Zıvanadan çıkan büyük tehlike!..
Beyinlerine enjekte edilmiş karanlık zehrin etkisiyle ve cumhuriyetin kuruluşundan bu yana, atalarından-dedelerinden miras kalmış sinsi öfkeleriyle her fırsatta Atatürk’e ve cumhuriyete saldıran güruhun tek gerekçesi var;
Tekke ve zaviyelerin kapatılmasının ardından laikliğin karanlığa ışık tutması ve molla-medrese hattında, din sömürüsünden elde ettikleri iktidardan uzak kalınması...
Son 40 yılda ilkokul mezunu bir köy imamının ardından giden ve makam-rant için militan müritliği meslek edinmiş vali, kaymakam, paşa ve bürokrat kılıklı bağnaz zavallılardan söz etmiyorum yalnızca…
AKP’nin iktidara gelmesinin ardından, laiklik düşmanlığının cephesi oldukça genişledi son zamanlarda… Hem de çok tehlikeli biçimde!..
Bu kara hastalık öylesine sirayet etti ki birçok kesime, cumhuriyete ve Atatürk’e düşman ne kadar paçavra varsa, salt bu düşmanlıkları yüzünden laiklik karşıtı çevrelerle aynı mevzilere girmekten bile kaçınmadılar…
FETÖ’ye utanmadan uşaklık yapan; siyasetçisinden artistine, sporcusundan şarkıcısına kadar milletin ne yazık ki “solcu” bildiği kimi zavallılar bile bu koronun arka sıralarında zırlayıp durmaktan çekinmediler… Hem de yaşamlarının garantisinin bile laikliğe bağlı olduğu gerçeğini bile bile...
Ne mutlu; iktidara yanaşmak ve rant elde etmek için bozuk rotalarından çıkan bu işbirlikçi ödlekleri toplum kolaylıkla bir kenara atabiliyor ki, o zavallıların bir daha ayağa kalma çabaları da hep nafile kalıyor!..
KARANLIĞIN ACI DERSLERİ!..
Oysa bağnazlık hipnozuyla aklı karışan, gericilik tünelinde düşünme yeteneğini kaybeden ve bu yüzden de “aydınlanma”nın soylu bir ışık olduğunu göremeyenler için laikliğin ne kadar yaşamsal olduğunu gösteren nice olaylar yaşandı bu ülkede;
2 Temmuz 1993’te, insanların diri diri yakıldığı, neredeyse mezhep savaşını ateşleyecek olan Sivas katliamını mı sayalım?..
PKK ile mücadele ediyor iddiasıyla, sokaklarda genç kızların bacaklarına kezzap atan, Kürt gençlerini sokaklarda arkadan vurarak katleden ve işkencehanaleri “mezarev”lere dönüştürmesine göz yumulan Hizbullah’ı mı anlatalım?..
Bağnazlarla mücadele ederken katledilen Uğur Mumcu’yu, Ahmet Taner Kışlalı’yı, Muammer Aksoy’u, Bahriye Üçok’u ve Hizbullah saldırısında şehit olan Ali Gaffar Okan’ı mı sıralayalım?..
Yoksa El Kaide ve IŞİD’in 2003 yılından bu yana, büyük kentlerde binaları havaya uçurmasını, polisleri şehit etmesini, ve intihar saldırılarında yüzlerce masumu katletmesini mi anımsatalım?...
Yukarıdaki birkaç örneği her fırsatta düşünmek bir yana... El Kaide-IŞİD’in dünya genelindeki vahşetlerini ve şeriat karanlığından çıkamayan komşu ülkelerde yarattıkları kan deryasını gördükten sonra bile, laikliğin uygar her insan için ne kadar vazgeçilmez olduğu anlaşılamıyor mu halen?..
Yani, Türkiye Cumhuriyeti’nin uygarlık mirasının kaidesi olan laikliği her fırsatta şuursuzca tekmeleyenlerin kendi ayaklarına kurşun sıkma gerekçelerini herkes çok iyi bilmiyor mu;
Rant uğruna siyasal dinciliğe sarılanların amacı ezelden beri bellidir; Sonu ne olursa olsun; siyasette, ekonomide ve medyada gerici iktidara yalakalık yapmak, dinci şeyhlerin eteklerine tutunarak her alanda hızla köşeyi dönmek…
ALÇI TUTMAZ KAFALAR!..
Türkiye, özellikle son 5 yılda laiklik karşıtı faaliyelerin arttığı, ilkokulların bile medreseye dönüştürülmeye başlandığı karanlık bir süreç yaşarken, toplumun büyük kesimi ile kitleleri bir türlü kucaklayamayan muhalif siyasetin gaflet uykusu ne zaman bitecek acaba?..
Çünkü tüm karanlık kuşatmaya rağmen halen “laiklik tehlikede değil” diyebilenleri uykusundan uyandıracak kadar hızla ve pervasızca ilerliyor bağnazlık!..
Hem de “dinci çete” olarak tanımlanan Fethullahçılarla mücadele sırasında bile, siyasetten medyada, sosyal yaşamdan eğitime kadar gericilik toplumu adeta esaret altına alırken, karanlığın o paslı sinyalleri hiç ama hiç kesilmiyor...
Son yıllarda, minibüslerde, otobüslerde, metro duraklarında ve parklarda (üstelik hamile) kadınları dövenlerinsayısı neden artıyor acaba?..
İzmir ve İstanbul gibi kentler başta olmak üzere, ülkenin cadde ve meydanlarında sarık ve cüppeyle dolaşırken insanları hurefe baskılarıyla hizaya getirmeye çalışan ya da megafonlarla çarşı-pazar dolaşarak “şeriat” çağrısı yapan provokatörleri kim piyasaya sürüyor, koruyor, kolluyor?..
Önceki gün Mersin’deki bir mağazada taciz edilen genç kızın şikayet için gittiği karakolda, hem de ailece başlarına neler geldi acaba?..
Ya da İstanbul’un göbeğinde (Sarıyer’de önceki gün), kapısının önünde “şort”la oturan gencin kız arkadaşıyla (Büşra D.) ailesini hastanelik edenler hangi sosyo-politik kışkırtmayla toplumu zapturapt altına alma cesaretini buldular?..
Bu ülkede siyasal şımarıklıktan etkilenerek şeriat polisliği oynayanların sayısı hızla artıyorsa ve karanlık bir çember toplumu kuşatmaya devam ediyorsa, kimse bu olayları sakın ola “münferit” ve basit görme gafletine düşmesin;
Velhasıl; türbanlı polislerin, FETÖ’cü tesettürlü ablaları gözaltına alırken çekilmiş fotoğraflarının yayımlandığı bir çelişkiler ülkesidir Türkiye!..
İzmit’te, gazeteci Yeliz Koray’ın Kurtuluş Savaşı’nı övdüğü için gözaltına alındığı, ona hakaret etmek için Cumhuriyet kurucularına ve Kurtuluş Savaşı’na küfür eden “Hande -songül” adlı hesapların ardına gizlenen yandaşların, ellerini kollarını sallayarak gezebildiği ülkedir Türkiye!..
Ve daha düne kadar yalısında; elinde içki bardağıyla, medya patronlarıyla poz vermesini unutmuşken, üstelik hemcinsleri sokaklarda saldırıya uğrarken, laikliğe inanmış insanları aşağılayacak kadar zıvanadan çıkan, alçı tutmaz Nagehanların havalı makyajları, dalgalı saçları ve kıpkırmızı rujlarıyla gazetecilik yaptığı ülkedir Türkiye!.. Yazıklar olsun...
Elinde içki bardağıyla her fırsatta laikliğe saldıran yandaş gafil!..