Şehit öğretmenler
Şehit öğretmen Şenay Aybüke Yalçın: 1994, Çorum/Osmancık doğumluydu. Eğitim fakültesini bitirdikten sonra 11.09.2016 tarihinde Batman-Kozluk Anadolu Lisesi’ne müzik öğretmeni olarak ataması yapıldı. Tarifsiz sevincini sosyal medya hesabından, “Öğretmen oldum ben!” sözleriyle paylaşmıştı. 09.06.2017 tarihinde, hem de karne gününde PKK’lı teröristler tarafından şehit edildi! Henüz 22 yaşındaydı!
Aybüke öğretmenin şehit edilme haberini duyunca daha hayatının baharındayken şehit edilen başka öğretmenler geldi aklıma. Şehit öğretmen Neşe Alten de onlardan biriydi.
Neşe Alten, 1972, Tekirdağ doğumluydu. 22 yaşındayken, Diyarbakır’ın Bismil ilçesi, Çavuşlu Köyü İlkokulu’na öğretmen olarak atanır. Babası Hasan amca, kızını yalnız bırakmamak için onunla beraber Çavuşlu’ya gider. Neşe öğretmen, köye varır varmaz çalışmaya başlar. Okulun durumu eğitim-öğretim için uygun değildir ama köy muhtarı oralı olmaz. Kızının yaşadığı üzüntüye dayanamayan Hasan amca, Bismil’den malzeme alması için muhtarı ikna eder ve malzeme parası verir. Kendileri de zar zor, tek göz bir oda bulurlar. Şartlar zordur ama Neşe öğretmen mutludur, zira idealisttir; vatan toprağında neresi olsa oraya gidecek kadar kararlıdır. Malzemeler de gelince sevinci katlanır. Babasıyla el ele verip okulu boyarlar ve 30.09.1993 tarihinde dersler başlar.
Hasan amca, boş durmaz; kaldıkları tek göz evi düzenler, tamirat yapar. Ama bu heyecan fazla sürmez. 26.10.1993 akşamı, yani Neşe öğretmen henüz 25 günlük öğretmenken, evlerinin kapısı sert bir şekilde çalınmaya başlar. Kapıyı açtıklarında silahlı teröristler içeri girerler. Gözü dönmüş teröristler Neşe öğretmenle tartışırlar. Hasan amca dayanamaz araya girer. Hain teröristler kızının gözleri önünde kafasına kurşun sıkıp şehit ederler babayı. Neşe öğretmen için artık zaman donmuştur. Gözü dönmüş PKK’lı teröristler gencecik Neşe öğretmeni sarıldığı babasından koparıp köy meydanına kadar sürüklerler ve köylülere gözdağı vermek için kurşuna dizerler.
Şehit öğretmen Neşe Alten, PKK’nın kurşunlarına hedef olan tek öğretmen değildir.
1967, Muş/Bulanık/Okçular Köyü doğumlu Sait Korkmaz da eğitim şehitlerimizden biridir. Mezun olunca ataması Ağrı/Doğu Beyazıt/Kazan Köyüne yapılır. 2003 yılında yazdığım “Şehit Mektupları” kitabım için konuştuğum eşi Aklime Korkmaz olayı şöyle anlatmıştı: “29 Eylül 1994 akşamı eşimle yemek yedikten sonra sohbet ettik. Hamileydim ve köydeki sağlıksız sular sebebiyle tifo kapmıştım. Çok halsizdim, ayakta duramıyordum. O gün bir milli maç vardı. Eşim, maçı seyretmek istediğini söyleyip kızımla benim yatmamı istedi. Biz de uyuduk. Kapının çok sert biçimde çalınmasıyla aniden uyandım. Köylülerden biri hastalandı diye düşündüm. Kalktığımda eşim kapıyı açmıştı; elleri silahlı, telsizli ve tam donanmış iki kişi vardı kapıda. Çok şaşırdık. Adamlar içeri girip oturduktan sonra ben, kızımı mahsustan uykusundan uyandırıp tuvalete götürdüm. Adamlar kızımızı görürse bize bir şey yapmaz diye düşündüm. Biraz konuştuktan sonra eşime ‘Bizi kapıya kadar geçirir misin?’ dediler. Eşim ve ben balkona çıktık. ‘Dışarının lambasını kapatın, evinizden çıktığımızı kimse görmesin.’ dedikten sonra kapıda duran bir köpeği göstererek ‘Şu köpeğe ekmek verin, bizi ısırmasın!’ dediler. Ben ve eşim ekmeği alıp köpeğe verirken eşimi çağırdılar, ‘Hoca gel, sana bir şey diyeceğiz!’ dediler. Eşim yanlarına gitti, birden kurşun sesleriyle birlikte eşim ‘Aklime!’ diye bağırdı. Koşup, dışarının lambasını açtım. Havaya ateş ediyorlar sandım. Eşimi yerde can çekişirken görünce koşup sarıldım; ‘Beni de öldürün!’ diye bağırmaya başladım. Fakat ortalıklarda kimse yoktu. Eşim ‘Korkma! Yaşıyorum ben!’ dercesine bana bakıp, işaret ediyordu sanki.
Başımdaki yazmayı sağ göğsündeki kurşun yarasına bastırıyordum, kan kaybetmesin diye. ‘Ölme ne olur; doğacak çocuğunu gör!’ diye ağlıyordum. O an el fenerini alıp köye koştum, bütün kapıları çaldım. Kimse yardım etmiyordu. Köylüler beni kovuyor, ‘Git! Başımıza bela mısın?’ diyorlardı. Eşimin yanına koşup geldiğim zaman kızım ‘Ne oldu?’ diye bağırıyordu! Çaresizdim! Kızımı orda bırakıp tekrar köye gidiyordum! Köyün gençleri ve erkekleri yardım ederler, etmiyorlarsa kadınları yardım ederler diye umut ediyordum. Çaldığım her kapıya yalvarıyordum, ‘Ne olur biriniz bana at arabası verin! Eşimi şehre götürüp tedavi ettireyim. Eşim, sizin çocuklarınız için buradaydı!’ diye haykırıyordum.
Yardım gelmeyince tekrar eşimin yanına döndüm. Başını dizime koydum. Eşim can veriyordu; dudaklarını suyla ıslattım. Kelime-i şahadet getirttim. Başının altına bir minder koydum; üstünü örttüm. En sonunda köy muhtarının kardeşi geldi, ‘Ölmüş kızım! Gel gidelim bize!’ dedi. Önce gitmedim, eşimin başında kalmak istedim. Sonra adamlar geri dönüp kızıma ve bana kötülük yapmak isterse diye düşünüp muhtarın kardeşinin evine sığındım. Şimdi düşünüyorum da evimizin köye uzak olmasından başka bir de aramızda dere vardı. Dört buçuk aylık hamile olduğum halde, kim bilir kaç defa göğsüme kadar sulara gömülüp köylülerden yardım istedim. Ben ki köyün vahşi köpeklerinden korkuyordum, o gece köpekler benim feryadımdan korkup kaçışıyorlardı. Çok çırpındım ama eşimi kurtaramadım.”
Neşe öğretmen, Sait öğretmen, Aybüke öğretmen ve niceleri daha... Hayatlarının baharında terör örgütü PKK’nın kurşunlarıyla şehit oldular. Onlar bu vatan daha güzel, daha yaşanılır, daha gelişmiş olsun diye uğraştılar. Peki, tüm bunlar yaşanırken siyasetçiler de yeterince uğraştılar mı? Şehit öğretmenlerin, işçilerin, köylülerin, korucuların, polislerin, Mehmetçiklerin anılarına sahip çıktılar mı?