29 Eylül 2024 Pazar
İstanbul 25°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

10 Kasım üzerine -(TAMAMI)

Özdemir İnce

Özdemir İnce

Eski Yazar

A+ A-

Son zamanlarda, Cumhuriyet ve Atatürk’e karşı ve düşman olanların malzeme olarak kullandıkları iki insan var: Kazım Karabekir ve Rauf Bey (Orbay). Bu nedenle, birkaç yıldır, aralarına Ali Fuat Cebesoy Paşa’yı da katarak, Atatürk’ün çok yakınlarındayken ona muhalif olan hatta kuyusunu kazan yakın arkadaşlarıyla ilgili kitaplar okuyorum. Okudukça da yüreğim yanıyor. Yüreğim yandıkça Atatürk daha bir büyüyor. Devrimler üzerine çok yazı yazdım. Bu gidişle daha da yazacağım. “Devrimler”e ben “Atatürk Devrimleri” demekten hoşlanmam, “Cumhuriyet Devrimi” derim, böyle yazarım.

Yalnız insan

Söylev’i (Nutuk), çevresiyle ilgili kitapları okudukça onun ne denli yalnız bir “insan” olduğunu hissediyorum. Kurtuluş’tan Kuruluş’a geçerken herkes, hepsi Atatürk ve Cumhuriyet’ten bir şey istemiş, bir şey beklemiş. Kimisi Kuruluş’un biçim ve amaçlarını anlamamış, kimisi kendi önemini çok abartmış, kimisi liderlik vehmine kapılmış.

Ancak günümüz değerlendirmelerine tanık oldukça, onun yakın çevresinin sapma ve yanılgılarını giderek daha anlayışla karşılamaya başlıyorum.

Benim kuşağımın “Sol” kesimi, vatanı kurtarmışken memlekete neden en azından sosyalizmi getirmediği için Atatürk’e kızmış, kin beslemiştir, onu acımasızca eleştirmiştir. Sovyetler Birliği’nin yıkılmasından sonra iş değişmiş, aynı çevreler, cumhuriyeti kurup demokrasiyi getirmediği için eleştirmişlerdir.

Okuduklarımdan çıkardığıma göre Atatürk, bilinçli olarak sosyalizme sapmamış. Demokrasiye gelince, günümüzün bin bir suratlı demokrasisi 1920’lerde günümüzdeki kadar önemli ve moda değildi. O dönemde Cumhuriyet’i kurmak ve Cumhuriyet Devrimi’ni gerçekleştirmek önemliydi. 2000’lerin demokrasisini 1920’lerde kurmak (!) “Program”da yoktu.

Evet, Atatürk, “gayri resmi tarihçiler”in, “müflis solcular”ın, İslamcı güruhun dediği gibi, örnek bir demokrat değildi. Kabul ediyorum. Adam olana bu kadar Cumhuriyet, bu kadar Atatürk çok bile! Demokrasiyi de AKP önderliğinde siz kurun da görelim!

Şaşkın tarihçilerden biri

Benim “Yarım pabuçlu tarihçiler” diye tanımladığım bir “takım” vardır. Hiçbirini önemsemem. Tamamı palavracıdır, dedikoducudur. Ancak zevzeklik ve saçmalamalarıyla bana bol bol yazı malzemesi verirler. Yazılarım şenlenir. Neden “böyle” olduklarını bilirim ve damarlarına basarak dalgamı geçerim.

Bunlardan Ayşe Hür adlı bir hatun vardır, günün 24 saati Cumhuriyet ve Atatürk’ü madara etmeye çalışır. Örneğin Mustafa Kemal’in Anadolu’ya gitmeye pek niyetli olmadığını, Karabekir Paşa’nın zorlamasıyla İstanbul’dan ayrılmaya razı olduğunu söyler ve yazar. Bu türden “yarım pabuçlular”ın Rauf Bey ve Karabekir Paşa hakkında ileri sürdüklerinin tamamı uydurmadır, yakıştırmadır.

30 Ekim 2012 tarihli Milliyet gazetesinde okudum, bu hatun Hulki Cevizoğlu ile bir televizyon programında karşı karşıya gelmiş ve iki müthiş iddiada bulunmuş:

1. “Mustafa Kemal Sabiha Sultan’a talipti. Eğer Sabiha Sultan Mustafa Kemal’e ‘evet’ deseydi tarih değişirdi.”

2. “Milli Mücadele’yi Mustafa Kemal değil Karabekir Paşa başlatmıştır.”

İki iddia da cahilce palavradır. İki kitabı tanık göstererek bu hanımı utandıracağım (!).

Birinci palavra

Sabiha Sultan, Vahidettin’in baş kadını Nazikeda’dan 1894 yılında doğan üçüncü kızıdır. Ayşe Hür adlı “tarihçiye”, oğlan tarafının bir kutu baklava alıp padişahtan “Allah’ın emri Peygamber’in kavli ile” kız istemeye gidemeyeceğini bilmiyor. Damadı bizzat Padişah seçerdi. Adam paşa değilse paşa rütbesi verip kızıyla evlendirirdi.

Ayşe Hür’ün belki haberi yoktur. M.Çağatay Uluçay’ın Türk Tarih Kurumu tarafından yayınlanmış “Padişahların Kadınları ve Kızları” diye bir kitabı var. Kitabı açıp 187.sayfayı okumalı:

“Mustafa Kemal Paşa’ya, Karlsbad’a gideceği sıralarda Vahidettin muhasibini yollar, kendisiyle kızı Sabiha Sultan’ı evlendirmek istediğini bildirir. Bu hususta Talat, Enver paşalar ve Fethi Okyar da Mustafa Kemal’i evlenmeye zorlarlar. Mustafa Kemal Paşa ‘evet ya da hayır’ demez. Sonradan evlenmekten vazgeçer. Bunun üzerine Sabiha Sultan 26 yaşında ve babasının padişahlığı sırasında halife Abdülmecid’in oğlu Ömer Faruk Efendi ile evlenir (29.IV.1920).

Ayşe Hür’ün iddiasına göre, Sabiha Sultan, Ömer Faruk Efendi’ye aşık olduğu için Mustafa Kemal’i reddetmiş. Mustafa Kemal’i küçük düşürmek için yedi dereden su getiren bu “tarihçiye”ye ne desem ben acaba? Aynı sayfadaki 3 numaralı dipnotunu okursa ağzının payını alır. Merak ediyorsanız. Kitabı bulup okursunuz!

İkinci palavra

Osman Selim Kocahanoğlu “Atatürk-Rauf Orbay Kavgası” adlı kitabının 20. bölümünde “Müşir Fevzi Paşa’nın portresi”ni yapar ve onun (Mareşal Fevzi Çakmak’ın) günlüklerine yer verir. 15 Mayıs 1919 tarihli günlüğüne “Ben, Cevat ve Mustafa Kemal, Anadolu’da toplanmaya karar verdik” (s.698) diye yazan Mareşal Fevzi Çakmak, “Milli Mücadeleyi Kim Başlattı” konusunda şunları söylüyor:

“Mustafa Kemal Paşa veda için gelmişti. (...) bu beş maddeyi uygun gördü. Büyük bir metanetle şunları söyledi: ‘Zaten ben bunları gerçekleştirmek için Anadolu’ya gidiyorum. Buradan verilen emirleri dinlemeyeceğim’. Bu sözlerden duyduğumuz heyecanla ayağa kalktık. Mustafa Kemal Paşa’nın ellerine sarıldık. Artık karar verilmişti. Gözlerimiz yaşlı, vatanın kurtarılması için beraber çalışacağımıza ve hiçbir şeyden çekinmeyeceğimize üçümüz yemin ettik. Fiilen iş başında bulunan Cevat Paşa Atatürk’e gizli muhabere için bir şifre anahtarı vermişti.” (s.699)

Mareşal Fevzi Çakmak bu sözleri 20 Mayıs 1948 tarihli Akın gazetesinde yayınlanmıştır. “Tarih”, “roman” değildir.