Türk subayının karakter nöbetçisi Cemalettin Korkut komutanımız
Türk subayı kimdir, tanımlaması zor. Belki de örnekler üzerinden tanımlansa, daha iyi anlaşılacaktır. Harp Okulu’nda numarası okunduğu zaman, herkes “burda” diye gür sesle bağırıyor. En büyük örnek kuşkusuz Mustafa Kemal Atatürk’tür.
Türk subayının kişiliği, son iki yüzyılda emperyalizme karşı vatan savaşlarında oluştu. Türk subayı devrimcidir. Devrimci değilse, Türk subayı değildir.
Çevremize bakın, kılıçlar bileniyor. Türk subayı karakterini geleceğe taşımak, bugün Türkiye için bir varlık sorunudur. İşte E. Kur. Alb. Cemalettin Korkut Ağabeyim, o karakterin bugün yaşayan temsilcisidir. O karakteri tarih içinden almıştır ve geleceğe teslim etmek için yaşamıştır. O karakterin nöbetçisidir.
FEDAİNİN EMANETİ
Kişiliğini fedaî ruhu belirlemiştir. Onun için yaşamak, varlığını vatan ve millet için ortaya koymaktır. Sakarya Savaşında Mustafa Kemal Paşa’ya “Mehmetçik savaşı kabul etti” dedirten subay eylemi vardır. Ölümü en önde göğüsleyen subay! İşte Cemalettin Korkut Komutanımız, o karakterin nöbetçisi olmuştur. İnsanın benliğine sığmayan büyük değerleri yaşatmak için bugünlere kadar yaşamıştır. Ve Türk subayına, Türkiye vatanseverine o fedaî geleneğini emanet etmektedir.
Silivri’deyiz, insanlar evlerine dönmeyi düşlüyorlar. “Can kardaşı” olmaktan mutluluk duyduğum, ağabeyim Cemalettin Korkut 1 Kasım 2013 günlü mektubunda bana şu soruyu sormuştu: “Şehit olanlar geri döndüler mi kardaşım?”
Bu soru, her vatan fedaisinin bilincine mıhlanmış olan sorudur. Cemalettin Korkut komutanın vicdanında kimsenin elini değdiremeyeceği soru da buydu. Şiirlerinde kendisine şöyle sesleniyordu: “Fedaisin, fedai kalacaksın, Ey Korkutoğlu Cemal!”
Fedai olarak yaşadı ve fedai olarak şimdi ölümle savaşıyor. Ölüme fedailiği teslim etmediğini buraya yazıyoruz. Ölebilir, ama fedailiği ölüme teslim etmez.
FEDAİNİN ÇAĞRISI
O anlatmıştı: Sakarya Şehitliği Müzesinin kapısında bir cam fanus varmış. İçinde meçhul bir şehidin kuru kafası. Alnında kırmızı kanla şu yazıyormuş: “Beni hatırla, kanımı kanla öde!”
Müthiş bir çağrı! İntikam için düşman kanı istemiyor. Hepimizden gereğinde kanımızı feda etmemizi istiyor. Bizim marşlarımızda düşman kanı dökmek değil, vatana vereceğimiz kan vardır.
Kuşkusuz, şehidin kendisi yazmamıştır o yazıyı. Çünkü son damlasını veren fedainin bizden hiçbir şey istemeyeceğini biliyoruz. Her şeyini veren erdemlinin, alacağı bir şey de yoktur artık. Alacaklarını içine koyacağı bir kasası, bir kesesi, bir cüzdanı, bir cebi, bir banka hesabı yoktur.
Cemalettin Korkut da bize arsa ve banka hesabı bırakmıyor. Ama zora düşünce hep o fedailerin bize bıraktığı eşsiz zenginliğe başvuracağız, bunu biliyoruz. Çetin koşullarda topluma hep onların diliyle sesleneceğiz. Fedailerin bizden fedai olmayı istediklerini söyleyeceğiz.
Firdevsî, şehitlere “yattığınız toprağın altından kalkın” diye seslenir. Nâzım Hikmet de, bağımsızlık elden gidince, Kuvayı Milliye şehitlerine “Mezardan kalkmanın vaktidir” diye çağrıda bulunur.
Fedai hatırasıyla da bizim için vardır ve bizim için varolmaya devam edecektir. Fedainin anısı, kendisi için değil, bize vermek için yaşar. Fedai son nefesini verdikten sonra bile fedailiğe devam eder. Kendini vererek toplumu yaşatır.
Toprağın altındaki fedai, çağrısını yaparken tepeden tırnağa her şeyini karşılıksız vermeye devam etmektedir. Hatırlanmayı istemek dahi düşkünlüktür onun için. Fedaiyi hatırlamanıza gerek yoktur ama fedailiği yaşatmanız, vicdanınızın doruğundaki en yüce değerdir.
FEDAİNİN RÜTBESİ
Hiçbir toplum, fedainin yüzyılların içinden gelen o çağrısını duymadan yaşayamaz. Her çıkmazdan o çağrıyla çıkılmıştır. Ergenekon’da dağları yaran aslında fedainin sesidir. Her yeni toplum, hep fedailerle kurulmuş, fedailerle varolmuştur. Her büyük özleme fedailerle kavuşulmuştur. O nedenle fedai, hangi iklime giderseniz gidin, son rütbedir. Fedai, bizim özlemlerimizin yenilmeyen savaşçısı, tükenmeyen nöbetçisidir.
Fedailiğin başı dik ve sarsılmaz nöbetçisi, Örnek Komutan E. Kur. Alb. Cemalettin Korkut sizi en derin saygıyla selamlıyoruz.