26 Aralık 2024 Perşembe
İstanbul 11°
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

PKK nasıl ve hangi amaçla kuruldu?

Bayram Yurtçiçek

Bayram Yurtçiçek

Eski Yazar

A+ A-

ABD emperyalizmi 1970’lerin ortalarından itibaren “yeşil kuşak” projesi çerçevesinde, Türkiye’yi istikrarsızlığa sürükleyerek bir darbe ortamı oluşturmak için harekete geçti. “Yeşil kuşağın” birçok amacı vardı. Birinci amacı 12 Mart’tan sonra yükselmeye başlayan ve Sovyetlerin de rol oynadığı halk hareketini bastırmaktı. O sırada ABD ile hegemonya mücadelesi yürüten Sovyetler Birliğinin kuşatılması bu kuşağın ikinci amacıydı. Bunun yanı sıra Yunanistan Kıbrıs’a Türkiye’nin müdahalesi sonrası NATO’nun Askeri kanadından çekilmişti. Daha sonra dönmek istediyse de Türkiye’nin o zamanki sivil iktidarları kararı veto ederek, Yunanistan’ın geri dönmesini engelliyordu. Bu engeli ancak askeri bir yönetim kaldırabilirdi. Öyle de oldu. 12 Eylül Yönetiminin ilk işlerinden biri de Yunanistan'ın NATO’ya dönmesini engelleyen vetoyu kaldırdılar.

Kıbrıs müdahalesinden sonra ABD’nin uyguladığı askeri ambargo, Türkiye-ABD ilişkilerini bozmuştu. Türkiye’de içinde hükümetlerin de bulunduğu güçlü bir anti-emperyalist dalga yükseliyordu. Bu dalgayı bastırmak ve askeri faşist diktatörlük kurarak ilişkileri tekrar eski düzeyine getirmek gerekiyordu.

1976’dan itibaren, Amerikancı Gladyo Türkiye’nin istikrarsızlaştırılarak bir askeri darbenin koşullarını adım adım uygulamaya başladı. Türkiye’nin batısında sağcı-solcu kavgasını, Alevi-Sünni ayrılığını kullanarak, ülkeyi kan gölüne çevirdiler. “Kurtarılmış bölgeler” kuruldu. Okullar Ülkücüler ve Solcular arasında bölüşüldü. Beş bin civarında devrimci, akademisyen, politikacı ve ülkücü bu istikrarsızlaştırma politikasının sonucu hayatını kaybetti.

Maraş, Çorum, Malatya’da Alevilere yönelik toplu katliamlara yöneldiler. 1 Mayıs 1977’de Taksim’de 33 yurttaşımız katledildi. Artık her çevreden insanlar, bu anarşi ve terör ortamının sona erdirilmesi için gerekirse askerlerin yönetime el koyması konuşulur oldu.

***

Ülkenin batısı bu halde iken Doğu ve Güneydoğu nispeten sakindi. O günlerde “kırmızı bölge” diye nitelendirilen bölge dışında pek bir olay olmazdı. (Kırmızı bölge: Kars, Erzurum, Sivas, Erzincan, Çorum, Malatya, Adıyaman, Elazığ, Kahramanmaraş, gibi illeri kapsıyordu.) Örneğin, 1974-1977 arası Diyarbakır, Mardin, Siirt, Van, Tunceli, Hakkâri, Ağrı, Bitlis, Muş, Bingöl gibi illerde ufak tefek olaylar hariç tutulursa, önemli bir olay olmadı.

Çünkü bu bölgede, MHP ve Ülkücüler ya yoktu ya da çok zayıftı. Bir sağ-sol kavgası veya Alevi-Sünni kavgası yaratmak çok zordu. Bu bölgede ancak, sol örgütler ve Kürtçü örgütler arasında bir kavga ve mücadele çıkararak, anarşi ve terör ortamı yaratılabilirdi.

İşte PKK’nın kuruluş amacı tamamen buydu. “Böcek yiyen böcekler” üretilmiş ve ortalığa salınmıştı. O dönemi yaşayan herkes şunu kabul eder. PKK’nın uyguladığı mücadele yöntemleri, devrimci, ilerici mücadeleye ters ve aykırıydı. Bölgede faaliyet gösteren bütün örgütlerin lider takımına yönelik suikastlar ve saldırılar yaptılar. Türkiye İşçi Köylü Partisi’nin bölgedeki yöneticilerine de bu meyanda saldırılar yapılmış ve birçok yöneticileri şehid edilmiş veya yaralanmıştır. Antep İl başkanı Zeki Ön, Kahramanmaraş il yöneticisi Mehmet Ongan, Tunceli il yönetim kurulu üyesi Adil Turan Nazimiye İlçe Başkanı Hasan Erkılıç, PKK’nın uyguladığı suikastlar sonucu katledildiler. Batman’da Haluk Mıhalioğlu, Diyarbakır’da Koçak Aldemir ki daha sonra Koçak Aldemir’e Varto’da bir kere daha saldırıldı. Yine Diyarbakır’da, İl yöneticisi ve Aydınlık Gazetesi muhabiri Erdal Güran ile ağabeyi kamu çalışanı Aydın Güran ile Tunceli’de İmam Canpolat yaralandı. Bu satırların yazarı da öldürmek kastıyla iki defa silahlı saldırıya uğradı. Saldırılardan şans eseri yara almadan kurtuldu.

Tunceli’de Halkın Kurtuluşu grubunun önde gelenlerinden Hüseyin Sancar Mazgirt’te Apocular tarafından öldürüldü. Bunun üzerine Tunceli Apocularla Halkın Kurtuluşu grubu arasında savaş alanına döndü. Kızıltepe kırsalında KUK (Kürdistan Ulusal Kurtuluşçuları) ile girdikleri savaşta yüzlerce KUK’çu ve PKK’lı öldü.

1979 yılı temmuzunda yaptıkları toplantıda alınan kararlara göre, Öcalan’ın yurtdışına çıkması, Aydınlık gazetesinin bölgedeki muhabirlerine karşı suikastlar ile diğer Kürtçü gruplarla çatışmaya girişme kabul edildi. Aydınlık gazetesinin dağıtımını yapan şirketin kamyonları yakıldı. Gazeteyi bulunduran bayiler tehdit edildi.

Yalnız bununla kalmayıp aşiretler arası düşmanlıkları, aileler arasındaki kan davalarını kışkırtarak, toplumu bir birleriyle çatışır hale getirdiler. Hilvan-Siverek yöresinde, Paydaşlar ve Kırvar aşiretiyle işbirliği yapıp Süleymanlar ve Bucaklara savaş açtılar. Viranşehir-Kızıltepe-Derik yöresinde ise, Türk’lerle anlaşıp, Necimoğullarına saldırdılar. Aşağı yukarı bütün bölgede buna benzer tavırlar aldılar.

Nihat Ali Özcan’ın iddia ettiği gibi, PKK’yı Sovyet veya Bulgar gizli servislerin kurduğu ve yönettiği bir örgüt değildi. Eğer öyle olsaydı, bölgede faaliyet gösteren ve Sovyetler tarafından açıkça desteklenen gruplara saldırmaz, onların örgütlenmesine engel olunmazdı. DDKD, Özgürlük YOLU grubu, KUK ve Ala Rızgari gibi grupları hedef almazdı. Ayrıca Rusya’nın Türkiye acentesi gibi çalışan o günkü Türkiye Komünist Partisinin bölgedeki örgütlerine de aynı sertlikle saldırdılar. Küçük bir örnek vererek bu konuyu kapatalım. Batman Lisesi’nde TKP’liler hâkimdi. PKK’lılar TKP’lilerin etkisini kırmak için okulu bastılar ve TKP’li öğrencileri duvarın dibine dizip taradılar ve gençleri bacaklarından yaraladılar. Bu saldırıdan bir sürü genç sakat kaldı. Böylece okul PKK’lıların eline geçti. Sovyetçi gruplarla da çatışan Apoculara TKP’liler, Diyarbakır’da dağıttıkları bildiri de onları Sovyetler Birliği düşmanı ve utangaç Maocular olarak ilan ettiler. Dolayısıyla Sovyet ya da Bulgar gizli servislerinin PKK’yı kurduğunu söylemek, 1974-1980 arası PKK’nın yürüttüğü mücadeleyi hiç anlamamak anlamına gelir. 1980 sonrası, daha doğrusu, Suriye’ye geçip El Muhaberrat ile çalışıncaya kadar bu doğru değildir.