17 Kasım 2024 Pazar
İstanbul 10°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Rum yönetiminin anlaşmalara karşı çıkması

İsmail Hakkı Pekin

İsmail Hakkı Pekin

Eski Yazar

A+ A-

Barış Harekatı’ndan sonra Kıbrıs’ta Türk ve Rum yönetimleri arasında 1977-79 doruk anlaşmaları yapıldı. Daha sonra BM gözetiminde müzakereler başladı. Bu müzakerelerde her iki taraf da iki bölgeli ve iki toplumlu federasyon kurmayı hedeflediklerini açıkladılar. Ancak iki tarafın federasyondan anladığı çok farklı idi. Rum tarafı soğuk savaşta başarılı olduğunu, 1974 öncesine geri dönüleceğini, böylece Barış Harekatı’nın hezimetinin zafere dönüştürüleceğini düşünüyordu. Türk tarafı ise eşit koşullarda yeni bir devlet kurulacağını ümit ediyordu.

BM gözetiminde yapılan müzakerelerde Rum yönetimi sık sık masayı terk ederek bir anlaşmaya varılmasını engellemiştir. Bazen anlaşmanın son aşamaya geldiği halde anlaşmayı imzalamaktan kaçınmıştır. 1986 Taslak Çerçeve Anlaşması’nda veya 1992 Gali Fikirler Dizisi’nde olduğu gibi. Daha sonra Annan Planı da yine Rum yönetimi tarafından red edilmiştir.

Rumların bu anlaşmaları niçin red ettiği önemlidir. İlgili tarihlerde Rum basınını izleyenler hayretle görürler ki Annan Planı öncesi red nedenleri ile Annan Planı red nedeni farklıdır ve terstir.

Eski öneriler iki devleti kalıcı hale geleceği, mülkiyet sorunu toplu (global) bir şekilde çözüleceği, iki halk ayrı bölgelerde yaşamaya devam edeceği için Rumlar tarafından red edilmiştir. Sayın Rauf Denktaş’ın yönettiği bu müzakerelerde Türk tezi etkin oluyordu. Rum yöneticiler buna razı değildiler. Daha sonra AK Parti’nin iktidara gelmesi ve Rauf Denktaş’ın saf dışı edilmesi üzerine Rum tezi etkin olmaya başladı.

İki halkı birbirine karıştırmayı, Kıbrıs Türk halkını tekrar azınlık haline getirmeyi öngören Annan Planı’nı Rum yönetimi beğenmediği için değil, iç savaş çıkaracağı ve Türk ordusunun varlığı nedeniyle bu savaşı göze alamadığı için red etmiştir. Bugün müzakerelerde varılan anlaşma koşulları Annan Planı’nın benzeridir ve Rum tezinin kabulü anlamına gelmektedir.

Anlaşma koşulları, bazı göstermelik işe yaramaz haklarla Kıbrıs Türklerinin aldatılacağını ve Annan Planı’ndan bile çok daha güçlü bir şekilde Rum tezinin uygulanacağını göstermektedir. Anlaşmanın bir iç savaşa neden olacağı açıktır. Şu halde Rum yönetimi iç savaş koşullarına bakacak ve kendisi için güvenli bulursa yani savaşı kaybetme olasılığını ortadan kaldırabilirse anlaşmayı kabul edecektir.

Bu durumda sormamız gerekiyor. Yapılmak istenen anlaşmanın iç savaş çıkaracağını tüm dünya biliyor. Buna rağmen Türklerin bu gerçeği görmemelerinin nedeni nedir?

HAZIRLANAN ANLAŞMANIN İÇ SAVAŞ ÇIKARMASI NİÇİN KAÇINILMAZDIR?

Herhangi bir anlaşma yapılırken gelecekte ortaya çıkabilecek potansiyel anlaşmazlıkları düşünmek ve ortadan kaldırmak için önlem almak gerekir. Akıncı ile Anastasiadis’in üzerinde anlaştıkları anlaşma koşulları ise sınırsız ihtilaf çıkaracak koşullardır. KKTC topraklarının yüzde 80’i ile ilgili olarak hemen herkes mahkemelik olacaktır. Herkesin her parsel için Mülkiyet Komisyonu’na başvurması gerekecektir. Komisyon karar verinceye kadar malların gelişmesi askıya alınacaktır. Komisyonun karar vermesi zaman alacak ve kolay olmayacaktır. Bu nedenle iki halk bir birinin boğazına sarılacaktır.

Rumlar yürüttükleri soğuk savaşta Kıbrıs Türklerini aldatmayı başardıklarını, AK Parti’ye yeterli menfaat sağladıklarını, artık eski mallarını almaya hakları olduğunu düşünerek Mülkiyet Komisyonu’na başvuracaklardır. Müracaatçıların bir bölümü 1974’den beri malını kullanamadığı için tazminat veya kira almaya hakkı olduğunu düşünecektir. Aynı malın sahibi olan Türkler ise bu mala KKTC yasalarına göre sahip olduklarını, parasını ödeyerek satın aldıklarını veya borçlanarak üzerine inşaat yaptıklarını düşünerek savunma yapacaklardır. İki halka mensup on binlerce kişi, yüz binlerce dava için komisyon önünde beklemeye başlayacaktır.

Terörist geçmişi olan Rum toplumunda, terhis olan askerlere görevde kullandıkları silahlar zimmetlenmekte ve evlerinde muhafaza etmelerine izin verilmektedir. Bu koşullar içinde bir iç savaşın çıkmama olasılığı var mı?

Buna benzer koşullar Annan Planı’nda da mevcuttu. Bu nedenle Türkler dışında herkes planın iç savaş çıkaracağından emindi. Rum yönetiminin savaş koşullarını riskli bulduğu için plana karşı çıktığını görmüş bulunuyoruz.

Şimdi de sormamız gerekiyor. Barış demek olan Türk tezinden savaş demek olan Rum tezine nasıl gelindi? AK Parti’nin bu geçişte rolü nedir?

AK PARTİ’NİN RUM SAVAŞ TEZİNİ DESTEKLEMESİ

Anavatanda birçok AK Partili kardeşimiz Kıbrıs’ta barış tezinden savaş tezine geçildiği görüşünün doğru olmadığını düşünebilir. Yarın iç savaş başladığı ve Kıbrıs yitirildiği zaman üzülecek ve bu kaybın nereden kaynaklandığını anlamak için gerekçe arayacaklardır. Büyük bir olasılıkla yenilgiyi izah etmek için onlara gerçek dışı gerekçeler söylenecektir. Hâlbuki yenilginin AK Parti’nin Kıbrıs politikasından başka nedeni yoktur. AK Parti, iktidara geldiği 2002 yılından beri Kıbrıs politikasında köklü değişiklikler yapmış ve bilerek veya bilmeyerek Rum faşizmine teslim olmanın koşullarını hazırlamıştır.

Bugün Akıncı ile Anastasiadis arasında sadece ayrıntılar konuşulmaktadır. Kıbrıs Türk halkı bir tünele sokulmuştur. Nasıl bir anlaşmaya varılırsa varılsın sonun felaket olacağı açıktır. Tek ümit hiçbir anlaşmaya varılamaması ve daha sonra Türk barış tezine geri dönülmesidir.