12 Mart Muhtırası ve ekonomik yansıması
12 Mart 1971 Muhtırası’nın ardından tam 53 yıl geçmiş. Bu muhtıranın neden gündeme geldiği çok tartışılmıştır. O dönemdeki 274 sayılı İş Yasası ve 275 sayılı Sendikalar Yasası'nda değişiklik yapan bir tasarı Adalet Partisi ve Cumhuriyet Halk Partisinin iş birliğiyle 1970’de önce Millet Meclisi, ardından da Senatodan geçirilmiş, sonra da Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay tarafından onaylanmıştı. Yapılan değişiklikle işçilerin sendika seçme özgürlüğü önemli ölçüde kısıtlamaktaydı. Sendikaların tepkileri (15-16 Haziran olayları), 60 günlük bir sıkıyönetim ilanı, sendikacıların tutuklanması ve yargılanmaları, başka küçük çaplı olaylar, öğrenci olayları ve kurulan birçok sol örgütün kimi doğru, kimi maceracı eylemleri derken günler bir film şeridi gibi akmıştı.
Muhtıra, 12 Mart 1971 günü TRT radyolarından okunan bildiri ile ilan edilmişti. Bildiride, Anayasa'nın öngördüğü reformları uygulayacak bir Hükûmetin teşkili sür'atle tahakkuk ettirilemediği takdirde, Türk Silâhlı Kuvvetleri’nin idareyi doğrudan doğruya üzerine almağa kararlı olduğu belirtiliyordu.
Toparlarsak, Muhtıra’nın ardında yatan şey, ‘uluslararası finans-kapitalin çıkarlarına engel olan 1961 Anayasası ve bu kapsamda yeni bir toplumsal yapının ortaya çıkmış olması’ idi. NATOTürk ekolünden (ki zamanın Genelkurmay Başkanı) Org. Memduh Tağmaç, 15-16 Haziran 1970’deki işçi olaylarının ardından, ‘Sosyal uyanış ekonomik gelişmeyi aştı’ demişti. Bu muhtıranın ardında şu hususların da olduğu belirtililir: Siyasî hakların iadesi için hazırlanan anayasa reformuna ordunun itirazı, hatta bunun da içinde olduğu kimi etmenlerle ordunun bir müdahale hazırlığına girişmesi (9 Martçılar! – Bkz. Dipnot1 ) vd.
12 MART’IN ARDINDAN TEPKİLER
Maalesef DİSK, TÖS ve diğer bazı ilerici/devrimci örgütlerin çoğu, Süleyman Demirel’i indiren askersel karışmanın ilerici olması beklentisi içindeydi. Zaten ilerici bir müdahale hazırlığına (9 Mart) ilişkin haberler de yaygındı. Diğer taraftan Türk-İş müdahalenin içeriğine ve programına bakmaksızın geleneksel destek politikasını sürdürmüştü. (Bkz. Dipnot 2).
Kimileri Nihat Erim hükümetini desteklerken Aydınlık (PDA) dergisinde şöyle manşetler çıkıyordu: ‘Büyük Burjuvazi yeni hükümetini kurdu. Acil görevimiz emekçi yığınlarını örgütlemektir-30 Mart 1971’; ‘Yeni iktidarın programı: Hâkim sınıfların huzur planı -13 Nisan 1971’; ‘Bütün ilericiler! Bütün devrimciler! Halkın mücadelesini ezmek için getirilen Anayasa değişikliğine ve baskı tedbirlerine karşı BİRLEŞELİM !-27Nisan1971’.
MUHTIRA’NIN ARDINDAN EKONOMİK POLİTİKA VE UYGULAMALAR
‘Morrison’ lakaplı Süleyman Demirel’in 12 Mart 1971’de havlu atmasının eşdeyişle istifasının ardından namı diğer ‘kitapsız’ Nihat Erim (N.E.) başkanlığında bir kabine oluşturuluverir. 1961 Anayasası’nı Türkiye için lüks bulan bu kabinede yarı-darbenin Dünya Bankası’ndan ithal unsuru Devlet Bakanı Atilla Karaosmanoğlu (A.K.) da vardır.
1966’dan başlayarak Dünya Bankası’nda 5+22 yıl çalışan A.K. başkan yardımcısı da olur. Türkiye’ye ekonomi tarihimizde Dünya Bankası’ndan gö(revle)nderilen üç kişi sayabiliriz: 12 Mart’ta A.K., 12 Eylül’de Turgut Özal ve daha sonra A.K.’nın yanında çalışmış Kemal Derviş! (IMF’de ve sonra da Kemal Derviş ile birlikte Dünya Bankası’nda çalışmış sonra da CHP sözcüsü olan iktisat profesörü Selin Sayek Böke’yi de anımsatalım!).
Türkiye’ye geldikten sonra A.K. (tarımda kapitalistleşmeyi amaçlayan toprak hukuku ve ekonomisi düzenlemeleri, planlı kalkınmanın sonunu getirecek KİT düzenlemeleri, dış ticaret reformları vb.) yeni yasal düzenlemeler tasarımlar.
Nihat Erim kabineye bakan olarak alacağı kimselere reformun ana hatlarını kabul ettirerek bakan tayin etmektedir.
1962-1976 dönemi iktisadî olarak içe dönük, dışa bağımlı genişleme dönemi olarak tanımlanabilmektedir. Bu dönemde ekonomiye dış kaynak sokulup akıtılarak yüksek bir büyüme temposu elde edilir. Ancak, sömürü derecesini saptamaya dönük bir gösterge olarak sınai katma değerde ücretlerin payı 1963-1964’lerde yüzde 31’i aşkın iken 1972’de yüzde 24,1 olmuştur! Gelir dağılımı ciddî ölçüde bozulmuştur.
Ekonominin sürekli olarak darboğazlarda bulunduğu, yüzde 66,6’lık devalüasyon sonucu oluşan enflasyonun sürekli yükseldiği bir yıl olmuştur 1970. Bu ekonomik bunalımın yanı sıra, 15-16 Haziran işçi olayları gibi toplumsal devinimlerde de yoğunlaşma yaşandı. Yerli tekelci kentsoylu, 1971’in başlarında orta ve küçük kentsoylunun sağ ve orta kanatlarını da yanına alarak açık faşizme geçti. Tekelci sermaye diğer kesimlere söz hakkı tanımaksızın iktisadî siyaseti belirlemeye başladı.
14.4.1971 tarihinde düzenlediği basın toplantısında A.K., 1967-70 döneminde verilen 8,2 milyar liralık teşvik tedbiri uygulanmasına karşın dışsatımda plan hedeflerine ulaşılamadığını ve teşviklerin gözden geçirileceğini, teşviklerden sadece bir kısım sanayicinin yararlanacağını belirterek bu işi açıktan ilan etti. Bakanlar arasında Sanayi Bakanlığı’na getirilen Ayhan Çilingiroğlu ile Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’na getirilen İhsan Topaloğlu’nu da belirtelim. Genel rüzgârın tersine, İ. Topaloğlu millî petrol konusunda namuslu sınav vermiş biriydi!
İlerici iktisatçılarımızdan Arslan B. Kafaoğlu’nun ifadesiyle ‘Bu hükümetin KİT zamlarını uygulamaya koymasıyla birlikte planlı dönem bitiyordu’. Bundan sonraki planlar, Prof. Dr. Yalçın Küçük hocamızın tanımıyla ‘sadece bir aldatma belgesi’ olacaktı. Teşviklerden yararlanma vd. kimi konularda kentsoylunun kanatları arasındaki mücadele sonucunda 11’ler tasfiye edilerek 1.Erim Hükümeti devrilmiştir. Amerikancı faşist çete ile AP’nin ortaklığı sonunda 2.Erim Hükümeti kurulur. Büyük kentsoylu ve toprak ağalarının egemenliği AP’yi ana dayanak yaparken, CHP de karpuz gibi çatırdar.
Faşist 12 Mart rejimi, 1960’larda başka bir eksene kayan ülkeyi tekelci sermayenin istediği eksene çekme konusundaki hukuksal dönüşüm, sosyal baskılama (orduda, sivil bürokraside, akademisyenlerde ve aydın kesimde tırpanlama vb.) ve ekonomik olarak planlı kalkınma evresinin kapanması gibi işlevler görmüştü.
YA SONRA?
Sonra 12 Eylül’de bir altın vuruş, ardından da Kemal Derviş altın vuruşu geldi! Derken son vuruş ise 2002’den sonra yeni bir ABD projesi olarak AKP ile yapılageldi!
SONSÖZ
Senfoni bitti mi? Hayır bu Schubert’in ‘Bitmemiş Senfoni’si gibi, ilk bölüm karanlık bir melodidir, ikinci bölüm tarifsiz güzellikte sihirli renk ve ışıklarla dokunmuş bir bölümdür ve hayalli bir bitişle tamamlanır. İnsan dünyada hayal ettiği kadar vardır! Öyle değil mi?
DİPNOTLAR
(1) Önce 9 Mart hareketi safında yer alan Gürler-Batur kliği, sonra Sunay-Tağmaç kliği ile ittifak kurup 12 Mart’tan sonra 11’ler tarafından temsil edilerek iktidara ortak oldu. Montajcı büyük sanayi ve malî sermaye çevrelerine dayanan Sunay-Tağmaç kliği ile Gürler-Batur kliği arasındaki ilişkilere ait siyasal ayrıntılara Talat Turhan’ın ve Erol Bilbilik’in kitaplarından bakılabilir
(2) https://www.aydinlik.com.tr/haber/yildirim-koc-12-mart-darbesine-emek-orgutlerinin-tepkisi-nasildi-tamami-158733).