Vincent van Gogh
Bu hafta sizlere, “Yıldızlı Gece”, “Ayçiçekleri”, “Gece Kahvesi” gibi ünlü tablolarıyla tanınan, Hollandalı eşsiz ressam Vincent van Gogh’un çileli hayatını anlatacağım.
30 Mart 1853’te Hollanda’da Groot-Zundert kasabasında doğan Van Gogh, daha 11 yaşında iken yatılı bir okula gönderilir. Ancak, bir papaz olan babasının, sanat ticareti ile uğraşmasını istemesi üzerine okulu yarıda bırakan Van Gogh, 16 yaşında bir resim galerisinde çalışmaya başlar. Galeride yarattığı sorunlar nedeniyle kısa sürede işine son verilir. Bir süre gönüllü öğretmenlik yapar. Sonra babasının etkisiyle “Teoloji” okumak için, Brüksel’de bir din okuluna gider. Ancak üç ay sonra buradan ayrılıp, Belçika’da Borinage maden ocaklarında misyoner olarak çalışmaya başlar. Adeta esir gibi çalıştırılan, fakir, çaresiz maden işçilerinin dramı onu çok etkiler.
27 yaşına geldiğinde artık kendini resme adamaya karar vermiştir. Kardeşi Theo’nun teşvikiyle anatomi ve perspektif çalışmak için Brüksel’e gider. Bu dönemde, dul kuzenine olan karşılıksız aşkı derin acılar yaşatır ona. Daha sonra Clasina Maria Hoornik (Sien) adlı, hamile bir fahişe ile aynı evi paylaştığı Lahey’e kaçar. Burada yine resim dersleri alır ve Sien’in resimlerini yapar. Ancak kardeşi Theo’nun bu ilişkiye şiddetle karşı çıkması üzerine, tekrar ailesinin yanına döner. Bu seferde, ailesinin tüm tepkisine rağmen komşuları Margot’a âşık olur. Bu ilişki kadının intiharı ile trajik bir biçimde son bulur.
1885 yılında, babasının ani ölümünden sonra, kardeşi Theo’nun yanına, Paris’e gider. Paris’te kaldığı iki yılda bir sanat okuluna devam ederek tekniğini iyice geliştirir ve pek çok ünlü ressamla tanışır.
ZOR YILLAR
Yorgundur, dinlenmek için Arles’e gider. Arles’teki meşhur “sarı ev”ine Paul Gauguin’i davet eder. Amaher ikisinin de dengesiz yapıları, farklı resim anlayışları, aynı ev içinde beraber yaşamalarını çekilmez kılar. Bir gün şiddetli bir kavga sırasında Gauguin’i usturayla kovalayan Van Gogh, eve dönünce hırsından sol kulağını keser. Kasabanın postacısı onu görür ve hastaneye ulaştırır. Tedavisi sonrası evine dönse de, gördüğü halüsinasyonlar nedeniyle tekrar hastaneye yatırılır. Kronik depresyonlarının yanı sıra aşırı alkol (absent, çok sert içki) ve tütün tüketimi, kötü beslenme tüm bedenini tahrip etmiştir. Sonunda kendi isteğiyle bir akıl hastanesine yatar ve yaklaşık iki yıl tedavi görür. Ancak tam olarak iyileşmemiştir. Bir kriz sırasında tual ve boyalarını alıp bir tarlaya gider ve orada tabancayla kendisini göğsünden vuruverir. Ağır yaralanmıştır, ama kaldığı otele dönmeyi başarır. Durumu fark eden otel sahibi, hemen doktorları çağırır. Olan olmuştur, mermiyi çıkarmak çok risklidir. Vincent Van Gogh, 29 Temmuz 1890 sabahı, daha otuz yedi yaşındayken, geriye onlarca resim bırakarak, kardeşi Theo’nun kollarında son nefesini verir.
İşte bu olağanüstü ressamın, köşeme sığdırabildiğim kadarıyla acı hayat öyküsü böyledir. Işıklar yoldaşın olsun Van Gogh!