19 Aralık 2024 Perşembe
İstanbul
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

1 köy, 4 adam, 6.5 darbe! Ne köymüş be...

Hikmet Çiçek

Hikmet Çiçek

Gazete Yazarı

A+ A-

Trabzon’un Beşikdüzü ilçesi, Köy Enstitülerinin ilk kurulduğu yerlerden biridir. İlçenin en büyük köyü Vardallı tipik bir Karadeniz köyüdür. Köy sakinleri, geçimini daha çok fındık üreticiliğinden sağlamaktadır. Köyün en önemli özelliği okuryazar oranının en az 50 yıldır yüzde doksanın üzerinde oluşudur. Köyden çok sayıda bürokrat, yargı mensubu, akademisyen çıkmıştır. Özellikle öğretmen olmayan ev yok gibidir.

TARİKATLARIN GİREMEDİĞİ KÖY

Vardallı, gerici iktidarların dayatmalarına sürekli “hayır” demesiyle ünlüdür. Kenan Evren’in 12 Eylül Anayasası’ndan, AKP’nin referandumuna kadar bu köyden hep “hayır” çıkar. İdeolojik olarak çok etkin bir köydür Vardallı. Dönemi etkili kuruluşları TÖB- Der ve Ülkü Ocakları kurucuları bu köydendir. Seçimlerde birinci sırada CHP, ikinci sırada MHP olur. Adalet Partisi, ANAP, AKP ve benzeri partiler hep geride kalır. Vardallı’da cemaat ve tarikatlara yer yoktur. Mustafa Önsel’e göre bunun nedeni Beşikdüzü’nün köy enstitülerinin ilk kurulduğu yerlerden biri oluşudur. Köyün en önemli değeri Atatürk ve onun kurduğu Cumhuriyet’tir.

Mustafa Önsel bu köydendir. Emekli Kurmay Albay Mustafa Önsel’i tanıyorsunuz. “Balyoz ” tertibiyle tutuklandı. FETÖ’nün “Özel Yetkili” mahkemesince 18 yıl hapse mahkum edildi. Bin 300 günden fazla cezaevinde kaldı. Anayasa Mahkemesinin kararı doğrultusunda yeniden yargılandı ve aklandı.

Önsel’in; ilk üçünü cezaevinde yazdığı, Beşiktaş’ta Sırtlan Pususu, Silivri’de Firavun Töreni, Casusluk Kumpası, Ağacın Kurdu/ Fetullah’ın Askerleri ve Aşil’in Topuğu/ FETÖ’nün O Gecesi isimli beş kitabı bulunuyor. Şimdi altıncısı çıktı: “Bir Köy, Dört Adam, Altı Buçuk Darbe/Türkiye’nin İşgale Hazırlık Süreci. (Galeati Yayıncılık, Kasım 2017.)

FİLM GİBİ İNSANLAR

Önsel bu kez diğer kitaplarından çok farklı bir profil ile çıkıyor karşımıza. Köylüsü dört kişinin üzerinden Türkiye’nin çok çarpıcı, farklı bir öyküsünü gözler önüne seriyor. 1960-1980 yılları arasının çilesini çekmiş insanlar. Kimi darbelere karışmış, kimi devrimci- ülkücü çatışmalarında yer almış, işkence görmüş, cezaevinde yatmış, kimi üniformasından olmuş, her birinin hayatı filmlere konu olacak dört samimi insan…

12 Eylül darbesiyle ezilen insanlar. Yalnızca sivil gençlik değil, Türk ordusunda da büyük bir tasfiye gerçekleşti. Tasfiye edilenlerin hemen hepsi devrimci ve ülkücü olarak bilinenlerdi.

Mustafa Önsel’e göre, 1980 darbesi ile yapılanlarla, 2008-2013 arası kumpas davalarında yapılanlar o kadar benziyordu ki. İkisinde de samimi vatansever askerler saldırıya uğramışlar, “yeşil kuşak projesi çocuklarının” önü açılmıştı. “Derin devlet ile yüzleşmek” masalıyla Ergenekon davasıyla başlayan, Amirallere Suikast, Poyrazköy, Balyoz ve İzmir- İstanbul askeri casusluk davaları ile devam eden süreçte Türk ordusunda özellikle hedef olarak seçilen binden fazla askerin sahte belgelerle cezaevlerine atılmaları ve TSK’da oluşan boşluğun FETÖ yanlılarınca doldurulması...

HALİSTİN KUKUL

Gelelim kitabın kahramanlarına. Emekli akademisyen Halistin Kukul, Dev-Sol liderlerinden Sinan Kukul’un akrabasıdır. Halistin Kukul, 27 Mayıs 1960 devriminde Erzincan askeri lisesinde ikinci sınıf öğrencisi.. Kukul, 1962-63 yıllarında Talat Aydemir’in darbe girişiminde Harbiye’den atılan öğrencilerden biri. Daha sonra edebiyat alanında öğrenim görmüş bir akademisyen. Köyün büyükçe sülalelerinden Kukuloğulları’ndan.

‘HARBİYELİ ALDANMAZ’

22 Harbiye öğrencisi, İstanbul’da Taksim anıtına, üzerinde “Harbiyeli Aldanmaz” sözünün yazılı olduğu bir çelengi bıraktı. Bu öğrencilerin arasında, daha sonra orgeneral rütbesinde Ege ve 1. Ordu komutanı olan, daha sonra Ergenekon ile Malatya Zirve Yayınevi davasından yargılanarak beraat eden, emekli Orgeneral Hurşit Tolon da bulunmaktaydı. “Harbiyeli Aldanmaz” sözü daha sonra 21 Mayıs 1963 darbe girişiminin parolası olacaktı. Bu arada Halistin Kukul, Harbiye son sınıfa başlamıştı.

Kısa bir süre sonra ikinci bir darbe için “22 Şubatçılar” tarafından hazırlıklar, o zamanki moda tabirle “çengel atmalar” başladı. Harbiye bu işin yine merkezindeydi. Mayıs sonunda sınavlar bitecek ve 30 Ağustos’ta rütbeler takılacaktı. Nereden bilecekti Kukul, bütün umutlarının bitiminde olduğunu? Aydemir’in ikinci girişim 21 Mayıs’ta olacaktı. 20 Mayıs Pazartesi’ni 21 Mayıs Salı’ya bağlayan gece, Harp Okulu öğrencilerinin kaderi değişecekti. Harbiyeliler, mahkemede beraat kararı almalarına rağmen aralarından; futbol hakemi Ertuğrul Dilek, Taekwondo Federasyon Başkanı Hakkı Koşar, 28 yıl Jimnastik Federasyon Başkanı olarak görev yapan Atilla Örsel gibi spor adamları; içlerinde rektörlük yapmış Prof. Dr. Oktay Yazgan’ın da olduğu onlarca akademisyen; Eskişehir Belediye başkanlığı yapan Aydın Arat ve Erzincan Belediye Başkanlığı yapan Adnan Ercan ile birçok ilçe belediye başkanı; milletvekili olarak görev yapan Süleyman Genç, Vahit Suiçmez, Selahattin Taflıoğlu, Nizamettin Çoban; Savaş Süzal toplam 1459 öğrencinin Yüksek Disiplin Kurulu kararıyla ilişikleri kesildi. Er statüsünde terhis edildiler.

ZİYA YÜCESAN

Aynı köyden Ziya Yücesan da Erzincan’da askeri lisede okumaktadır. Yüzbaşı Yücesan 12 Mart öncesi 9 Martçılar arasında yer alacak, onun da TSK ile ilişiği kesilecektir! Halistin Kukul’un askeri liseye girişine vesile olan Vardallı köyünden çıkan bir subay, Ziya Yücesan. Yücesan da Erzincan Askeri Lisesi mezunu.

MAHİR ÇAYAN İLE TANIŞMA

Yücesan, Ankara Ahlatlıbel’deki Radar Kontrol Merkezi’ ne tayin olduğunda artık yüzbaşıdır. Genç subayların çok büyük bir kısmı sol düşünceye meyillidir. Genç subaylar özellikle Doğan Avcıoğlu’ndan çok etkileniyor, Yön dergisini okuyorlar. Avcıoğlu, sol hareket içerisinde ‘Kemalist Sosyalizm’ anlayışının savunuculuğunu yapıyor. Avcıoğlu’nun “Türkiye’nin Düzeni” hemen ardından “Devrim Üzerine” kitapları solda bir çığır açıyor. Ona göre devrim, Kemalist aydınların yol göstericiliğinde, Kemalist askerlerin öncülüğünde geniş bir “milli cephe” tarafından gerçekleştirilebilirdi.

“Düşünün ki Hava Kuvvetlerinin altında kitap satan bir büfe vardı ve orada sol kitapların haricinde hiçbir kitap satılmıyordu. Solun ordu içerisinde böylesine yoğun bir hâkimiyeti söz konusuydu” diyor, Yücesan.

Yücesan, Ankara’da geldiğinde okuldan en samimi arkadaşlarından Orhan Savaşçı da kalıyor. Savaşçı, Ankara Hava İkmal Merkezinde görev yapıyor. Orhan Savaşçı, Necatibey Caddesi’nde bir “örgüt evi” tutuyor. Yücesan da hafta sonları bu eve gidiyor. Sol hareket içindeki genç kesimin önemli isimleriyle görüşüyor. Mahir Çayan ile o evde tanışıyor. THKP/C bu süreçte kuruluyor. Askerlerin çoğunluğu, THKO’ya değil de THKP/C’ye katılıyor, devrimin “kırlardan şehirlere” değil de şehirlerdeki mücadelenin daha etkin olduğunu savunuyorlar.

İLK SOYGUN

12 Şubat 1971 akşamı Yücesan’ın evinin kapısı sertçe çalınıyor. Devre arkadaşı Yüzbaşı Orhan Savaşçı ve iki arkadaşı eve dalıyor. Ellerinde pazar fileleri para ile doludur. Küçük Esat’ta bir bankayı “örgüt adına” soymuşlar, saklaması için Yücesan’a getirmişlerdir.

Daha sonra Kayseri’de mutemet olarak görev yapan bir üsteğmen gelecek, soyulan paraların numaraları alınmış olabileceğinden, maaş paralarıyla soygun paralarını değiştirecekti. THKP/C, ordu içinde bu kadar yaygın bir örgütlülüğe sahiptir.

Ziya Yücesan anlatıyor:

“9 Mart günü her zamanki gibi mesaiye gittim. Kışlada her şey normal seyrindeydi. Nihayet akşam oldu. Mesai bitimine az bir zaman kala komutan emri olduğu ifade edilerek ikinci bir emre kadar mesainin devam edeceği belirtildi. Beklemeye başladık. Ben dâhil kimse ne olacağını bilmiyordu. Saat 9 (21.00) civarında şu an soy ismini anımsayamadığım Esat isimli albay bizi topladı, ‘Bu akşam ordu yönetime el koyacak. Bizim görevimiz Başbakan Süleyman Demirel’i almak. Harekât başlayıncaya kadar kışladan ayrılmayacağız. Emir verildiğinde buradan çıkacağız.’ dedi.

“Demirel’i almaya sekiz rütbeli gidecektik. Silah olarak o zaman revaçta olan sten makinalı tabanca aldık. Bize bir de minibüs tahsis etmişlerdi. Beklemeye başladık.

“En kıdemlimiz yani komutan olarak başımızda Esat Albay bulunuyordu. Ona Demirel’in evinin keşfinin önceden yapılıp yapılmadığını sordum. Yani evin girişi, çıkışı, etrafında kaç koruma olduğu gibi bilgilere haiz miyiz diye sordum. Esat Albay gayet rahat bir şekilde, ‘Ne gerek var canım önceden keşfe filan. Darbe radyoda yayınlanacak. Biz oraya gittiğimizde kapıyı açarlar’ deyince çok öfkelendim. Adam sanki bakkaldan ekmek almaya gidiyordu.

‘Olur mu böyle şey? Önceden keşif yapılmadan hareket edilir mi? ‘Hepimizi ipe çekerler ipe!’ dedim. O an gözleri ciddiyetle açıldı ve hemen hepsi aynı anda ‘Yapma abi yahu!’ diye bağırdılar. Kısaca darbeye hazırlığımız böylesine planlı ve sıkıydı yani…

“Saat 01.00 civarında hareketin durdurulduğu söylendi. Neler olduğunu bilmiyorduk. Sonrasında eve gittiğimde henüz yatmamış olan eşim bana, ‘okulda öğretmen arkadaşlarının kendisine, bugün için darbe olacağını duyduklarını, bir subay eşi olarak bir şey duyup duymadığını sorduklarını’ söyledi. Düşünün belki henüz bizim dahi bilmediğimiz saatlerde, bir okulda askerlikle bağlantıları olmayan sivil öğretmenler dahi darbe yapılacağını biliyorlardı. Her şey o kadar aleni, o kadar sallapatiydi ki...”

Yücesan 1972 yılının Nisan ayında Ankara’da tutuklanır. Ziverbey Köşkü’nde işkence görür. Ziverbey’de 26 gün kaldı. Girdiğinde 96 kiloydu, 78 kilo ile çıktı.

HAYRETTİN KALAYCI

Dedesinin ve dedesinin iki kardeşi Sarıkamış’ta donarak şehit düşmüş, babası ‘Yetim Mehmet’ nerede olduğunu bilmediği bir yerde şehit olmuş. Hayrettin’in ailesi, kışın Vardallı köyünde ama yaz oldu mu inekleri de alıp Gümüşhane sınırları içindeki Şarlı obasına gitmektedir, çoğu köylüler gibi. Yani yarı göçer hayat devam etmektedir. Havaların soğumaya başlamasıyla yeniden aşağıya, yani köye dönülmektedir.

Hayrettin’in lise yıllarında Demokrat Parti iktidardadır. Halk arasında “DP buğday getirdi karnımız doydu.” diye konuşulup kıtlık yıllarına gönderme yapıldığı günlerdir. Bu buğday nereden geliyor diye sorgulayan yoktur.

Zaten o nesil iki şeyle büyümüştü: Rus işgali sırasında ortaya çıkan ve birkaç yıl süren “muhacirlik” ve 2. Dünya Savaşı sırasında Türkiye’de yaşanan kıtlık… Yaşı biraz geçkinlerin bir araya geldiğinde konuştukları başka bir konu yok gibidir.

Trabzon. 1960’lı yılların başı. Hayrettin lise son sınıfta. Daha sonra doktor olup halen Almanya’da cerrah olarak çalışan Sadi Bahadır ile… Sonradan ülkücülerin ileri gelenlerinden olacak olan Hayrettin, o zamanlar Cumhuriyet gazetesi okuyor…

Lise son sınıfta Yaşar isimli Çaykaralı bir arkadaşı, 1944 yılında Turancılık davasından yargılanmış, tabutlukta işkence görmüş Oğuz Öcal’ın cezaevinde yazdığı şiirlerin yer aldığı bir kitap getirir.

60’lı yıllar gelmiş, 27 Mayıs Devrimi sonrasında lise son sınıf öğrencisi Hayrettin’in fikir dünyası da yavaş yavaş şekillenmeye başlamıştır.

Hayrettin, 1965 yılında liseyi bitirir. İstanbul’da Eczacılık Fakültesine girer. Siyasal İslam’ın her rengi, solun bütün fraksiyonları örgütlüdür İstanbul’da. Keza kendini milliyetçi diye tanımlayanlar da.

Dine mesafeli aşırı milliyetçi Atsızcı gruptan, İslamcılığa yakın pek çok insan, kendini milliyetçi olarak adlandırmaktadır. Aralarında zaman zaman sert tartışmalar, kavgalar dahi yaşanmaktadır.

Hayrettin’in yanında memleketten tanıdığı Osman Bahadır isimli bir arkadaşı vardır. Osman Bahadır’ın babası o zamanlar CKMP’nin Vakfıkebir İlçe Başkanı’dır.

O yıl CKMP Genel Başkanlığına Alparslan Türkeş getirilmiştir. Bir gün Türkeş’in, CKMP’nin Çemberlitaş’ta bulunan il başkanlığına geleceğini öğrenirler. İki arkadaş da il başkanlığına gitmeye karar verirler. O gün Türkeş ile tanışır, görüşürler. Anlattıkları hoşlarına gitmiştir.

Hayrettin anlatıyor:

“Biz sadece Türk milliyetçisiydik. Ama toplumda karşılığımız hiç sevmesek de sağcılıktı. Üniversiteler, dünyada da esen rüzgâr nedeniyle solun daha kalabalık olduğu yerlerdi. Biz onlara göre çok azdık. O sıralarda üniversitelerde iki grubun dışında bir de ecmain dediğimiz aşırı dinciler vardı. Ama onlar asla sol ile sürtüşmezler, başlarını öne eğer giderlerdi.”

1968 yılında İstanbul’da Ülkü Ocakları Derneği’ni kuruyorlar. Başkan Trabzon’dan birlikte geldiği yakın arkadaşı Vakfıkebirli Osman Bahadır oluyor. Ülkücülerin arasında da fikir ayrılıkları bulunuyor. Atsızcı grupla, dini hassasiyetleri fazla olanlar arasında zaman zaman büyük gerginlikler yaşanıyor. 1968 yılından itibaren sol ile ciddi kavgalar yaşanmaya başlıyor. Bir süre sonra kavgalar, yerini kanlı saldırı ve cinayetlere bırakacaktır.

“SAĞCILIĞI REDDEDERİM”

“Yıl 1969’du. CKMP artık MHP ismini almış ve yapılacak seçime girecekti. Seçim çalışması için memlekete gittim. MHP teşkilatını orada da kurdum. Köyüm Vardallı, CHP’nin kalesi. MHP’ye kimse şans vermiyor haliyle. Kapı kapı dolaştım. CHP 124 oy alırken, MHP büyük sürpriz yaparak köyde ikinci parti oldu ve 82 oy aldı. İktidar partisi AP ise çok daha düşük oy almıştı. 1973 seçimlerinde ise makas iyice azalacak, CHP 135 oy alırken MHP 125 oy alacaktı. AP ise sadece 70 oy alacak ve köylümüz olan Adil Ali Cinel Trabzon CHP Milletvekili olarak meclise gidecekti.”

Hayrettin, zaman zaman Ankara’ya gitmekte orada kendisinden 3-4 yaş daha büyük olan hikâyesini önce anlattığımız çocukluk arkadaşı Yüzbaşı Ziya Yücesan’ı ziyaret etmektedir. Yüzbaşı Ziya, Hayrettin’le sıkı fikir tartışmalarına girmektedir.

Hayrettin, fakülteyi bitirir. Beşikdüzü’ne döner. Eczacılık yapmaya başlar. Bu arada aktif siyasetin içinde yer alır. Bölgede MHP’nin yanı sıra gençlik örgütü Ülkü Ocaklarının teşkilatlanmasına öncülük eder. “Ben asla sağcı olmadım. O günkü sol, milliyetçiliği reddetmeseydi, bazı değerlerimize karşı çıkmasaydı, etnik milliyetçilere kapı açmasaydı onlarla aramda sorun olmazdı. Ezilenin hakkını arama, ötekileştirilenin, alttakinin yanında durma, emperyalizme kafa tutma noktasında onlardan farklı şeyler düşünmüyorduk ki. Onun için bana sadece Türk milliyetçisi denilmesini isterim. Sağcılığı reddederim!” diyor, Hayrettin Kalaycı.

YUSUF KUKUL

Yusuf Kukul, kalabalık bir nüfusa sahip Kukuloğulları denilen bir sülaledendi. Yusuf Kukul da Vardallı köyünde doğmuştu. İlkokulu Vardallı’daki köy okulunda, ortaokulu Beşikdüzü’nde bitirdi. Yıl 1965’ti. Öğretmenlerinden birisi aynı zamanda akrabası olan, Harbiye’den atılma Halistin Kukul’du. Yine Harbiye’den atılma bir öğretmeni daha vardı: Orhan Yanal. Orhan Yanal, bugün Trabzonspor teknik çalıştırıcısı olan Ersun Yanal’ın amcası oluyordu.

Bir başka öğretmenleri de Ziya Gül’dü. Tarih hocası. Bugün Cumhuriyet gazetesi muhabiri olan ve MİT TIR’ları ile ilgili yapılan haberden dolayı yargılanan Erdem Gül’ün babası. Ziya Gül 12 Eylül öncesi Dev-Yol’un Doğu Karadeniz Sorumlusu olacaktı.

Yusuf, ortaokulu bitirince Trabzon Öğretmen Okuluna gitti. Öğretmenlerin çoğunluğu Köy Enstitüsü mezunuydu. 1970 yılında öğretmen olarak çıktı. Sonra TÖS ile tanıştı. Sendikanın lokalinde çeşitli konferanslara katılmaya başladı. Kafasında sol düşünce netleşmişti. Yusuf Kukul, askerlik dönüşü Beşikdüzü Ticaret Lisesinde öğretmenliğe başlar. Sol hareketin içinde sivrilmiş, lider konumuna gelmiştir. Beşikdüzü’nde TÖB-DER’in kuruluşunu örgütler.

Sonra 12 Eylül darbesi gerçekleşir. Kukul, hakkında açılan bütün davalardan 1989 yılında beraat etti. Küçük bir sahil kasabasında, birkaç dönüm arazi aldı. Orada yaşıyor.

“Ben romantik bir adamım. Samimi bir sosyalistim. Ülkemin birliğinden, ulusumun mutluluğundan yana, hâlâ anti emperyalist çizgide duruyorum” diyor…

1 köy, 4 adam, 6.5 darbe! Ne köymüş be... - Resim : 1