1128 imzanın düşündürdüğü
Öteden beri PKK’nın ısrarla kullandığı ve özellikle Dünya kamuoyunu etkilemeye çalıştığı bilinçli olarak seçilmiş kavramlar var. “Barış”, “silahlar sussun”, “ateşkes” ve “demokrasi” bunlardan en önemlileri.
Devlete karşı silahlı ayaklanmayı başlatan ve silahlı saldırılarla, onbinlerce kişinin ölümüne neden olan kendisi. Savunulan stratejiye göre, bir yanda devletin silahlı gücü var, diğer yanda PKK’nın silahli gücü var. Eşdeğerde görülen bu iki silahlı gücün, “barış” için silahları susturması gerekiyor. Hatta PKK’nın istemi doğrultusunda devletin polisi ve askerinin, “Kürdistan” olarak tanımlanan bölgeden çekilmesi isteniyor. Böylece “Demokratik Toplum Kongresi’nin” (DTK) bitiminde, 14 maddeyle kamuoyuna açıklandığı gibi, “Özerk Bölgede”, “yerel güvenlik birimlerinin kurulması ve güvenlik, eğitim, sağlık, alt yapı hizmetlerinde, yönetim ve karar yetkisine “Özerk Bölge Meclisleri ve Özerk yönetimin” sahip olması isteniyor.
BİLDİRİDE PKK’YA TEK KELİME YOK
1128 imzalı bildiride şu cümleler dikkat çekiyor. Türkiye Cumhuriyeti’nin vatandaşlarına Sur’da, Silvan’da, Nusaybin’de, Cizre’de, Silopi’de ve “daha pek çok yerde kasıtlı ve planlı kıyım yaptığı” (...); Devletin başta Kürt halkı olmak üzere tüm bölge halklarına karşı gerçekleştirdiği katliam ve uyguladığı bilinçli sürgün politikasından derhal vazgeçmesi” (...) ‘hükümetin Kürt siyasi iradesinin taleplerini içeren bir yol haritasını oluşturmasını talep ediyoruz.”
Bildiride tek kelimeyle, ismi verilen ilçelerde hendeklerin kazıldığı, barikatların yapıldığı, buralara ve yollara patlayıcıların döşendiği, onlarca güvenlik görevlisi ve sivil insanların öldürüldüğü, silahlı kişiler tarafından buraların özerk bölge olarak ilan edilmeye çalışıldığından söz edilmiyor. Böylece de devletin hiç bir gerekçesi olmaksızın bu ilçelerde sokağa çıkma yasağı uyguladığı, yoğun asker ve polis tarafından kuşatıldığı gibi, bir algı vurgulanıyor.
İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ VE YARGI BAĞIMSIZLIĞI DEMOKRASİNİN VAZGEÇİLMEZİDİR
Demokratik ülkelerde, herkes için, özellikle de akademisyenler için, ifade özgürlüğünün güvence altında olması gerekir. Ancak özellikle akademisyenlerin, toplumsal olayları araştırır ve değerlendirirken, olabildiğince objektif olmaları, tek yönlü ve tek taraflı değerlendirme yapmamaya özen göstermeleri gerekir. Akademisyenleri, düz vatandaşlardan ayıran en belirgin özellik de budur.
Oysa 1128 imzalı bildiri, bilimsel yaklaşımdan ve objektif değerlendirmeden tamamen uzak, 30 yıldır Türkiye’nin karşı karşıya kaldığı ve son aylarda daha da tırmandığı terör olayını görmemezlikten gelen bir içeriği sergiliyor. Açıklamanın içeriği ve kullanılan dil, PKK’ya büyük bir yakınlık sergiliyor. Ancak Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın, imzacı akademisyenler için “müsvedde”, “karanlık”, “zalim”, “alçak” gibi ifadeler kullanması ve bağımsız olması gereken yargıyı ve “ilgili kurumları gereğini yapmaya” çağırması, asla kabul edilemez. Yasalara aykırı bir durum söz konusu ise, gerekli işlem bağımsız olması gereken yargı tarafından yapılır. Erdoğan’ın bu açıklamasının ardından imzalayanların ölçüsüz yöntemlerle sorgulanmaları ve bazılarının görevlerine son verilmesi, demokratik hukuk devleti ilkeleriyle bağdaşmamaktadır.
EN DEMOKRATİK ÜLKELER DE SİLAHLI AYAKLANMAYA İZİN VERMEZ
Bilinmelidir ki, dünyanın en demokratik, en liberal, evrensel insan hak ve özgürlüklerine en bağlı hiçbir ülkesi de, Sur’da, Silvan’da, Nusaybin’de, Cizre’de, Silopi’de yaşanan teröre dayalı böyle bir ayaklanmaya asla izin vermez. Bunu Avrupa ülkelerini çok iyi bilen ve tanıyan bir siyasetçi ve siyasal bilimci gözlemimle söylüyorum. Örneğin İtalya`da “Kızıl Tugaylar Terör Örgütü” ve Almanya`da “Kızıl Ordu Terör Örgütü” ne karşı nasıl savaşıldığı hatırlanmalıdır.
ALMANYA’NIN PKK İLE TANIŞMASI
PKK`ya gelince... 1980 darbesini izleyen 80’li 90’lı yıllarda, Almanya’da özellikle Yeşiller ve Sosyal Demokratlar, Türkiye’de baskı yapıldığı gerekçesiyle, Kürtlere sempatiyle bakıyorlardı. PKK da çoğunlukla Kürtlerin temsilcisi olarak algılanıyordu. PKK 28 Mart 1994 tarihinde, Almanya’nın bazı şehirlerinde kaba kuvvete yöneldi ve bir otobanı işgal etti. Otobanı boşaltmaya gelen bazı polislerin sopalarla başı yarıldı, kan aktı. Bu olay TV ekranlarında gösterildi. Sadece bu olay PKK’ya karşı Almanya’nın tavrını anında değiştirdi. “Kürtler: PKK ateşe benzin döküyor. Şiddeti Almanya’nın şehirlerine ve caddelerine taşıyor” (Focus dergisi, 28.3.1994). Almanya politikası derhal harekete geçti. Teröre karışanların hemen sınır dışı edilmesi kararlaştırıldı ve PKK’nın üstüne kararlılıkla gidilmeye başlandı.