Acı gerçekler
Herhalde silah, mühimmat ve askeri teçhizatın elde edilmesinin Ortadoğu kadar kolay olduğu başka bir yer çok zor bulunur. Doksanlı yıllarda ABD ve Avrupa ülkeleri TSK’ya ambargo uygulayarak, ihtiyaç duyduğu silahları satmıyordu. Fakat aynı silahlar Kuzey Irak’ta kurulan pazarlarda kolaylıkla bulunabiliyordu. Biz de eksikliğini hissettiğimiz silahları ve mühimmatları korucular ve güvenilir elemanlar vasıtasıyla K.Irak’tan temin ederdik.
Aynı dönemde Batılı ülkeler sattıkları askeri teçhizatlar için Türkiye’den “PKK’ya karşı kullanılmayacak!” garantisi isterlerdi. Şayet o silahları kullandığımız tespit edilirse bu sefer ilgili silahın tamamlayıcısı olan yedek parçalara ve mühimmatlara ambargo uygularlardı.
Hiç unutmam, Alman malı bir zırhlı personel aracı PKK’ya karşı kullanıldı diye Almanlar o araçların lastik ve motor yedek parçalarını Türkiye’ye satmamıştı. Araçların lastiklerini bulamadığımız için uzun bir süre kullanamamıştık.
Benzer bir durum helikopter konusunda da yaşanmıştı. Rusya’nın bize sattığı Mİ-17 helikopterlerinin ve ABD’nin Cobra helikopterlerinin yedek parçalarının temini konusunda çok sıkıntılar yaşanmıştı. Neyse ki ilgili yedek parçaların yerine TSK’nin yetenekli teknisyenleri kendi yaptıkları parçaları kullanıyordu ya da hasarlı ve kullanılmayacak durumda olan diğer helikopterlerden sökülen parçalar sağlam helikopterlere takılıyordu.
Dediğim gibi 90’lı yıllarda istediğimiz silahları gelişmiş ülkelerden almak çok zordu. Bin bir güçlükle satın alınan ürünlerdeyse hep kazık yenildi. Örneğin; Almanya ve ABD’nin 300 dolara sattığı bir gece görüş dürbününün, kalem pil büyüklüğündeki lambası için 1000 dolar isteniyordu. Fakat PKK ne bu gece görüş dürbünlerinin ne de lambalarının temininde sıkıntı çekti. Onlar istedikleri kadar alabiliyorlardı.
Yine doksanlı yıllarda; dize kadar uzanan, sert rüzgârdan ve soğuktan koruyan Amerikan parkası çok meşhurdu ve ayrı bir havası vardı. Bu parkalar ya ABD’nin Adana/İncirlik üssünden ya da ABD’nin K.Irakta bulunan üslerinde görevli askerlerden parayla alınırdı.
Amerikan botları da çok meşhurdu. Bu botların en büyük özelliği tabanında, sağında ve solunda bulunan deliklerden hava almasıydı. Ayakkabının tabanındaki deliklerden içine su girmezdi fakat içerdeki terden kaynaklı suyu dışarı atardı. Böylece terlediğin zaman ayağın mantar olmaz ve koku yapmazdı. Ayrıca çok hafifti. Süründüğün zaman askeriyenin istihkak olarak verdiği botlar gibi hemen burun kısmı yırtılmazdı.
Ayrıca bize verilen hücum yelekleri yani şarjör ve el bombalarını koyduğumuz yelekler de PKK’lı teröristlerinkinden kötüydü. PKK’nın Rusya’dan aldığı hücum yelekleri hem daha kullanışlıydı hem de daha fazla şarjör ve el bombası alıyordu. Bize verilen hücum yeleklerininse solda 2, sağda 3, toplam 5 şarjör ve 2 el bombası yeri vardı. Yetersiz geldiği için alır almaz terziye götürür sağına soluna omuzlarına ekstra şarjör cebi ve el bombası yeri yaptırırdık. Yaptığımız eklemelerle toplamda 8 şarjör, 4 el bombası ve 1 telsiz yerimiz olurdu.
Komik gelebilir ama PKK’nın kullandığı sırt çantaları bile bizim çantalarımızdan iyiydi. Genellikle Rus ya da Alman menşeiliydi. Askı kayışları destekli olduğu için omuzları kesmezdi, bel kısmında ayrıca bir alüminyum çubuk destek görevi gördüğü için bele değmez ve terletmezdi. Biz sırt çantasını alır almaz hemen terziye götürür ilk önce askı kayışlarının bulunduğu yeri kalın süngerle destekletirdik. Böylece omzumuzu kesmezdi. Sağına soluna ekstra cep ve su için de pet şişe yeri yaptırırdık.
Hiç unutmam; 1994 yılında, Şırnak/Gabar Dağında teröristlerin bir sığınağı ele geçirilmişti. Mağaranın içindeki yiyecek, sağlık ekipmanları, mühimmat ve elbiseleri bir komando bölüğü 1 haftada zor çıkarmıştı. Çıkan malzemeler dışarıda bir tepecik oluşturmuştu. Ama işin en ilginç tarafı sığınaktan 2.000’e yakın Amerikan parkası, botu, elbisesi ve Rus malı hücum yelekleriyle, sırt çantalarının çıkmış olmasıydı. Gözlerimize inanamıyorduk.
Aradan yaklaşık 25 yıl geçti ve geçtiğimiz günlerde Şırnak/Beytüşşebap ilçesi yakınlarındaki Kato Dağı’nda bulunan mühimmatla ilgili olarak televizyonda bir komutan: “Yaptığımız hesaplamalara göre, bulunan mühimmat ve diğer malzemeleri yaklaşık 2.200 katır, 3 ay boyunca, gece-gündüz çalışarak bu malzemeyi buraya taşıyabilir.” diye açıklama yaptı.
Sizin de görebildiğiniz gibi Mehmetçik doksanlı yıllarda emperyalistlerin desteklediği PKK’yla büyük bir özveriyle mücadele edip, tüm imkânsızlıklara rağmen PKK’yı ve onu kullanan emperyalist devletleri 2000 yılında dize getirdi. 2017 yılına geldiğimizde ele geçen mühimmatlara bakarsak PKK tekrar eski gücüne ve imkânlarına dönmüş gibi görünüyor.
Elbette bu sefer de Türk milletinin ve Mehmetçiğin PKK’yı da onların arkasındaki emperyalistleri de yerle bir edeceğine dair hiçbir şüphem yok. Fakat gelinen noktada bizi yöneten komutanların, bürokratların, siyasilerin ve bu siyasilere destek veren vatandaşlarımızın ne derece başarılı olduklarının göstergesidir görevlerini layıkıyla yapıp yapmadıklarının da tartışılması gerekiyor. Zira bugünlerin geleceği yıllardır belli olmasına rağmen yöneticilerin üstlerine düşeni yapmamaları işleri Mehmetçik için hep daha zorlu hale getiriyor.