13 puan artı kupa
Maçın hakemine telefon ederek büyük skandal yaratan Trabzonspor Kulübü Başkanı İbrahim Hacıosmanoğlu atışa devam etmiş. “Hakemler 13 puanımızı gaspetti, hakemlere yine telefon ederim, gerekirse Trabzonspor için hapis yatarım” demiş özetle. Oysa eksik söylemiş, arada bir de Türkiye Kupası’ndan elenmek var, yani sizin anlayacağınız Türkiye Kupası’nı da gasp ettiler onun anlayışıyla.
Nedense her maçtan sonra yalnız o değil, tüm başkanlar ve yöneticiler hakemlerin kendilerinden aldığı puanları söylüyor, verdiklerini pas geçiyor. Son iki haftada, Fenerbahçe maçındaki penaltılar verilmedi, 1 puan aldılar. Ardından Başakşehir maçında aleyhlerine bir penaltı daha verilmedi, 2 puan daha fazladan koy sepete. İnanmayan maçın görüntülerini bir daha seyretsin.
Trabzonspor Başkanı’nın sağa sola telefon etmesi ilk değil. Yerel basından arkadaşlarımıza da telefon ettiği kulağıma gelmişti, pek üzerinde durmamıştım. Ama sevgili Özkan Sümer’in kulağına daha fazlası gelmiş ki, geçtiğimiz hafta patlayıverdi. Devam etmek ya da etmemek kendi bileceği bir iş. Ama daha kolayı var. Telefon edip, hapislerde yatarım edebiyatı yapacağına istifa edip Trabzon camiasını rahatlatsa acaba nasıl olur. Haddim değil de hani, meşhur fıkradaki gibi “mesela deduk”.
YILDIRIM VE 1 MİLYON ÜYE
Ben mi Başkan Aziz Yıldırım’cı oldum, yoksa o giderek olgunlaşıyor ve doğru yolları mı gösteriyor, kararsızım. Ancak şu geçen hafta bile olanlara bakın. Biliyorsunuz, “hedef 1 milyon üye” diyerek Fenerbahçelileri heyecanlandırdı. İnsanlar akın akın üyeliğe başvuruyorlar. Bu iş için kurulan servisleri, gencecik elemanları görüyorum. Artık şaşırmamaya başladım.
Beni asıl şaşırtan Aziz Yıldırım’ın açıklamalarına önce saldırıp bir süre sonra kendi fikirleriymiş gibi o yönde akıl verenler. Biliyorsunuz, yayın hakları ve havuz meselesinde söylediklerini. Sonra Premier Lig’in yayın hakları yaklaşık 7 milyar avroya (kafam karıştı, 21 trilyon falan mı yapıyordu) satılınca herkes çark etti. Futbol Federasyonu Başkanı yayıncı kuruluşun başı ile tek kale röportaj yaptı, havuzu, yayın haklarını falan yeniden düzenleyebiliriz diye mırım kırım ettiler.
Şimdi Yıldırım’ın koyduğu büyük hedefleri kafaları almayanlar, bakıyorum, 1 milyon üye kampanyasına getirdiği para açısından bakıyorlar. Bakın, bakın, zaten bu kısır kafalarınız değil mi Türk futbolunu tıkanma noktasına getiren. Bu zihniyet değil mi “ Fenerbahçe’yi Aziz Yıldırım’ın elinden alalım, Sarı-Lacivertlilerin potansiyeli bizimkilerin eline geçsin” diyen. Aah, ah, yaklaşık 2500 yıl önce Temistokles’in dediği gibi “Vurun ama dinleyin.” O zaman belki bazıları anlayabilir.
NİKO, TAKİ, GELEMİYORUM
Biliyorum, şimdi kim bu Niko, bu Taki diyeceksiniz. Önce onları anlatayım, sonra da 21 Şubat’ta Atina’daki “Kınalıadalılar yemeği”ne niye katılamayacağımı söylerim.
Niko Kovi, bakkal Hristo amcanın oğlu. Hatırlayanlar olacaktır, Beşiktaşlı Niko. Elinden tutup 13 yaşındayken Vefa Genç Takımı’na götürmüştüm. 23 kez Türk Milli Takımı’nda oynadı. 70’li yılların ikinci yarısında Beşiktaş’tan Yunanistan’ın Panathinaikos takımına bir çuval dövize transfer oldu. Orada kaptanlığa yükseldi, şampiyonluklar gördü.
Taki de Balıkçı İstavro Ağabey’in oğlu. Ben, babasının ve Saadet ağabeyin zıpkıncılığını bile yaptım. Yaa, o zamanlar orkinos da, kılıç balığı da vardı Marmara adalarının etrafında. Ama biz İstavro ağabeyin baharda arka bahçede yetiştirdiği bembeyaz gelin çiçeklerine de bayılırdık. Ben de komserin oğlu. O zamanlar Kınalıada’nın kışlık halinde kaç aile kalırdık ki... Onlar benden birkaç yaş küçük. Kardeşim Uğur ile akranlar. Ama ne yapalım, yazlık Akasya Sineması’nın beton zemininde mini futbol oynamak için 10 kişi zor oluyoruz, hadi ufaklıklar siz de geçin bakalım şöyle de takımlar tamamlansın.
Yaaa, 50 yıl oldu, hiç kopmadık. Bazen biz gittik, bazen onlar geldi. Son yıllarda düzenlenen Atina’daki Kınalıadalılar yemeği neredeyse 200 kişilik bir topluluk oluyor. Hatta bu yıl sayı daha da artacak gibi, zira iş İstanbullular yemeğine döndü. İşlerim dolayısıyla ben gidemeyeceğim, ama kardeşim Uğur ilk kez gidecek. Oraların gediklisi eski futbolcu arkadaşım sevgili Arif Pırnal ile birlikte orada olacaklar. Kimbilir ne anılar anlatılacak, sirtaki, çiftetelli oynanıp göbek atılacak. Bana bakın, benim uzo, Barba Yani’yi unutmayın. Yeni rakıya en çok benzeyen o. Dönüşte ne fotoğraflar olacak kimbilir, haftaya yayınlarım inşallah.
KURAYI AYARLADILAR MI?
Başlık vallahi de tallahi de benim değil. Dünkü AMK’nın manşeti. Aslında onların da değil, Türkiye Kupası çeyrek final kuraların çekildiği gün Sabah Gazetesi’nin yaptığı sıralamanın eşleşmeleri tutturmasının “büyük bir tesadüf” olması üzerine böyle bir yorum yapmışlar. Hürriyet’te falan çıksa pek aldırmayacaktım. Fenerbahçe ile Galatasaray’ın olası bir finale kadar birbiri ile karşılaşmayacak olması, yayıncı kuruluşun da böyle 12’den vurması “helal olsun sizin tahminlerinize” dedirtti.
Aslında çok şaşırmamak gerek Burası Türkiye, olur böyle. Bu raslantılar ilk kez olmadı, son kez de olmayacak. Niye kızıyoruz, dünyada bile aynı yapılıyor. Bir süre önce Dünya Basketbol Şampiyonası’nda biz gruptan çıktığımız rakiple bir kez daha oynarken, bazı takımların finalden önce Amerika ile asla karşılaşmayacak olmaları konusuna dikkat çekmiştim. Yani bizimkilerin sıkılmasına falan gerek yok. Hoş sıkılmazlar da zaten ya, ama örnek aldıkları yerler bu “tesadüfleri” yaşatıyorlar.