3. Dünya Savaşının yeni Berlin'i: Suriye
1945 Şubat-Nisan aylarında, efsanevi Mareşal Jukov ile ünlü General Patton arasında tarihi bir yarış vardı.
Aslında SSCB birlikleri Berlin’i çoktan kuşatmıştı.
Hitler sığınağında köşeye sıkışmış bir fare gibi kendisini kemirirken, Ruslar Berlin’e dayanmıştı.
Amerikalı General George S. Patton, hızlı tanklarıyla Berlin’e 96 kilometre ötedeyken, Hitler Stalin’e kenti SSCB’ye bırakacağını bildirdi.
16 Nisan 1945’te Mareşal Jukov, son bir saldırı düzenledi ve Berlin’i ele geçirdi.
Ancak Alman askerleri, Rusların intikamından korkarak, Amerikalılara teslim olacaklarını söyledi.
25 Nisan 1945’te Berlin’i kuşatan Sovyet birlikleri Elbe kıyısında Torgau’da ABD birlikleriyle buluştu.
30 Nisan’da da Hitler sığınağında kafasına sıktı. Ateş çemberindeki akrep kendini sokmuştu.
Amerikalı yönetmen Franklin Schaffner’in 1970 yapımı “Patton” filmi bu hikayeyi güzel anlatır.
Berlin’de buluşan Patton ve Jukov, filmin bir sahnesinde kutlama için vodka içerler, gülümseyerek kadeh kaldırırlarken, Patton İngilizce, Jukov da Rusça, birbirlerine küfürler ederler.
SURİYE’DE OLAN BİTENLER
ABD ile Rusya arasında da bugün benzer bir rekabet yaşanıyor.
Suriye’de yasal Esad yönetimiyle birlikte hareket eden Rusya ile IŞİD-PKK-PYD ile birlikte hareket eden ABD arasında kıyasıya bir savaş var aslında.
Ama 1945 ile önemli bir fark var; biri birleştirmek, diğeri ise bölmek istiyor.
Suriye, Rusya, Türkiye ve İran birlik için, ABD, İsrail, Suudiler, PKK, IŞİD ve Ürdün bölmek için uğraşıyor.
Amerikalılar, PKK’nın Suriye kolu PYD ile Rakka harekatına başlarken, Suriye de arkadan dolaşıp Deyrezzor’u almaya çalışıyor.
ABD, acele ediyor çünkü, Suriye ve müttefikleri, Halep, Humus, Palmira’yı tamamen ele geçirdi.
Sıra, Hama ve Deyrezzor’da.
Deyrezzor’un önemi ise şuradan kaynaklanıyor; ABD ve hempaları, Suriye ile Irak’ın bağlantısını kuzeyde PKK ile, güneyde ise bir Sünni Arap devleti ile kesmeyi planlıyor.
Deyrezzor, Irak ve Suriye bağlantısının en stratejik yerinde.
ABD, 2012’den beri zaman zaman burayı çeviren Suriye birliklerini bombalamayı dahi göze alarak, IŞİD’i koruyor.
Suudiler de buradaki sünni aşiretlere para ve silah yağdırıyor.
Rakka, ülkenin tam kalbinde.
Deyrezzor’u alan Rakka’yı da alır.
ABD ve SDG kılıklı PKK’lılar, Rakka’yı onun için istiyor.
Rakka’dan Deyrezzor’a uzanan bir bariyer ile Suriye’nin bölünmesini garanti altına almaya çalışıyorlar.
Çünkü Rus Dışişleri Bakanı Lavrov’un da dediği gibi Rakka’yı boşaltması için IŞİD ile anlaşan ABD, IŞİD teröristlerini Deyrezzor’a göndermeyi planlıyor ve başladı bile.
Hatta güneyden de Ürdün üzerinden Suriye’ye saldırı planları yapılıyor.
Ortadoğu Uzmanı Serhat Erkmen olayı şöyle özetliyor: “Şu anda çatışmanın dört ana yönü var: Palmira'dan güneye ve doğuya doğru ilerlemeye çalışan rejime bağlı birlikler; güneyden kuzeybatıya
doğru ilerlemeye çalışan ABD, İngiltere ve Ürdün destekli Yeni Suriye Ordusu (YSO) (eski ÖSO) birlikleri, Rakka'yı kuşatırken Kubar üzerinden Deyrezzor'a iniş kapısı açan YPG ve Irak'tan Suriye sınırına giren Haşdi Şabi milisleri.”
Suriye-Irak-İran bağlantısı (aslına bakılırsa Çin – Ortadoğu bağlantısı) kesilirse, asıl hedef olan büyük Kürdistan projesi kolaylaşacak.
ABD’nin bir önemli önceliği de, Türkiye’nin Suriye’ye girmemesi.
Çünkü Türkiye’nin Rusya ve Esad ile anlaşarak Suriye’ye girmesi demek, Kürdistan hayallerinin de suya düşmesi demek.
Trump, Suudi-İsrail koalisyonu ile İran’ı, milyarlarca dolarlık silah verdiği PKK ve Barzani ile de Türkiye’yi baskılamak peşinde.
Yalnız, Clinton-Obama döneminden beri ABD’nin desteklediği cihatçı Vahabi El Kaide/IŞİD ile “Ilımlı İslamcı” sünni Müslüman Kardeşler’i de tasfiye ediyor.
Trump’ın ikilemi, bunu yaparken, kendi sistemi içinden büyük tehditlerle karşılaşması.
Son Katar krizini buradan okumak lazım.
Bu son kriz, Katar’ın İran ile yakınlaşması değil, Suudi Arabistan ve Mısır gibi Müslüman Kardeşler ile ilişkisini kesmekten imtina etmesiyle ilgili.
Türkiye’nin Katar ile son dönemde fazlasıyla öne çıkan yakın işbirliğini de böyle okumak gerekiyor.
Müslüman Kardeşler’in son iki kalesi Katar ve Türkiye çünkü.
Suriye’deki olay Baasçı Esad’ı devirip, Müslüman Kardeşler’i iktidara taşımaktı. Olamadı.
Keza Mısır’daki kısa süreli Müslüman Kardeşler iktidarı da yerle yeksan oldu.
ABD ve Trump’ın bölgede stratejik müttefiği de artık belli oldu: ayrılıkçı tüm Kürt hareketler.
PKK’lı Mustafa Karasu’nun da PKK yayın organında dediği gibi, “ABD ve Koalisyon Güçleri, Türkiye’nin Rakka operasyonunda yer almasını istemediler. Rakka’nın stratejik önemi bilindiğinden, Türkiye etkili olduğunda birçok oyunu bozacağını, birçok sorun yaratacağını gördüklerinden engellediler.”
ABD, bir Kürdistan ve bir Sünni Arap Devleti kurarak, Türkiye, İran, Suriye, Irak ve Lübnan’ı bölme peşinde.
İran bu noktada en güçlü ve bağımsız ülke.
Türkiye de güçlü fakat, NATO/FETÖ türü içerideki hainler sayesinde her zamankinden daha kırılgan.
İncirlik-NATO-AKP-FETÖ ve liberaller ortaklığında başlatılan TSK’yı bitirme faaliyetleri, sadece 2003’tek Irak tezkere fiyaskosunun intikamı değil, uzun erimli bir planın parçası.
Hedef, bölgeye yayılan bir Kukla Kürdistan kurmak.
Bununla Avrasya güçlerinin önü kesilecek, İsrail’in güvenliği sağlanacak, enerji havza ve yollarının dolara bağlı kalması garantilenecek.
Ancak Batı’nın 2008’de başlayan yapısal iktisadi krizi, artık siyasete de sirayet etti ve artık dünyada bir ABD-Batı liderliğinden söz etmek çok zor.
Türkiye’nin Rusya ile giderek yakınlaşan işbirliğinin sonuçta Şam, Bağdat ve Tahran ile de stratejik bir ittifaka dönüşmesi, ABD ve onun “evil triangle” yancısı Suudi-İsrail-İngiliz derin devlet koalisyonunu, ve onların diğer çevre ülkelerini de dağıtacaktır.
ABD bunun olmaması için her türlü çılgınlığa kalkışacaktır.
Ama nafile, çünkü savaşın sathı Suriye’de işler, Asya güçlerinin istediği yöne doğru evriliyor.
Ancak Suriye Bu kez Doğu ve Batı Berlin gibi ikiye bölünmeyecek, aksine tüm bölge ülkelerinin toprak bütünlüğünü sağlayacak biçimde yekpare kalacak.