11 yılın özeti -(TAMAMI)
Önce iktidara geldiler, kadrolarını kurdular.
Sonra laikliği tartışmaya açtılar.
Devletin ne kadar önemli Cumhuriyet kalesi varsa yerlerini bir bir yandaşlara tahsis ettiler.
Bu çıraklık dönemiydi.
Ustalık devrine, medyayı çoktan kontrole alarak girdiler. Gazete patronlarını tehdit ya da ağır vergi cezalarıyla kullanmaya başlamışlardı. Susuyorduk! Hem millet olarak, hem medya olarak...
Şanlı orduyu zanlı ordu haline getirdiler. Aydınları, gazetecileri Silivri’ye, Hasdal’a ve Sincan’a kapattılar. Özel mahkemelere kendilerine biat eden yargıçlarını atadılar. Cumhuriyetin savcılarını görevden alıp uygun savcılarını koydular. Yetmedi, sessiz sedasız “Kuvvetler ayrılığı ilkesini” yok saydılar.
Muhalefetin konuşan lideri komplolarla alındı ve yerine istenilen “Uysal Muhalefet” konduruldu. Yine sustuk.
Cumhuriyetin eğitim sistemini 4+4+4 ile yok ettiler.
Millet sabırla bekliyordu. Anayasanın değiştirilmesi dahi teklif edilemez maddelerini değiştireceklerini ilan ettiler. Muhalefet AKP’nin masasında oturmaktaydı.
Peki bu gidişe kim dur diyecekti? Eskiden olduğu gibi ordu mu? Hayır.
Silah arkadaşlarına yapılan zulmü kabul etmeyen TSK’nın 27’nci Genelkurmay Başkanı istifa etmek zorunda kaldı. 26’ncısı ise Silivri’de. Org. İlker Başbuğ’un suçu neydi bilir misiniz? “Terör örgütü kurmak ve yönetmek.”
Siyasi liderleri pasif hale getirirken, iki parti lideri -Doğu Perinçek ve Tuncay Özkan-, yanlarında 3 seçilmiş milletvekili -Mustafa Balbay ve Mehmet Haberal ile Engin Alan- Silivri zindanındaydı.
Ve millet konuştu
28 Mayıs 2013 günü Gezi Parkı’na “31 Mart Vakası’nın” simgesi olan Topçu Kışlası yapmak için iş makineleri girdiğinde beklenen oldu. Hem doğayı hem Cumhuriyeti, hem hukuk dışı uygulamaları hem özgürlükleri kaldırmak anlamına gelen bu yıkıma, millet karşı koydu. İşte tarihi ayaklanış böyle başladı.
İktidarın başı, haklı ve kutsal bir direniş başlatan ve önderliğini Atatürkçü genç kuşağın yaptığı hareketin diktaya uzanan yolda bir engel olduğunu varsayarak üslubunu sertleştirdi. Direniş tüm yurda yayılırken o BOP Eşbakanı olarak Afrika’da görevdeydi. Ne var ki iktidarın İstanbul Valisi eğitilmiş “Özel Polis gücünü” seferber etmişti bile. Ahalinin üzerine biber gazı ve su sıkarak saldırtıyordu. Gezi Parkı’nı dolduran on binlerce insanın ne silahı vardı ne de kendisini koruyacak kalkanı... Yaralananlar oldu.
Adına “Toplumsal patlama” denilebilecek hareket yayılıyordu. İktidar bu kez yüzde 50 dediği gücün altından kaydığını hissediyor ve çare arıyordu. Ne var ki 17 gündür süregelen direniş bir kartopu gibi büyüyor ve geri çekilmiyordu. Sloganları: “Atatürk’ün askerleriyiz, hükümet istifa, başbakan istifa” olan eylemler sürdü ve süreceğe de benziyor.
Dip dalgası
Düşündünüz mü nedir bu ısrarlı şekilde devletin polisini halkın üzerine salacak inadın sebebi? Gerçek demokrasinin ne olduğunu yanlış algılaması. İktidarın başı sanıyor ki; kendisi Türkiye’nin tek egemen unsuru, Meclisi, muhalefeti fasa fiso.
Rahmetli Attilâ İlhan’ın dilindeki “dip dalgası” harekete geçti mi; onun önünde hiç kimse duramaz. 11. yılın 31 Mayısı’nda başlayan ve kimsenin yönetmediği ama bir milletin uyanışı olan bu hareketi anlamak istemiyorlar ve hata üstüne hata yapmaya devam ediyorlar. En son hataları Ulusal Kanal başta olmak üzere Halk TV ve Cem TV’ye gerçek habercilik yaptıkları için RTÜK eliyle ceza vermeleri. Elimizdeki fatura millete kesilmiştir ve o yüce millet, kırmadan dökmeden bu faturanın bedelini ödüyor.
İşte 11 yılın muhasebesi: Çöken Borsa, yükselen dolar ve dünyanın eleştriği yalnız bir ülke..