Amerikalı Türk Büyükelçisi
AKP iktidarında Afrika, Latin Amerika ve Karayipler'de çok sayıda yeni büyükelçilik açıldı.
Gelişen iletişim imkanları dolayısıyla, diplomasinin birçok ülke arasında doğrudan başkentler tarafından yürütülüyor olması nedeniyle; diplomatik temsilcilik sayısı azaltılıyor, bunun bir sebebi ise, yabancı ülkelerde temsilcilik bulundurulmasından sağlanan yararın, yapılan masrafı haklı kılmamasıdır.
Hal böyle iken, Türkiye'nin dış temsilinde yapılan büyük genişlemenin hangi amaca yönelik olduğunun, son dönemde açılan yeni temsilciliklerden hangi yararların sağlandığının ve bir fayda/maliyet analizinin yapılıp yapılmadığının ciddi olarak sorgulanması gerekir.
YAKIŞIKSIZ ELEŞTİRİ
Sorulacak çok soru varken, son atamaları CHP baştan savma ve gayri ciddi bir açıklama ile geçiştirdi. Genel Başkan Yardımcısı Öztürk Yılmaz şunları söyledi:
"...Eğer AKP'de bir bakanlık veremiyorlarsa Dışişleri Bakanlığında büyükelçi yapıyorlar. Sanki burası AKP'nin arka bahçesi ve çöplüğü. Bunu yanlış buluyoruz. Dış politikanın formüle edildiği böyle bir yere ne kadar liyakat taşıdığı tartışılan insanların atanması dış politika fiyaskosunun baş nedeni. Meslekten gelen insanlar var bekletilen park edilen insanlar var. Dışişleri itibarı dışarıdan yapılan atamalarla yıpratılmıştır...."
Üslup ve içerik olarak ciddiyetten uzak böyle açıklamalarla dış politika eleştirisi yapılması CHP’ye yakışmaz.
Dış politika fiyaskosunun baş nedeni olarak hükümetin meslek dışından atadığı 8-10 büyükelçiyi gösterirsen, o yaygın fiyaskolarda siyaset kurumunun sorumluluğunu azaltmış olursun. Yılmaz'ın dış görevlere atanmadan merkezde bekletilen meslekten büyükelçiler için kullandığı "park edilen insanlar" tabiri üst düzey CHP yetkilisinin ağzına hiç yakışmadı.
Yılmaz aynı açıklamasında şahıslar hakkında laf söylemeyeceğini de ifade ediyor. Oysa, örneğin, Merve Kavakçı hakkında söylenecek o kadar söz var ki!
Bu şahıs ABD vatandaşı. TC vatandaşlığını daha üç hafta önce yeniden kazandı. Son yirmi-otuz yılda Türkiye'de ne kadar yaşadığı bilinmiyor. Belki hiç yaşamadı. Yapılan atamada hukuken bir sakatlık olup olmadığı ayrı bir bahsi diğer ki, var.
KAVAKÇI'NIN ETTİĞİ YEMİN
ABD vatandaşlığını kazanmak için ettiği yemin:
"Şimdiye kadar tebası veya vatandaşı olduğum herhangi bir prense, hükümdara, devlete, veya egemenliğe olan her türlü bağlılıktan ve sadakatten kesin olarak ve tamamen feragat ettiğime ve vazgeçtiğime; ABD anayasasını ve yasalarını iç ve dış bütün düşmanlara karşı destekleyeceğime ve koruyacağıma; ABD’ne, anayasasına ve yasalarına bağlılık ve sadakat göstereceğime; yasa gerekli kıldığında ABD ordusuna hizmet edeceğime; yasa gerekli kıldığında ABD ordusunda muharip olmayan hizmette bulunacağıma; yasa gerekli kıldığında sivil yönetim altında ulusal önemi olan işlerde çalışacağıma; ve bu yükümlülükleri serbestçe, hiçbir kuşku taşımadan ve samimi olarak kabul ettiğime yemin ederim. Tanrı yardımcım olsun".
KİMİN ÇIKARINI SAVUNACAK?
ABD vatandaşı olurken önceden vatandaşı olduğu devlete (yani TC'ye) bağlılıktan kesin olarak vazgeçtiğine dair yemin eden bu hanıma, ABD ve Türkiye arasında bir çıkar çatışması ile karşılaştığında hangi ülkenin çıkarını savunacağını kim soracak?
Bu atama, iktidar ve muhalefet kanatlarından gelen ayak üstü, ciddiyetsiz açıklamalarla geçiştirilemeyecek kadar vahimdir.
Laik Cumhuriyetin ilkelerine ve Türk geleneklerine uygun olmayan giysiler içindeki kadınların, üstelik uluslararası temsil niteliği öne çıkan büyükelçilik görevlerine atanmasının sorgulanması CHP'den beklenmez mi?