ve kendiliğinden bir demokratik tepki ittifakı oluştu.
Açıktır ki, İstanbul’u 25 yıldan beri adeta parselleyen, tarihi ve doğal dokusuna zarar veren, mızrak gibi gökdelenleri kentin bağrına saplayan, trafiğini tam bir keşmekeşe ve çileye dönüştüren, görülmemiş partizan kadrolaşma ve kayırmacılık yapan, cumhuriyet ve laiklik düşmanı yobaz cemaatlere ve eş-dost ve akrabaların vakıflarına, belediyenin milyonlarca lirasını aktaran ve demokratik seçim sonuçlarını hazmedemeyerek çamura yatan zihniyetle, bir beş yıl daha devam edilmesini istemek ve beklemek mümkün değil elbette.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerini, bir milli beka meselesi gibi takdim etmek de kuşkusuz ki aklımızla alay etmek anlamına gelir.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı ne S-400’lerin alımına, ne Suriye ile olan ilişkilere, ne HDP’ye Hazineden milyonlarca liralık yardım yapılmasına karar verecek, yetki, hak ve imkana sahip değildir, olamaz da.
AKP’nin 25 yıllık yerel yönetimler saltanatına, yerel seçimlerde milletin dur demiş olması, artık yeter demiş olması, esasında demokrasimizin de Cumhuriyetimizin de geleceği için büyük bir şans olmuştur.
Bu nedenle, T. Erdoğan, ister istemez (samimi olsun-olmasın) Türkiye ittifakından bahsetmek zorunda kalmıştır.
Bu sebeple, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimi, sağ-sol demeden, Atatürk’te birleşen Cumhuriyetçi kesimler açısından (partilerden bahsetmiyorum) stratejik değil, taktik bir seçim olarak görülmelidir.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimini ne bir beka sorunu, ne de ideolojik veya parti meselesi olarak göremeyiz, görmemeliyiz.
***
Laiklik karşıtı odak olan, Atatürk ve cumhuriyet düşmanı Fesli Deli Kadir’in cenazesinde tam kadro saf tutan, tüm icraat ve eylemlerinde yobaz ve gerici cemaatlerle kol kola giren, ihale-rant ve yolsuzluk iddialarının odağında, İstanbul’u adeta yağmalayan bir zihniyetle “anti-emperyalist” bir ittifak kurulması mümkün değildir.
Geçen pazar günü, Sn. Doğu Perinçek’in yazısında; “...Atatürk devrimciliği, bağımsızlık ve emek davası, hiçbir zaman ABD emperyalizmi ve PKK ile yan yana düşmez...” şeklinde bir cümle vardı.Tamamıyla doğru ve haklı bir tespitti bu kuşkusuz ki. Ancak o cümlede, “Atatürk devrimciliği, yobaz-ihvancı-laiklik karşıtı odaklarla da asla ve kata yan yana düşmez” şeklinde bir ifadenin de olması daha doğru ve yerinde olurdu sanki.
Evet, Atatürkçüler, Cumhuriyetçiler, sağ-sol demeden bütün demokratlar, ABD’nin ılımlı İslamcılık ve BOP eş başkanlığı görevini tevcih ettiği, laiklik karşıtı odak olan zihniyete, İstanbul’u 25 yıl sonra yeniden bir 5 yıl daha teslim etmezler, etmeyecekler, etmemelidirler.
STRATFOR VE WİLSON CENTER MUHİPLERİ!
Öte yandan, T. Erdoğan’ın, en yakın baş danışmanlıklarını yapan ve bugün sağ kolu olan isimlerin, iltisak, ilgi ve geçmişlerine bakıldığında, orta yerde “Amerikancılıktan” başka bir şeyin olmadığı açıktır.
Örneğin, Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İ. Kalın. Bakın 3 Mart 2014 tarihinde değerli araştırmacı-gazeteci yazar Sn. Barış Pehlivan neler yazmış; “...WikiLeaks’in sızdırdığı-gölge CIA - lakaplı özel Amerikan istihbarat kuruluşu Stratfor’a ait belgelerde, İ. Kalın’ın Stratfor’un Türkiye’deki kaynaklarından biri olduğunu öğreniyoruz. Türkiye’de Stratfor lehine haber yaptırıyor ve bunu kuruma bildiriyor...” diyor söz konusu yazısında Barış Pehlivan. İşte bu İ. Kalın’ın, daha geçen gün Esad’a aynı ABD’nin ağzıyla neler söylediğini herkes gördü.
Peki, T. Erdoğan’ın en yakınındaki Başdanışmanlarından olan Prof. Gülnur Aybet’e ne demeli? ABD’nin küresel çapta hak ve çıkarlarını gözeten CRF’nin, Türkiye ayağı olan GFR üyesi kendisi. Aynı zamanda FETÖ iltisaklı olduğu ortaya çıkan ve CIA’cı Henri Barkey’in de görev yaptığı, Wilson Center isimli ABD kuruluşunda, uzman olarak görev yapmış bir isim.
ABD emperyalizmi ile bu isimlerle ittifak yaparak mücadele edilip-edilemeyeceği sorusunu herkesin kendisine sorması gerekmez mi?
Onun için İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerinde, taktiksel olarak kaybedenin kim olacağı önemli, kazanandan ziyade.
Sağ-sol demeden, köken-mezhep ayırmadan, demokratik bir Kuvay-i Milliye anlayışında Atatürk’te Birleşenler, yenilenecek olan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerinde, AKP’ye ne oy verirler, ne de selam!