Arka kapıdan sızan karanlık!..
Geçen hafta bu köşede “Adım adım İran” başlıklı bir yazı vardı... İşte o yazıda, Türkiye'nin özellikle 15 Temmuz 2016'daki FETÖ kalkışmasının ardından, cumhuriyetin geleceği açısından ciddi bir tehdide sürüklendiğini dikkat çekiliyordu...
Bu uyarıyı kaç kişi okudu, ne kadar önemsedi, ne kadarı kaygı duydu ve özellikle bu gidişatın tehlikeleri konusunda CHP'li yöneticiler ne kadar uyandı doğrusu bilemiyorum…
İşte bu yazının ardından CHP Denizli Milletvekili Kazım Arslan, AKP nin son dönemde özellikle laikliği hedef alan yasalarla rejimi tamamen kuşatmaya çalıştığına dikkat çeken çok sarsıcı bir açıklama yaptı...
15 Temmuz darbe girişimi ve 16 Nisan referandumu sonrası getirilen yasal düzenlemelerin toplumu “şeriatla baskı altına” alma amacı taşıdığına dikkat çeken Arslan, “ müftülere nikah kıyma, yeni doğumları nüfus dairelerine sözlü bildirmeyi yeterli sayma gibi uygulamaların, “şeriat düzenine davetiye” olduğunu vurgulamış... Şöyle demiş CHP’li vekil;
"15 Temmuz’da bir din istismarcısı grubun, FETÖ’nün başaramadığını şimdi başka bir şeriat koalisyonu yapmaya kalkıyor... Devleti yeni tarikatların paylaşım alanına bırakan bu iktidar, Meclis’ten ön kapıdan kovduğumuz çocuk yaşta evlilikleri şimdi arka kapıdan müftülükler eliyle getirmeye kalkıyor. Çocuk istismarına, resmi olmayan evliliklere, tecavüz sonucu doğumlara yasal kılıf dikmeye kalkanlar, toplumun hassasiyetini gördü, şimdi arkadan dolanmaya kalkıyorlar. Müftüye nikah kıyma yetkisi hem şer’i anlayışa davettir hem de zorla evlendirmeleri, çocuk yaşta evlilikleri göz önünden kaçırmaya kalkmaktır.”
CHP’Lİ VEKİLDEN TOKAT!..
CHP'li Kazım Arslan'ın medyada pek yer bulamayan sarsıcı açıklamaları bunlarla da sınırlı kalmamış...
Milli Eğitim'de; İslam hukukuna dayalı evlenme-boşanma kurallarının ve cin-cihad açıklamalarına yer verilerek uydurma hadislerin derslerde okutulacağına dikkat çeken Arslan çarpıcı uyarılarını şöyle sürdürmüş;
“Diyanet İşleri tarikatlar buluşması düzenleyecek, kamu kurumları- FETÖ’den boşalan yerler- tarikatlara pay edilecek... İşe girmede, ihale almada din ve tarikat temel belirleyici olacak... Askeri okul mülakatlarında kimi adaylara ‘Türkiye şeriatla mı, laik Cumhuriyetle mi yönetilmeli’ diye sorulacak. Tüm bunlar 15 Temmuz sonrasının ürünüdür.”
Son bir yılda, laikliğin hiç olmadığı kadar rafa kaldırıldığına dikkat çeken Arslan’ın bundan sonraki sözleri hem AKP’ye hem de laikliğe bağlılık yeminine sahip çıkmazken, ihale peşinde koşan TBMM üyesi gafillere de adeta tokat vuruyor;
“Geldiğimiz aşama 15 Temmuz’daki hain din bezirganı darbenin dahi hayal edemeyeceği hızda bir şeriat düzeni getirmenin diğer adıdır... Yaşam tarzına, tercihlerine gözü gibi bakan her vatandaşın bu sinsi yasa maddelerine karşı koyması gerekmektedir. Tasarının bu maddeleri geri çekilmelidir. TBMM'de bunun mücadelesini yapacağız. Kadınlarımızın da gerekli tavrı ortaya koymaları gerekmektedir. Ön kapıdan Cumhuriyet sayesinde kovduğumuz şeriatı, 15 Temmuz sonrasında arka kapıdan içeri almaya kalkanlara karşı, kararlı bir tepki verelim. Gün birlik olma, dayanışma ve laikliğe sahip çıkma zamanıdır.”
Arslan’ın duyarlılığı doğrusu alkışlanacak nitelikte... Dilerim diğer CHP milletvekilleri de aynı kaygılardan yola çıkarak hem toplumu uyarma hem de AKP’yi karanlık gidişatla ilgili frenleme konusunda çabalarını yoğunlaştırırlar... Yoksa gidişat hiç de iyi değil...
FOKLARI VURMAYIN!..
Anadolu'nun çeşitli coğrafyalarında insanın karşısına zaman zaman öyle sürprizler çıkıyor ki, akıllara tek gerçek geliyor o zaman, “ne kadar güzel bir memleket burası?..”
Taşıyla toprağıyla, denizi ve ormanıyla, hayvanları ve bitkileriyle, kuytulara saplanmış gizemli köşeleriyle Türkiye aslında bir yeryüzü cenneti.
Kim bilir bu ülkenin ormanlarında, denizlerinde, vadilerinde, dağlarında, ovalarında ve köylerinin kırsalında, insanların gözlerine görünmekten kaçınmış ne varlıklar vardır?..
İşte insanların karşına çıkan son şaşırtıcı manzara, doğanın aslında bir numaralı sahiplerinin, varlıkla yokluk arasında nasıl yaşama tutunduğunu da gözler önüne serdi...
Antalya'da teknesiyle turistleri gezdiren Ozan Ertürk Şahin, dün Düden Şelalesi'nin denizle buluştuğu falezler bölgesinde, 3 metre boyundaki bir balığı görünce korkuya kapılmış…
Herkes manzarayı görüntülemek için telefona sarılırken, bu yaratığın dünyada nesli iyice tükenen Akdeniz Foku olduğunun anlaşılması şaşkınlığı arttırmış...
Şahin, “Suyun dibinde birkaç dakika kalıp dışarı çıkıyordu. Ağzında tuttuğu kuzu balığını suya çarparak yedi” demiş…
Akdeniz Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mehmet Gökoğlu ise Antalya'da sayıları 10 ile 20 arasında değişen fok olduğunu belirtirken şu bilgileri vermiş;
“Dünyada da toplam 400 ile 600 arasında fok kalmış. Bu sayının ortalama dörtte üçünün Türkiye ile Yunanistan kıyılarında yaşıyor. Kimse fok balığından korkmasın ve onu öldürmesin. Daha çok Ege'deki sakin adalara çekildiler. Sonbaharda teknelerin denizden çekilmesiyle tekrar döneceklerdir. Kasım ayında ilk yavrularını mağaralara bırakacaklar. O zaman mağaranın etrafından ayrılmazlar ve onları sık sık görme şansı buluruz.”
Kimileri diyebilir ki; “Havaalanı yapılacak diye İstanbul'da Kuzey ormanları çöle çevrilirken, köprü yapılacak diye milyonlarca ağaç kesilirken, Antalya'da sedir ormanları tehdit altındayken, taş ocakları İstanbul'un merkezinden Ege'nin ilçelerine kadar her bölgede doğa katliamı yaparken ve de büyük kentler beton cehenneminin doğal dengeyi bozması nedeniyle sel baskınları yaşarken, fokların ne önemi var?..”
Tek yanıtı vardır paradoks da içeren bu isyanın; Tüm doğayı en küçük canlısına kadar, canınız dişine takarak koruyun ve de sakın ola fokları öldürmeyin!..