25 Kasım 2024 Pazartesi
İstanbul
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Konut sektöründe ‘çöküş’ önlenmeli!

Ufuk Söylemez

Ufuk Söylemez

Eski Yazar

A+ A-

Genelde “beton ekonomisi”, özelde ise “konut sektöründe”, ne gelinen nokta, ne de geleceğe yönelik sinyaller artık olumlu görünmüyor.
Bugün, Türkiye, borçlanma, özellikle dış borçlanma kapasitesini ve kabiliyetini büyük alt yapı yatırımlarını finanse etmek amacıyla uzun vadeli olarak büyük ölçüde kullanmış vaziyette.
Verimli, istihdam ve katma değer yaratabilecek yatırımlar için ise kredi ve finans desteği bulması artık daha zor ve/veya pahalı hale geldi. Kamu, özel sektörün kullanabileceği kredi ve fonlara bir manada “el koydu”. Örneğin köprü, otoyol vb. gibi büyük yatırımlara yüksek faizler ödeyerek dış kaynak temin etti.
Bu nedenle, artık beton ekonomisi yerine üretim ekonomisine cansuyu olacak kredi ve fonlar ve bu manada Türkiye’ye verilebilecek limitler kamu tarafından bloke edilmiş vaziyette.
Kuşkusuz ki, uzun vadede bunun bedelini yine millet, kullanmayacağı ve geçmeyeceği köprü ve yollara “dolara endeksli” fahiş ücretlere katlanarak ödemek zorunda kalacak.
Bankacılık sektörü bu tür yatırımların yanı sıra, rant müteahhitliğini de finanse ettiği için, konut sektörü açısından da, yeni ve ucuz kaynak ve kredi bulmak artık kolay gözükmüyor.
Konut sektöründe en önemli ve büyük ilimiz kuşkusuz ki İstanbul’dur.
İstanbul, 1970’lerde toplam nüfusun yüzde 6-7’sini barındırırken, bu rakam 1980’lerde yüzde 9’lara, 2000 yılında yüzde 18’e çıktı. 2016 yılı itibari ile İstanbul Türkiye nüfusunun yaklaşık yüzde 19’unu barındırıyor artık.
Öte yandan İstanbul ülkenin milli gelirinin yüzde 30’undan fazlasını tek başına oluşturan bir şehir.
Türkiye’nin toplam dış ticaretinin yüzde 55’inden fazlası da İstanbul’dan yapılıyor.
Hal böyle olunca, İstanbul konut üretim ve satışlarında da en büyük il konumunda.
İstanbul’da, inşaat sektöründe, özellikle konutta son yılardaki çok hızlı büyüme de buna işaret ediyor zaten.
Ancak, 2013 yılından itibaren artan konut satışları 2016 yılı itibarıyla gerilemeye başlamış, konut kredi ve teşviklerindeki artışlara rağmen halen de eski artış sayısına ulaşılamamıştır.
İnşaat ile büyümenin sürdürülmesinin artık hiç de kolay olmayacağı görülmektedir.
Türkiye 2009 krizinde, İspanya ve İrlanda’nın başına gelen “konut sektöründeki çöküş” benzeri sinyalleri şu an için tam olarak vermese de, ciddi bir risk potansiyeli taşıdığımız da aşikardır.
Nitekim, İstanbul’da hem konut fiyat endekslerindeki, hem de konut fiyat/kira getiri endekslerindeki gerilemeler konuttaki balonun bir manada sönmekte olduğunu göstermektedir.
Bugün için bir “konut sektörü krizinden” bahsetmek için erken olsa da, önlem alınması için tam zamanıdır.
Çünkü, İstanbul’da son 5 yılda irrasyonel (akıl dışı) bir hızla yükselen reel konut fiyatları, bugün artık gerilemektedir.
İrlanda ve İspanya’da yakın geçmişte yaşanan konut sektörünün önce “hızlı büyüme ve yükseliş ile akabinde de büyük çöküşü” hepimiz için ders alınması gereken bir örnektir.
Nitekim artık konut kredileri hacmindeki artış da durmuştur. Konuttaki fiyat artışları yavaşlamış, inşaat sektörü kredilerini ödemekte ve/veya yeni kredi bulmakta ise zorlanmaktadır. Bir yandan yüksek kiralar, öte yandan konut sahipliğinin artmıyor olması ise, dikkat çekicidir.
Son olarak, bir konut sektörü krizi ve/veya çöküşünü yaşamamak için, süratle tedbir arayışına gidilmelidir.
Hala “Beton ekonomisi” ile büyümeye çalışıp, “eski tas eski hamam” gidilmemeli, gidilemez...