Haram yeme kendi emeğini ye
Günümüzde dindarlık hızla yükseliyor. Bu süreç haram lokma sevdasını da alevlendirmiş durumda. Millete din dersi veren sahte mollalar, Beytülmal’i (devlet bütçesini) tırtıklamayı bir ibadet gibi kutsuyor. Yolsuzluğa övgü düzenler mi dersiniz, emekçinin kıdem hakkına haram diyen haramzadeler mi ararsınız...
Dediğim gibi bunlar haramı sever, boğazlarından helal lokma geçmez... Helal lokma yediklerinde huzursuz olur, uyuyamazlar.
HACI BEKTAŞ İLE AKÇA KOCA
Gelin Türk milletinin fetih hareketine yön veren Türkİslam inancına derinlemesine bir bakın. Bu süreçte, kişinin kendi emeğine dayanan helal lokma yemesi en büyük erdemdi. Zaferler bu formülle kazanılmıştı.
Anadolu erenlerinin ulularından Hacı Bektaş-ı Veli’nin hayatını olağanüstülüklere bezeyerek anlatan Vilayetname’de bir öykü vardır ve çok düşündürücüdür.
Hünkâr (mana âleminin sultanı) Hacı Bektaş bir gün erenlerden Akça Koca’yı ziyarete gitmiş. Onun tarlada kan ter içinde burçak biçtiğini görmüş. Selamlaştıktan sonra, arkadaşına iyilik olsun diyerek burçaklara emretmiş:
-Ey burçaklar! Haydi şurada bir araya gelin, bir yığın olun!
Bu emir üzerine burçaklar işaret edilen yere gelip üst üste bir yığın oluşturmuşlar.
Akça Koca bu olağanüstülüğe hayran olmakla birlikte razı olamayıp demiş ki:
-Hünkârım bizi düşünüp bir iyilik ettiniz ve burçakları zahmetsizce buraya yığdınız. Amma biz kendi emeğimizi yemek isteriz. İzin verir iseniz yine bunlar kendi yerlerine gitsin, biz de onları elceğizimizle biçelim.
Hacı Bektaş sultan, gülümsemiş, sonra da “Dağılın burçaklar, yerlerinize gidin!” demiş.
***
Biliyorum ki birileri, “Böyle şey mi olur? Bir insanın işaretiyle bitkiler yerlerinden sökülüp bir yerde yığın olurlar mı?” diye karşı çıkacaklardır.
Ama bu öykü, o olağanüstülüğü anlatmak için değil emeğin üstünlüğünü vurgulamak için yakıldı. Bu bir emek türküsüdür. Türk milletinin neden o 13. Yüzyıl’da aydınlatma yarattığını da ancak işte bu emek üstünden okuyabilirsek anlamlandırabiliriz.
SÖMÜRÜ İLE BOZULAN DÜZEN
Emekle fethedilen Anadolu, sömürü başlayınca elimizden çıktı. Moğollar’ın 1243 yılında Selçuklu ordusunu Kösedağ’da darmadağın etmesinin sebebi de budur. İlkel komünal düzenin eşitlik geleneğini canlandıran Cengiz Han’ın sistemi, derebeyleşen Selçuklu sistemini veya diğer feodal yapıları paramparça etti.
Yağmacı sistemli Moğol baskısıyla Anadolu’daki sömürü daha da arttı. Büyük ozan Yunus Emre o dönemde ortaya çıkan beylerin vahşi sömürüsünü bakın nasıl anlatıyor:
“Gitti beyler mürveti
Binmişler birer atı
Yediği yoksul eti
İçtiği kan olusar”
Parçalanmış Anadolu’da ortaya çıkan yeni beylerin yoksulların kanını içip etini yediğini söylüyor... Daha ne desin?
YA OSMANLI?
İşte bu ortamda Er Toğrıl (Toğrıl/Tuğrul, bir kartal adıdır ve İslam öncesinin kutsallarındandır.) oğlu Od-man ortaya çıkıyor. O yiğit olduğu için Od-man yani “ateş adam” diye anılmaya başlamıştır. (O dönemde Türklerde Osman diye bey adı yoktur.) Çevresindeki alplarla Bizans sınırına yerleşmiştir ve bu çürümüş feodal devletten lokmalar koparmaya başlamıştır.
Kendisine, “Sana bağlı boyların sürülerinden vergi olarak koyun al!”diyen Germiyanlı birisine, “Ben onun sürüsüne ne emek verdim ki koyunundan hak isteyeyim?”diye kızacak kadar komünist bir ekonomi anlayışına sahiptir.
Ve emeğe saygı temelli bu anlayış, Od-man Bey’i diğer beylerin sultanı haline getirir.
SÖMÜRÜ BAŞLAYINCA
Bu beyliği kuran Türk alpları... Eşitlikçiler... Zamanla beylik büyüyecek, devletleşecek ve kurumları oluşacak... Ve vergi gelecek... Vergi bir iken ikiye, hatta üçe çıkacak. Yönetim, Balkanlar’dan ele geçirilen (devşirilen) Hıristiyan kökenli çocukların eline verilecek...Türk halkı, kurduğu devletin kölesi durumuna düşürülecek.
Ve sömürü arttıkça artacak.
İşte Türk milleti bunu şöyle anlatacak:
“Şalvarı şaltağ Osmanlı
Eyeri kaltağ Osmanlı
Ekende yoğ biçende yoğ
Yiyende ortağ Osmanlı...”
Bu sömürüye direnenleri de Celali diye suçlayacaklar, Kızılbaş diye kötüleyecekler; topluca katledecekler... Mezar bile eşmeyip kuyulara doldurup çoluk çocuk yok edecekler.
Çünkü, emekten uzaklaşmış devletin yapacağı başka bir şey kalmıyor.
Katliam ve baskıyla ayakta duran devletin sonu ise yıkımdır.
Bunu anlamak için İbni Haldun olmaya bile gerek yoktur.
***
Cumhuriyet yönetimine gelince...
Atatürk, 2. Od-man Bey’dir...
Sömürü ile çürümüş bir yapının üstüne yeni ve diri bir devlet kurdu...
Onu sömürü aletine çevirirseniz, sonu Osmanlı gibi olur...
Duydunuz mu Osmanlı torunları?...